Prof. Ayşe Betül Çelik, Prof. Evren Balta ve Mehmet Gürses’in Barış Vakfı için hazırladığı, ‘Kürt Sorununa Toplumsal Bakış’ raporu kamuoyuyla paylaşıldı
Prof. Ayşe Betül Çelik, Prof. Evren Balta ve Mehmet Gürses’in Barış Vakfı için hazırladığı, “Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010-2022)” başlıklı rapor gazeteci ve siyasetçilerin de bulunduğu bir toplantı ile paylaşıldı.
Daha sonra Barış Vakfı’nın sitesinde İngilizce ve Kürtçe olarak da paylaşılan rapor, KONDA Araştırma ve Danışmanlığı verilerinin analizinden oluşuyor ve Kürt meselesinde son 12 yılda yaşanan toplumsal değişimi analiz ediyor.
Yeni bir seçim sürecine girerken ve bu seçimin belirleyici bir süreç olduğunu da düşündüğümüzde bu rapor, Türkiye’nin en önemli siyasi ve toplumsal sorunu olan Kürt sorununda “yakın tarihteki arayışların, eksikliklerin ve kazanımların hatırlatılması” açısından önemli bir yerde duruyor.
Raporda her bir başlık önemli olmakla birlikte öne çıkan bir kaç başlığı şu şekilde sıralamak mümkün: Özellikle son dönemde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ söylemleri kamuoyunda tartışılırken ‘CHP seçmeninin durduğu yer’, Türkiye toplumunda ‘Sevr paranoyası’ olarak adlandırılan ‘bölünme korkusu’ ve siyasi iklim ne olursa olsun çözüm sürecini destekleyen kesim… Bu üç başlık önümüzdeki seçim sürecinde Kürt sorunu ile ilgili muhalefete önemli ipuçları vermesinin yanı sıra, uzun vadede Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından atılacak adımlar için de bir yol gösterici olabilir.
CHP seçmeni
Rapor, “Kürt sorunu eksenli çatışma ortamının neredeyse 40 yıla dayanan bir geçmişi olduğu göz bulundurulduğunda, siyasal, kültürel, ilişkisel, ekonomik ve güvenlik boyutlarında birçok sorunu barından bir gerçeklik haline geldiğinin” altını çizerken, Eylül 2015’te katılımcılara yöneltilen açık uçlu “Kürt sorununu çözmek için ne yapmalıyız?” sorusuna en fazla verilen iki yanıt dikkati çekiyor; Güvenlik ve demokrasi eksenli çözümler. 2015 gibi çatışmalı bir süreçte verilen bu iki yanıtın ön plana çıkması aynı zamanda önemli bir kesimin siyasi iklim ne olursa olsun demokratik çözümden vazgeçmediğini de gösteriyor. Rapor, bu noktada CHP seçmeninin ‘kritik’ duruşuna dikkat çekiyor: “CHP seçmeninin güvenlik söylemlerine karşı bir çizgide olduğu görülse de Kürt sorunun demokratik çözümünde çok net bir desteği yok.” Bu da Kürt sorunu ile ilgili her seçim dönemi bir rapor hazırlayan ancak net bir çözüm önerisi olmayan CHP siyasetinin seçmene sirayetinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir, CHP siyaseti gibi seçmen de bu konuda net bir tavra sahip değil.
Sevr paranoyası
Raporun sunumunu yapan Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, ‘güvenlik’ eksenli tanımların altında genellikle ‘korkular’ yattığına dikkati çekiyor ve rapor burada ‘Sevr paranoyasına’ yani ‘bölünme’ korkusuna değiniyor. ‘Sevr paranoyası’ ile ilgili ise şu tespitlere yer veriliyor: “Sevr paranoyasının varlığı, otoriter siyasi aktörler tarafından beka siyasetinin tüm toplumsal kriz dönemlerinde harekete geçirilebilmesini ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin bir türlü tamamlanamayan bir proje olarak kalmasını kolaylaştırmaktadır.”
Seçilmiş ‘Kürt’ ise
Raporun siyasal haklar bölümünde ise çok net bir ayrımcılık tablosu önümüze çıkıyor. Eylül 2019’da KONDA’nın yaptığı araştırmaya göre, seçilmiş kişilerin görevden alınmasının yanlış olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 63’ken, aynı değişken “Diyarbakır, Hakkari gibi illerdeki seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanması” olarak sorulduğunda yanıtlar değişiyor. İşin içine “Kürt seçilmişler” girdiğinde bunun doğru bir uygulama olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 38’e yükseliyor. Rapor bu bölümle ilgili de şu değerlendirmeyi yapıyor: “Kamuoyu seçilmiş yöneticiler Kürt olduğunda onların görevden alınabileceğini daha yüksek oranlarda onaylamaktadır. Bu durum Kürt siyasetinin gayrimeşru görülmesi ve yine bu sorunun siyasiler tarafından bir “terör sorunu” olarak çerçevelenmesiyle doğrudan bağlantılıdır.”
Yüzde 20 gri alanda
Raporda yer alan, Çözüm Süreci’nin bitirilip çatışmalı bir sürece girdiğimiz ve siyasetin kutuplaştırıcı dilinin yükseldiği bir dönemde dahi müzakere masasına dönülmesini isteyenlerin oranı hiç de azımsanacak düzeyde değil. Mayıs 2016’da “Müzakere masasına dönülmelidir” ifadesini destekleyen katılımcıların oranı yüzde 28.30’ken desteklemeyenlerin oranı yüzde 52,70’dir. Kendini ‘gri alanda’ tarif eden bloğun oranı da yüzde 20. Partiler bazında bu oranlar incelendiğinde ise CHP seçmeninin yine ‘ortada’ duruşu dikkati çekiyor.
Sona gelirken raporun paylaşıldığı toplantıya katılan Bekir Ağırdır’ın şu değerlendirmesi siyasete önemli mesajlar veriyor: “Halk temkinli ve tedirgin bir iyimserlik içinde. Birey ile yurttaş olmak arasında. Birey olarak gayretli, çoğulcu, sorun çözücü fakat yurttaş olarak ikircikli ve tedirgin. Topluma bu seçimin bir ortak yaşam meselesi olduğunu anlatmak gerekiyor.
İSTANBUL