Alman Yeşillerinden Tarım ve Gıda Bakanı olan Cem Özdemir, kıtlığa çareyi Ukrayna’ya daha fazla silah göndermekte buldu. Diğer taraftan Türkiye’nin Federe Kürdistan yürüttüğü harekata, gözlerin kör, kulakların sağır olması dikkat çekici
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Almanya’da son yapılan seçimlerde SPD, Yeşiller ve FDP’nin kurduğu koalisyon hükümetinde Yeşillerin eski eş genel başkanı olan Cem Özdemir, Gıda ve Tarım Bakanı olmuştu. Cem Özdemir geçtiğimiz gün yaptığı bir açıklamada, “Küresel kıtlığı önlemek için Ukrayna’ya silah göndermek gerekiyor” dedi. Westdeutsche Allgemeine Zeitung (WAZ) gazetesinde yer alan haberde, Rusya’nın Ukrayna’yı istilasıyla birlikte dünyanın en önemli tarım alanlarından birinin işlevini kaybettiğini belirterek, Batı’nın Kiev yönetimine daha fazla silah sağlamaması durumunda küresel kıtlık yaşanabileceğini öne sürdü. Özdemir ve partisi Alman Yeşilleri her iktidar ortağı olduklarında politikalarında 180 derecelik dönüşlere imza atarlarken ikiyüzlü bir politikanın önemli bir örneğini ortaya koyuyor. Özdemir’in ve partisinin ‘savaş karşıtı’, ‘insan hakları’ ve ‘doğa hakları’ politikalarını temel aldıklarını iddia etmesine karşın savaş yanlısı açıklamalarda bulunmaları manidar bir durum.
İktidar kirlenmesi mi?
ABD’nin ve AB’nin Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta rolüne hiç değinmeyen Özdemir, “Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşın uluslararası topluma yönelik olduğu gün geçtikçe ortaya çıkıyor. Bu yüzden Batı’nın Ukrayna’yı daha etkili ve fazla sayıda silahla desteklemesi önemli. Almanya da bu yükümlülükten muaf değil” sözleri bir iktidar kirlenmesi mi yoksa maskesi düşmüş gerçek politika tutumu mu olduğu mutlaka sorgulanmalı.
Savaşa topyekûn çağrı
Özdemir, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in emriyle Rus askerlerinin bilinçli olarak tarım altyapısını ve tedarik zincirlerini hedef aldığını ve Almanya’nın da bu durumun farkına vardığını iddia ederek, BM Dünya Gıda ve Tarım Örgütü gibi uluslararası kuruluşlara yönelik, “Bu noktada küresel gıda ve tarım politikaları konusundaki temel ve yapısal sorular hakkında mutabakata varmalıyız” derken, savaş kızıştırmaya dönük çağrı yapıyordu.
Sermaye yanlısı esneklik
Kıtlık üzerine tutturulan savaş yanlısı dil ise gerçeği yansıtmıyor. Ukrayna küresel boyutta buğdayın yüzde 12’lik bir pazarına sahipken, Rusya ise küresel boyutta buğday pazarının yüzde 17’sine sahip. Bu durum Özdemir’in savaş yanlısı açıklamalarının politik duruma ve sermaye çıkarlarına göre esnek olabileceğini gösterirken, kendisinden beklenmesi gereken şey ise barışın tesis edilmesi noktasında bir çıkış yapmasıydı.
Savaşı istemek suçtur!
Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 20. maddesinde savaşı övmenin suç olduğu açık ve anlaşılır bir dille yer alırken, Alman Yeşillerinin tutumu nereye evrildiklerini gösteriyor. Özdemir’in çıkışı Alman silah sanayisini besleyen bir politikaya hizmet ederken, Ukrayna’ya verilecek silah barışı getirmeyeceği gibi Rusya’nın işgal saldırısına durduracak başka araçlar varken savaşın daha da uzatılmasına yol açacak bir tutumun izlenmesi dikkat çekiyor. Savaşa son vermek basit! ABD’nin kaya gazı üretimlerine pazar olmayı seçen AB ve Almanya’nın Rusya’dan doğalgaz almayı kesmesi, ABD’nin NATO eliyle bölgede yürüttüğü savaş politikalarının bir parçası haline dönüştüğünün açık göstergesidir. Barışı tesis etmenin yolu Rusya ile masaya oturulmasıyla sağlanabilecek basit bir yol iken, Alman hükümeti ve dolayısıyla Yeşiller, ABD’nin trenine binerek bölgesel savaşları destekleyen bir pozisyonda kalıcı olmaya doğru yelken açıyor.
AKP-KDP harekatı
Türkiye’nin Federe Kürdistan’a yönelik başlattığı operasyonun NATO’dan bağımsız bir girişim olma ihtimali ise neredeyse sıfır. KDP’nin Türkiye ve ABD yanlısı politikalarının bir parçası olarak hareket ediyor olması ve ABD’nin Türkiye’ye F16 satışına onay veren adımları atması savaş tezgahının Ukrayna’yla birlikte Ortadoğu’ya doğru genişletilmeye çalışıldığına işaret ediyor. Türkiye’nin KDP ile Federe Kürdistan doğal gazını AB’ye ulaştırma çalışmalarının başlamış olması ve İsrail gazının Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) kontrol ettiği bölgeler üzerinden yine AB’ye taşınma planları Türkiye’nin giriştiği harekatın arka planlarını gösteriyor.
Harekat NATO destekli
Türkiye’nin Federe Kürdistan’da PKK’nin etkin olduğu bölgelere yönelik başlattığı harekatın uzun erimli olacağı söylenebilir. Hem PKK’yi kolayca etkisiz kılamayacakları gerçeği hem de Irak’ta ve KDP yönetiminde olan Federe Kürdistan’da ciddi iç sıkıntıların ortaya çıkma olasılığı sonucu belirleyecek diğer gelişmeler olacak. Tüm bunların yanında sürecin NATO eliyle yürütüldüğünü gösteren emarelerden biri Irak hükümetinin Şengal’e yığınak yapıyor olması, bir diğeri ise IŞİD’in DSG bölgelerine yönelik saldırılar başlatacağı yönünde açıklamalar yapması bu gerçeğe işaret ediyor.
Barışın önündeki engeller!
Türkiye’nin Federe Kürdistan harekatına CHP dahil sistem partileri desteklerini açıkça belirtmesi, barış seslerinin cılız çıkmasının zeminini oluşturuyor. Kürt karşıtlığında her zaman yan yana gelen sistem partileri, Almanya’daki Yeşiller gibi barışın güçlenmesinin önünde en büyük engellerden biri. Oysa küresel boyutta süren iklim değişimine, kuraklığa ve açlığa ancak barış ortamlarında çözüm üretilebilir. Kapitalizm yaşadığı büyüyememe krizini savaşlar üzerinden gidermek amacıyla yeni bir paylaşıma giderken, halkların göz yaşları ve açlıktan kırılmaları asla gündemlerinde olmayacak.
Savaş mı? Barış mı?
Alman Filozof Kant ‘edebi barış’ adlı ironik yazısında, Yunanlı bir hükümdarın savaşı kendi aralarında bir düelloyla çözme önerisine Bulgar prensinin verdiği yanıtı şöyle aktarır: “Maşası olan hiçbir demirci kor halindeki demiri çıplak eliyle tutmaz.” Emperyalist kapitalizmin sömürü amaçlı ihtiyaçları için savaşmak ancak ona hizmet eder. Bugün Türkiye’de savaş destekçiliği yapanların tamamı, demiri tutan ellerin sadece bir maşasından ibaret olan kesimlerdir. Bu gerçeği bilseler de bilmeseler de sonuç değişmemektedir.
Barış yoksa yaşam da yok!
Barış bizlere altın tepside sunulmayacaktır. Eğer barışı sağlayamaz ve savaşa teslim olursak, Alman şair Wolfgang BORCHERT’in şiirinde dediği gibi, “Çamur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek. Güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne.”
Ekosistem yok sayılmaktadır
Savaşlarda ekosistemin durumu gözetilmez. Saldıranlar halkları esir almak veya farklı bir emperyalistin etkinliğini kırıp bölgeyi kendine bağlamak için saldırırken, yarattığı yıkımla ilgilenmediği gibi bu yok oluşu planlı bir şekilde uygular. Amacı savaş sonrası bölgede sermaye kesimlerine büyük bir sömürü üzerinden birikim alanları yaratmaktır. Yenik duruma düşen ise çekilirken ormanları, ekim alanlarını ve kentleri yakıp yıkar. Yaşanan bu süreçlerde insan üzerinden birçok ülkede savaş karşıtlığı geliştirilmeye ve savaşı önlemeye çalışan halkların algısında ise maalesef ekosistemin gördüğü zararlar mücadelenin merkezinde gerekli ilgiyi görmez.
Sermayenin giremediği alan!
Türkiye’nin son yürüttüğü harekatla doğasına kapitalist üretim ilişkilerinin giremediği yegane yerlerden biri olan Federe Kürdistan’ın dağlık kesimleri yapılan bombardımanlarla adeta kıyıma uğruyor. Bu kıyım sürecinde gerillayı bölgeden uzaklaştırmaları halinde bölgenin maden şirketlerinin yağma alanına dönüşmesi ve her akan suya HES ve barajlar yapılması kaçınılmaz bir süreç olacaktır. Bu gerçekler Cem Özdemir’i ilgilendirmediği gibi Türkiye muktedirlerini de ilgilendirmeyeceği bugüne kadar Türkiye coğrafyasında yaşanan yağmadan anlaşılabilir. Doğayı savunanlar, ekoloji örgütleri gibi yapılanmalar ‘Orası Türkiye değil’ diye düşünüyorsa fena halde yanılıyor demektir. Doğa, hayvan ve insan hakları savunucuları her koşulda savaşlara hayır demek zorundadır. Yoksa Alman Yeşillerinin ortaya koyduğu savaş ve sermaye yanlısı politikaların bir parçası haline dönüşürler.
Ekosistem bir döngüdür
Dünyada ortaya çıkan ekolojik sorunların yüzde 34’ü savaş ve silah harcamalarından kaynaklanmakta olduğunu öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Savaşlar sadece bölgedeki ülkelere, savaşın yaşandığı alana etki etmez. Çünkü doğa bir döngü içindedir. Bu döngünün herhangi bir evresine verilecek zarar diğer evreleri de etkilediği bilinmektedir. 1991 Körfez Savaşı’nda Kuveyt’te petrol kuyularında 600 milyon ton petrol yakılmış ve ardından ortaya çıkan duman, gazlar ve tehlikeli kimyasallar bir battaniye oluşturmuştu. Bu durum kara ve deniz ekosistemlerine büyük zararlar vermiş ve çıkan dumanlar bölgede güneşten gelen ışınları engelleyerek ısıyı 10C düşürmüştü. Petrol dumanı içindeki CO2 nedeniyle ortaya çıkan ısınma ise sonrasında asit yağmurlarına yol açarak bölgeyi daha da kıraçlaştırdı.