Tahir Sami – Medya analiz
Ahmet Kekeç kimdir? Tek adam rejiminin “en saf” savunucusu ve tetikçisidir. Star adlı, rejimin yarı-resmi organında iş görür.
Bu köşebazın sözleri, aslında “derin Saray’ın” sözleridir.
Cumhuriyet Gazetesi’nin “Atatürkçülerin, Kemilastlerin yeniden eline geçtiğine sevinen” bütün samimi Atatürkçü ve Kemalistlere Cumhuriyet’teki değişimin ne mene bir değişim olduğunu anlamaları için 12 Eylül tarihli yazısını okumalarını tavsiye ederiz. Mideleri bu okumayı kaldıramayacak olanlara sadece aşağıdaki kısmı, böğürseler de, öğürseler de, tiksinseler de okumaları ve
“Kemalist operasyon” hakkında bilgilenmelerinde yine de ısrar edeceğiz. Okuyalım:
“Fetullahçılar gidiyor yahut gönderiliyor, saf Kemalistler geri dönüyor.
İyi mi oluyor, kötü mü oluyor?
Bu da bir başka tartışmanın konusu ama kısacık da olsa fikrimi söylemek istiyorum…
Bence o kadar da kötü olmuyor… Olmaz…
Ötekinin hukuku/yaşam tercihleri konusunda bugüne kadar kıyıcı bir görüntü sergilemiş ve asırlık takıntılarından kurtulamamış saf Kemalistlerle konuşabileceğiniz bir ‘vasat’ bulabilirsiniz… En azından, ‘yurt sevgisi’ temelinde uzlaşırsınız… ‘Solcu-liberal’ etiketi taşıyan Fetullahçılarla bu vasatı bulmak/oluşturmak mümkün değil.
Nitekim oluşturamadık.”
İşte bu Erdoğancılarla Ergenekoncuların medya alanında yaptığı ittifak hakkında yazılmış en “saf” itiraftır.
Gazeteniz Cumhuriyet’in başına gelen işte budur.
Bu “Fetullahçı” ithamı, gazeteye yapılan operasyonun daha önce hapis yatan “eski Cumhuriyet” yazarlarına karşı Saray yargısında sürdürüleceğini de gösteriyor.
Siz gazetenizde Balbay yazıyor sanıyorsunuz. “Kontrollü darbenin” sivil ya da B takımında görevli (B) Albay yazıyor. Bunların gücü Erdoğan’a karşı darbeye yetmedi, devlet olarak Cumhuriyet’e ve medya olarak Cumhuriyet’e, Erdoğan’la anlaşarak ve Kekeçlerle işbirliği halinde darbe yapmaya yetti.
Hala “Cumhuriyet kalesinin zaptına” seviniyor musunuz?
Sevinenlerden Uğur Dündar’a da soruyoruz. Kekeç’in şu sıralar seni övmesine ne diyorsun? Şöyle yazmış çünkü: “Gazeteci ağabeyimiz Uğur Dündar, ‘Cumhuriyet’in kalesi geri alındı’ diyor.”
Uğur Dündar, Kekeç senin biraderin mi gerçekten?
Varlık Fonu AŞ; Aile Şirketi yani
Ahval’de Zülfikar Doğan’ın Varlık Fonu ile ilgili yazısı olağanüstü önemli. Okumayanları okumalarını tavsiye ederiz.
Önce bu Fon’un “ne zaman” kurulduğuna bakalım. Çünkü kuruluş tarihi, Erdoğan rejiminin “anlık” işler yapmadığını, uzun dönemli bir planı bilinçli olarak adım adım hayata geçirdiğini gözler önüne seriyor.
15 Temmuz “darbe tuzağının” hemen arkasından yüzbinleri kapsayan tutuklama, öldürme, işten atma listelerinin yürürlüğe konması, bu listelerin çok önceden hazırlandığını ortaya koymuştu. Bu listelerdeki baskıların yürürlüğe konması için de bir “darbeye” ihtiyaç duyulmuştu.
Şimdi bir de Varlık Fonu’nun “kuruluş tarihine” bakalım.
“Darbe” 15 Temmuz’da oluyor, 20 Temmuz’da OHAL ilan ediliyor ve Varlık Fonu “ivedi görüşmeyle” 19 Ağustos’ta yani bir ay sonra kuruluyor.
OHAL devletin “yürütme, yasama ve yargı” erkine el koyma kararıdır.
Varlık Fonu’nun kurulması da, devletin bütün mal varlığına el koyma kararıdır.
Hepsi planlıdır.
Şu anda devlete ait minimum 60 milyar dolarlık mal varlığı, son kararnameyle birlikte Fonun başına geçen Erdoğan’a ve Erdoğan’ın yardımcılığına atanan Berat Albayrak’ın eline geçti.
Bu öyle bir Varlık Fonu’dur ki, başka fonların tabi olduğu hiçbir kanuna, kurala bağlı değildir. Zülfikar Doğan şöyle yazdı:
“TVF A.Ş. kuruluş yasası uyarınca, Bütçe, TBMM, Sayıştay denetiminden, gelir, kurumlar ve emlak vergisi, harç ve damga vergisi, kredi kullanımında zorunlu olan Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) kesintilerinden, Kamu İhale Yasası’ndan, kamu personel yasasından, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ve kamu işletmelerinin tabi olduğu tüm yasa hükümlerinden muaf.
TVF A.Ş. yönetim kurulu üyeleriyle çalışanlarının, ücret ve maaşları, yaptıkları işlemler ‘ticari sır’ kapsamında. Alacakları kararların kamusal zarara neden olması halinde bile hiçbir şekilde mali, idari ve cezai sorumlulukları söz konusu değil.
TVF A.Ş’nin yasasında, yalnızca bağımsız mali denetim şirketi tarafından denetlenmesi ve denetim raporunun ‘bilgi için’ Başbakanlığa (yeni düzenlemede zaten Yönetim Kurulu Başkanı olan Cumhurbaşkanına) ve TBMM’ye gönderilmesi öngörülüyor.
Özel Hukuk Hükümlerine tabi olduğu yasasında yer alan TVF A.Ş. yönetimi, portföyündeki kamu varlıklarını, kamu hisselerini, nakdi varlıkları, kamuya ait taşınmazları, dilediği şekilde alıp-satabilme, devretme, ihalesiz olarak kişi veya kuruluşlara satma, kiralama, borçlanma, borçlandırma, borsada hisse alım-satımları yapma vs. konularında sınırsız ve sorgusuz yetkiye sahip.”
İşte böyle.
CHP kurduğu devleti kaybetmişti. Şimdi kurduğu “devlet sektörünü” de kaybetti. Hatırlatalım, Erdoğan’ın istediği anda satabileceği İş Bankası’nda CHP hisselerin yüzde 28.09’una sahip. Geçmiş olsun.
Evet Tek Adam rejimi böylece son “kurumsallaşma” adımını da atmış oldu. Devlet aygıtına ve devlet malına tümüyle el koydu.
Bundan sonra ne olur?
Suriye savaşında yenildiğine göre, “devleti” en büyük “galip” küresel güce “teslim” eder, onlara da “devletin malını” istediği gibi “satar.” Bir kere daha geçmiş olsun.
Ne demişti Erdoğan: “Devleti Anonim Şirket gibi yöneteceğim.”
Bir Anonim Şirketi yönetmenin kapsamına, onun “iflasını” ilan etmek de, onu “satmak” da girdiğine göre ortada bir “yolsuzluk, hırsızlık” yok. Aile Şirketi’nin Türkiye AŞ’yi “yönetmesi” var.