İSİG Meclisi – Pınar Abdal
Bir yaz bitti… Geçen bir mevsimde 551 işçi öldü çalışırken. İşçi sınıfının en örgütsüz kesimlerinden olan inşaat işçilerinden 113’ü çıkamadı bu yazdan. İnşaat yapımının ve istihdamının arttığı yaz ayları, iş demek olduğu kadar ölümle defalarca burun buruna gelmek oldu inşaat işçisi için yine.
Yaz döneminde iş cinayetleri artarken devletin denetimsizlik politikası ise boyut atladı. Başta inşaatlar olmak üzere ‘yasal denetim’ kapsamında olan işyerlerinin dahi denetlenmediğini ya da göstermelik denetlemeler yapıldığı zaten bilinen bir gerçekti. Oysa hükümet, denetimsizlik politikasının bir adım daha ötesine geçerek, sermaye-devlet seçim ittifakının bekası için 24 Haziran Seçimlerine kadar iş güvenliği denetimlerini tümüyle durdurdu.
***
Bir yaz bitti… Bu yaz, 24 çocuğu kaybettik çalışırken. Ailesinin geçimini sağlayan ya da katkıda bulunan, okul harçlığını kazanmak zorunda olan 24 çocuk daha öldü. Türkiye’de yaz döneminde çocuk istihdamı da çocuk iş cinayetleri de arttı. Mayıs ayında artmaya başlayan çocuk iş cinayetleri, Ağustos ayında en yüksek sayıya ulaştı.
Çocuk işçiliğinin geldiği boyut gün gibi ortadayken, Hükümet bir yandan 2018’i Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı ilan ededursun, diğer yandan -ve tam da asıl çocuk işçilik politikasına uygun biçimde- Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı mesleki ve teknik eğitim veren liseler ile işletmeler arasında imzalanan işbirliği protokollerinin usul ve esaslarını belirleyen, “İkili Mesleki Eğitim Programları Yönergesi” son halini verdi bu yaz. Amacı “…sektörün ihtiyaç duyduğu kalifiye işgücünü yetiştirmek” olarak açıklanan yönergenin ardından çocuk emeğinin, patronların sömürüsüne daha da çok sunulduğunu göreceğiz önümüzdeki günlerde kuşkusuz.
***
Bir yaz bitti…156 tarım işçisini daha iş cinayetlerinde öldü bu yaz. Özellikle mevsimlik tarım işçileri bakımından derme çatma çadırlarda yaşamak, sağlıklı beslenme ve su olanağının olmaması, zehirlenme ve kamyon, traktör kasalarına istiflenip taşınırken can vermek demekti bu yaz da…
‘Ölümü göze almak’ daha da ucuzladı bu yaz. Bir yandan ücretler enflasyon karşısında giderek erirken, diğer yandan patronlar işyerlerinde ücretleri asgari ücrete çekmek için hamleler yaptı, fiilen açlık sınırına endekslenen ve giderek daha çok işçinin yaşamını doğrudan belirleyecek olan ‘Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ ise doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı yine bu yaz.
İşsizlik, bu yılın başından bu yana düzenli olarak arttı. DİSK-AR, Ağustos İşsizlik Raporu’nda Türkiye’de mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik hesaplamasına göre 3 milyon 400 işsiz olduğunu açıkladı, geniş tanımlı işsizlik ise çok daha yüksek; Türkiye’deki gerçek isşiz sayısı ise 5.7 milyon!
***
Bir yaz bitti… Hal-i ahvalimiz böyleyken Hükümet’in ‘100 Günlük Eylem Planı’nda işçinin adını göremedik ama, kimi hükümet yetkililerinin yabancı ve yerli finans kapitale güven veren mesajlarını çokça duyduk bu yaz. Bu mesajlarda en fazla dikkat çeken mali disiplin ve yapısal reformlardı. Bu da gösteriyor ki, sermaye açısından güvenli sular hedefi, emekçiler için daha çok kesinti ve zam, yasal ve fiili haklara daha çok saldırı demek olacak.
Kriz derinleştikçe daha kötü çalışma koşulları, işsizlik, güvencesizlik ile birlikte iş cinayetleri de artacak kuşkusuz. Sınıf mücadelesinin bir alanı olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği ise bu süreçte kritik bir yerde duruyor. Bu alanın, teknik bir mevzu değil, sınıf mücadelesinin önemli alanlarından biri olduğu en fazla da böyle kriz dönemlerinde berraklaşmaya müsait.
Bir yaz biterken, işçi evlerinde kışı atlatabilmek için mutfak ve bütçe hazırlıkları yapılır şimdilerde, oysa bu ‘kış’ daha fazlasına ihtiyacımız olacak. Krizin bedelini ödemek istemeyen işçilerin örgütlü itirazı, ‘yaşamak istiyoruz’ diyen emekçilerin ölüm düzenine karşı yükselttikleri sestir önümüzdeki ‘kış’ı nasıl atlatacağımızı belirleyecek olan. Bu yüzden, bilmeliyiz kışa hazırlanmayı!