Tam da KCK operasyonlarının yıl dönümünde “Kobanî’de ikinci dalga” adıyla Kürt siyasetçilere, aktivistlere yönelik yeni bir saldırı başlatıldı. Kürt siyasetçiler bu kez Kobanî’ye yardım yapmakla suçlanıyor.
Kürtler Kobanî’ye yardım yaptı mı? Hem de ellerindeki bütün imkanlarla ve bütün dünyaya ilan ederek. Bu yardımı bazen öfkeyle ve çoğunlukla düğün bayram havasında yaptılar. Birileri IŞİD’e yardım ederken, IŞİD vahşetini desteklerken, Kürtler bu duruma seyirci kalamazdı, kalmadılar da. İyi ki de Kürtler ve dostları Kobanî etrafında kenetlendiler, iyi ki dünya insanlığı Kobanî için ayağa kalktı. Aksini düşünmek bile tüyler ürpertir. Eğer IŞİD, Kobanî’de durdurulmamış olsaydı bugün Türkiye başta olmak üzere dünyanın yaşadığı vahşeti kimse tahayyül bile edemezdi. Zaten o yüzden Kobanî için Kürtlerle birlikte dünya halkları ve mazlumları seferber oldu, Dünya Kobanî Günü ilan edildi. Bunun için Kürtlerle birlikte bölgedeki bütün halklar ve inançlar aynı direniş saflarında yer aldı. Ama belli ki bu durum o günden beri birilerinin içinde yara ve her seferinde onlar için asla kapanmayacak bir Kobanî hesaplaşmasına dönüşüyor. IŞİD barbarlığına karşı direnen Kobanî halkına yapılan yardımları suçlama konusu yapmak, bu yüzden IŞİD yenilgisinin intikamını almaktan başka bir anlam taşımıyor.
Peki ama bu bunlarla birlikte operasyon güncel olarak ne anlama geliyor, neyi hedefliyor? Öncelikle yeni dalga “Kobanî” operasyonu iktidar için seçim startıdır. Seçim kanunu yapılan değişiklikle resmen seçim sürecine girildi. İktidar kaybettiği toplumsal desteği yeniden elde edemeyeceğini, rıza üretemeyeceğini biliyor o yüzden masabaşı kurgularla durumu lehine çevirmeye çalışıyor. Seçim kanunundaki değişiklik bu kurgunun adımlarından biriydi. Şimdi esas olarak muhalefeti birbirine düşürerek aralarında çelişkiler yaratarak muhalefet blokunu parçalamaktır en büyük amaçları. Bunu da en iyi ve başarılı bir şekilde Kürt siyasetini kriminalize ederek ve muhalefeti de Kürt siyaseti karşısında konumlandırarak yapacaklarına inanıyorlar. İktidar bu konuda başarılı olmasaydı, muhalefet Kürt meselesinde iktidarın arkasına hizalanmasıydı şimdiye kadar bu iktidarın esamesi okunmazdı. Haliyle bu seçim sürecinde iktidarın en büyük stratejisini -başka bir çözüm göremiyor- Kürtlere ve HDP’ye yönelik saldırılar oluşturacak. HDP Cizre ilçe binasına talan boyutuna varan baskın, ardından yapılan “Kobanî ikinci dalga” operasyonuyla bu strateji ilan edildi. Seçimler yaklaştıkça iktidarın saldırıları daha da yoğunlaşacak. Aynı zamanda “terör” ve milliyetçilik söylemleriyle topluma açlığı, yoksulluğu ve ülkenin sürüklendiği felaketler unutturulmak isteniyor.
İkincisi bu operasyon iktidarın oluru ve desteği ile yapılmış olsa da saldırının planlayıcıları, paydaşları iktidar ortağı derin yapılardır. Nasıl ki KCK operasyonlarının ihalesini cemaat aldıysa ve iktidar adına bu operasyonları yıllarca büyük bir iştahla yürüttüyse bugün de Kobanî Kumpas davalarının yürütücüsü ve planlayıcısı iktidar nimetlerinden faydalanan bütün derin devlet unsurları, mafya ve çetelerdir. Bahtiyar Çolak’ın Atadedeler Çetesi suçlamasıyla gözaltına alınması, itirafçı olduğuna ilişkin dolaşan bilgiler bu gerçeği kanıtlıyor. Kapatma davasının ve Kobanî Kumpas davalarının sözcülüğünü, Alaattin Çakıcı gibi mafya liderlerini açıktan himaye eden MHP yapıyor. Planlamasını Emniyet’in bağlı olduğu ve hemen her gün yeni bir uyuşturucu baronuyla fotoğrafları çıkan Süleyman Soylu yürütüyor. Dolayısıyla devlet içinde palazlanmak isteyen, güç elde etmek isteyen kim varsa önce Kürtleri ve demokratik siyaseti hedef alıyor. Kürde yapılan her türlü saldırı yeni bir paralel yapının, devlet içine çöreklenmenin yolunu açıyor. Kürde karşı “Anayasa ihlal edilebilir” anlayışı Türkiye’yi yasasız, hukuksuz bir ülke haline getiriyor.
Ama bu kumar çift tarafı keskin bıçaktır ve bumerang etkisi yapmaktan asla geri kalmaz. İnanmayan varsa gitsin cemaate sorsun. Kürde ve demokratik siyasete yönelik saldırıyla devlet içinde palazlanan cemaat ihya olmadı aksine bin beterini hem Türkiye’ye yaşattı hem de kendisi yaşadı. AKP ihya olmadı, aksine bugün tarihinin en düşük halk desteğine sahip. Bu duruma sessiz ve seyirci kalan ve hatta “terör” söylemleri nedeniyle kısmen onay veren Türkiye ihya olmadı, aksine ekonomi başta olmak tarihinin en derin siyasi ve toplumsal buhranlarını yaşıyor. Operasyonu yapan ortaklar gücü paylaşamadıkları için dün birbirine düştüler, bugün de aksi olmayacak. Kumpas davalarıyla devlet içinde palazlanan güç odakları yarın kendilerine verilenle yetinmeyecek ve ortaklarının elindekini almaya çalışacak. Başka türlüsü ne mümkündür ne de bu yapıların doğasına uygundur.
Dolayısıyla neresinden bakılırsa bakılsın, HDP’ye yönelik tutum bu ülkenin nasıl yönetileceğinin, nereye gideceğinin, nasıl bir geleceğe sahip olacağının göstergesidir ve herkes şapkasını önüne koyarak yeniden meseleyi ve yapılanları düşünmek zorundadır.