Dr. Hayri Hazargöl
Türkiye’de zindanlardan her gün ölüm haberleri geliyor. Hasta tutsakların ölmesi için her şey yapılıyor. Devrimci demokrat tutsaklardan böyle intikam alınıyor. Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’a gösterilen tutum bu devletin intikam zihniyetinin en çarpıcı örneğidir. Kürtlerin üzerinde zamana yayılmış soykırım politikası yürütüldüğünden, bu politikanın boşa çıkarılması için çaba gösteren herkes düşman görülüyor. Zaten zindana atılanlar Kürt inkarına, Kürdün zaman içinde Türkleştirilip Kürdistan’ın Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirilmek istenmesine karşı çıktıkları için bu zulümle karşılaşıyorlar.
Zindanlardaki bu uygulamalar ve bunun sonucu yaşanan ölümler dikkate alındığında kim Türkiye’de idamın kalkmış olduğunu söyleyebilir? Zindandaki insanlar zamana yayılmış biçimde idam ediliyorlar. Yani bir defa da değil, her gün idam sehpasında sallandırma politikası yürütülüyor.
Türkiye’de özellikle AKP-MHP iktidarı döneminde hiçbir insani, vicdani değerin ve hukukun olmadığı bir zulüm düzeni kurulmuştur. Faşizm ötesi bir baskı sistemi yaratılmıştır. Bazı biçimsel hukuk normları ve yapıları bu düzeni örtmek için kullanılmaktadır. Türkiye’nin üye olmak istediği Avrupa, dünyanın başka bir yerinde olsa dünyayı ayağa kaldıracakları uygulamaları görmezden geliyor ya da hiçbir pratik değeri olmayan eleştirilerde bulunuyor. Türkiye birçok konuda Avrupa’nın ilgili sözleşmelerini imzalamasına rağmen Avrupa, başkalarına uyguladığı ölçüleri Türkiye’ye uygulamıyor. Türkiye bundan cesaret alarak uygulamalarını pervasızca sürdürüyor. Birkaç eleştiri yapmak dışında bir şey yapmazlar, diyor. Nitekim uzun yıllar Almanya’da Şansölyelik yapmış Schröder, çıkarlarımız gereği bu ülkelerle ilişki sürdürmeliyiz diyor. Buna da politika yapmak diyor. Tabi ki kirli politika! Böylece Türkiye’deki faşist politikalara Almanya’nın açık destek verdiği itiraf edilmiş oluyor. Zaten Merkel, Schröder’den daha fazla Türkiye’nin faşist karakterini örten ve Türkiye’ye yönelik eleştirilerin önünü kesen bir başbakan olarak tarihteki yerini almıştır.
Türkiye’de zindanlar böyle ama CPT denilen zindanlarla ilgili kurum kılını kıpırdatmıyor. Çünkü siyasi çıkarlar gereği Türkiye’yi rahatız etmek istemiyorlar.
Türkiye’de tutsakların nasıl ölüme terk edildiği, resmi imamların bu tutsakların cenazelerine gösterdikleri yaklaşımda kendini dışa vurmaktadır. Resmi imam ölmüş bir insanın cenaze namazını kılmıyor. Bir din insanı gibi değil, düşman bir siyasetçi gibi yaklaşıyor. İnsanlık tarihinde hiçbir din ve inanç ölülere, cenazelere böyle yaklaşmamıştır. Ancak Türkiye’de imamlar Türk devletinin Kürt politikasına karşı çıkanların namazını kılmıyor. Türkiye’de tüm kurumlar böyle şekillenmiştir. Mahkemeler de üniversiteler de okullar da eğitim ve sağlık kurumları da basını, sanatı ve sporu da bu zihniyetle şekillenmiştir. Sanatçıların Ahmet Kaya’ya yaptıkları bugün tüm Türkiye’nin gerçeğidir. Şimdi bir sanatçı çıksa Türkiye’nin bu politikalarını eleştirip Kürtlerin dili, kültürü ve kimliği ile özgürlüğünü istese, devlete yaranmak isteyen sanatçılar benzer tepkiyi gösterir. Yakın zamanda Sezen Aksu ve Tarkan’a yapılan saldırılar karşısında kaç sanatçı açık ve net tutum koyabildi? İşte Türkiye’deki sanat dünyasının hali! Sanat dünyası böyle olan bir ülkenin diğer kurumlarının nasıl olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.
Şimdi 24 yıl, 30 yıl zindanda yatmış ve tahliye edilmesi gereken mahpuslar tahliye edilmiyorlar. İkinci bir mahkeme gibi cezalar veriliyor. İyi halli olduğunu, rehabilite olduğunu, yani Kürt halkının özgürlük mücadelesinden vazgeçtiğini söylemesi gerekiyormuş. Tabi ki düşünceleri için 20 yıl, 24 yıl, 30 yıl, 35 yıl yatanlar bu dayatmaları kabul etmiyorlar. Bu dayatmalar 1980’li yıllarda Diyarbakır’da yapılan baskı ve zulmün farklı biçimi olmaktadır. O zaman işkence ile düşüncelerinden ve Kürtlüğünden vazgeçilmesi dayatılıyordu; şimdi daha fazla zindanda tutma tehdidiyle yapılıyor. Tabi ki buna mahpuslar da aileleri de direniyor. Çünkü Kürt siyasetçilerin zindan tarihinde bu tür dayatmalara teslim olma anlayışı yoktur. Yüz yıl da yatsalar düşüncelerini, onurlarını ve iradelerini korurlar.
Zindandakiler Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt halkının özgür ve özerk yaşaması için direniyorlar. Özgür Kürdistan ve demokratik Türkiye diyorlar. O zaman Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu direnişçilere sahip çıkmalıdırlar. Zindandakilere sahip çıkmak da en temel özgürlük ve demokrasi görevidir.