Musa Piroğlu
İlginç zamanlardan geçiliyor. İktidarın düşmanlaştıran uygulamaları, iktidar karşıtı güçler arasında bir arada durmayı dayatıyor. Bu bir arada durma hali, özellikle iktidar uygulamalarından yılmış halk arasında çok daha elzem bir hal almış bulunuyor. Var olan iktidardan kurtulma arayışı değişik ve tehlikeli bir oto kontrol mekanizmasını tetikliyor. İktidarla mücadeleyi seçime, seçimi Erdoğan karşısında güçlü, yeni bir kahramana kilitlemiş bakış açısı, söylenen her sözü, yapılan her eylemi, sandık terazisinde tartıyor ve iktidara yarayıp yaramayacağı üzerinden değerlendiriyor. İBB’nin ulaşım zammı tam da böyle bir zamanda geldi. Herkesin yüksek enflasyon ve yüksek zamlardan şikâyet ettiği, geçinemiyoruz çığlıklarının her yerden duyulduğu bir dönemde, iktidarın saldırısı altındaki muhalif belediye ulaşıma oldukça yüksek bir zam yaptı. Sistemin muhalefeti, krizin çözümü konusunda iktidarla buluşmuş, maliyetler yoksul halkın sırtına yıkılmış oldu. Meclis’te iktidarın zam politikalarını eleştiren ana muhalefet kendi yönettiği belediyede maliyet artışlarını gerekçe gösterip ulaşıma zam yapmış, iktidar karşısında söylenen tüm sözler havada kalmış oldu.
İstanbul’da toplu ulaşım ücretlerine yüzde 40, su fiyatlarına ise yüzde 29 oranında zam yapıldı. Yeni zamlarla birlikte tam abonman ücreti 430 TL’den 602 TL’ye, öğrenci abonman ücreti 78 TL’den 109 TL’ye yükseltildi. Bu fatura karmaşık bir ulaşım ağına sahip İstanbul için zincirleme bir zam dalgası anlamına geliyor.
Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) gerçekleştirdiği olağanüstü toplantıda alınan ulaşım zammı kararının gerekçesi olarak artan maliyetler ile birlikte “kentte kamusal hizmetlerin sürdürülebilirliği ve ulaşım esnafının biraz nefes alması” gösterildi. Böylece ulaşım esnafının nefes alması bahanesi ile halkın nefesi biraz daha kısılmış oldu. Bir kere daha krizin ve artan maliyetlerin faturası yoksul halka ve emekçi sınıflara çıkarılmış oldu. Zira toplu ulaşımı işçiler ve yoksul halk kullanıyor. Toplu ulaşım çalışan kitlelerin ve yoksul halkın neredeyse tek erişim aracıdır. Doğal olarak toplu ulaşıma zam yapmak yoksul halkın ulaşım hakkına darbe vurmak demektir. Bu nedenle İBB’nin maliyet artışlarını gerekçe göstererek toplu ulaşıma zam yapması kabul edilemez, edilmemelidir.
Sarayın İBB’yi kilitlemek için her şeyi yaptığı bilinen bir gerçekliktir. Belediyenin düşmanlaştırıldığı, kaynaklarının ve yetkilerinin elinden alındığı, çalışamaz hale getirildiği de bir gerçekliktir. Fakat aynı zamanda yoksulluğun katlanılamaz hale geldiği, toplu ulaşımı yoksul halkın kullandığı, son ulaşım zamlarının halkın sırtına yeni bir yük getirdiği, nerdeyse evden çıkamaz hale getirdiği de bir gerçekliktir. Sarayın ekonomi politikalarına onun yöntemleri ile karşı çıkılamayacağı, kamu hizmetlerinin halka ücretsiz verilmesi gerektiği de bir gerçekliliktir. Bu noktada belediyenin yapması gereken ulaşıma zam yapmadığı için iktidarı eleştirmek değil, ulaşımın devlet tarafından sübvanse edilmesi için çağrı yapmak olmalıydı. İBB yöneticileri tam tersini yaparak zam isteyen yerde durmuş ve iktidar sözcülerini nerdeyse zamların yapılmasını engelleyen halk savunucuları konumuna getirmişlerdir. Yoksulluğun temel sorumlularının kendi günahlarını gizlemesine yardımcı olmuşlardır.
Kamunun özelleştirilmesi sermayenin sınıfsal bir tercihidir. 24 Ocak karalarından bu yana bu tercih sermayenin sağdan, soldan hükümetleri tarafından politik bir tercihe dönüştürülmüş ve uygulamaya konulmuştur. Sağlık, eğitim ve ulaşım başta olmak üzere tüm kamusal alanlar sermayeye açılmış, özelleştirme adı altında halkın birikimleri patronlara peşkeş çekilmiştir. Bu noktada İBB’nin maliyet artışları karşısında zam istemesi onu yönetenlerin sınıfsal yapısı ile uyumludur. İlginç zamanların ilginç özelliklerinden birisini halktan, çözüm için umudunu sermayenin bir renginden öbür rengine çevirmesinin istenmesidir.
Zamanı ilginç kılan etmenlerden bir diğeri de burada başlamaktadır. Ulaşım zamları iktidar karşıtlığı gibi anlatılmakta, zamma karşı çıkanlar ise iktidar yandaşlığı ile suçlanmaktadır. Yanlışa yanlış demenin yanlış olarak tarif edildiği bir zaman dilimine girilmiş bulunuluyor. Seçime endeksli muhalefetin yarattığı oto kontrol sermayenin bir rengine her şeyi söylerken diğer rengine susmayı dayatıyor. Halk savunmasız bırakılıyor. Ulaşım zamları yanlıştır. Yanlışa yanlış demekten kaçınmamak gerekiyor.
Oysa belediye iktidarın her çeşit hamlesine rağmen yoksul halkın temel kamusal ihtiyacı olan ulaşımı ücretsiz hale getiremiyorsa bile hiç değilse zam yapmamak konusunda ayak diretebilirdi. Farklı çözüm arayışlarına girişebilir, maliyetleri üst sınıflara çıkarılan ek gelir kaynakları için arayışlar yapılabilir, halk dayanışmaya çağrılabilirdi. İktidar politikaları halkın yararına halkla birlikte boşa düşürülebilir, savunma birlikte verilebilirdi. Ama bunu yapmak için halkçı bir belediye olmak kamu hizmetlerinde kâr-zarar hesabını değil halkın yararını göz önünde tutmak gerekir. İBB bu zamlarla nerede durduğunu göstermiş oldu.
Ulaşım zamları Cumhur İttifakı karşısında duran sistem muhalefetinin gelecek çözüm yöntemlerinin neler olacağını da işaret etmiş oldu. Aynı sınıfsal kökenden gelen sermayenin iki cephesi karşısında halktan yana üçüncü bir cephenin, bir kere daha geniş bir demokrasi cephesinin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu göstermiş oldu. Krizden, savaştan ve sefaletten çıkış için halk kendi cümlelerini kendi kurmalı, kendisi söylemelidir.