Gazeteci Erdoğan Altan ile KDP-Ankara’nın yeni operasyon planı ve olası etkilerini konuştuk
23 Nisan 2021’de başlatılan Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine yönelik saldırılarda KDP siyasi, askeri ve ekonomik açıdan tamamen Türkiye’nin denetimine girdiği için ayrı bir güç olarak değil, adeta savaş valiliği olarak çalışıyor
Hüseyin Kalkan
Son günlerde Kürt kamuoyunu meşgul eden en önemli haber Türkiye’nin KDP ile birlikte bir sınır ötesi operasyona girişeceği yönünde. KDP içinde ismi açıklanmayan bir kaynağa dayandırılan habere göre bu operasyon 15 Nisan’da başlayacak. Haber Kürt kamuoyunda tepki ile karşılandı. Siyasetçiler ve kanaat önderleri KDP’ye bu operasyondan vazgeçme çağrısı yaparken, böyle bir operasyonun yol açacağı sonuçlar üzerinde duruldu. Uzun süreden beri bölgede gazetecilik yapan ve bölgenin nabzını iyi tutan Erdoğan Altan ile bu operasyonu ve getireceği sonuçları konuştuk.
- Son gelişmeleri değerlendirmeden önce Irak’ta ve bölgedeki siyasi durumu özetler misin?
Ortadoğu’da siyasi mücadele açısından en önemli ülkenin Irak olduğunu söyleyebiliriz. Irak konum olarak İran, Türkiye ve Arap ülkeleri arasında kalan bir ülke olması itibariyle siyasi pozisyon açıdan önemli bir yere sahip. Doğrudan çevresindeki ülke, güçleri ve toplumları etkileyebiliyor. ABD kısa bir sürede Saddam diktatörlüğünü yıktı ancak siyasi, toplumsal ve kültürel anlamda Irak’ı kendi hakimiyetine alamadı ve yenilgiyle karşı karşıya kaldı. Saddam’ın yıkılmasından bugüne bakıldığında özellikle Irak’ta ve Ortadoğu’da siyasi, toplumsal ve kültürel birçok aktör siyaset sahnesine çıktı. Nasıl ki Irak ilk devletin kurulduğu yerlerden biri ise aynı şekilde derin, geniş mücadelenin verilebileceği bir ülkedir. Bundan kaynaklı tarihten bu yana Irak’a hakimiyet kurmak zordur. Yapılan erken genel seçim ile sonrasında sandalye çoğunluğuna ve dengelere rağmen hâlâ cumhurbaşkanı seçilemedi ve neredeyse hükümet kurmak imkânsız hale geldi.
Irak’taki Kürtler bir hakimiyet alanı elde etti. Şii oluşumları uzun bir zamandan sonra ilk kez Irak genelinde siyasi yönetim konumuna geldi. Sünniler Irak’ta iktidarda olmasalar bile Irak siyasetinde en temel aktörlerden biridir. El Kaide, IŞİD gibi çete örgütlemeler bu topluma dayanarak var olmaya çalışıyor, Sünni Arap ülkelerin yanı sıra Türkiye de Sünni toplumu üzerinden Irak siyasetinde etkili olmaya çalışıyor. ABD’nin Kürtler, İran’ın da Şiiler üzerinden Irak siyasetini etkilemeye çalışması Irak’taki siyasi mücadele ve atmosferin ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Ancak bu siyasi kriz ve kaostan nemalananlar var ve hiçbir aktör istikrar yaratma konusunda bir rol oynamıyor. Ya da ABD’nin yaklaşımlarında görüleceği gibi kendi çıkarını esas alan bir istikrar kurma arayışı söz konusudur.
Irak’taki mevcut durum devrimci demokratik güçler için olumlu taraflarının olduğunu söyleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz sistem dışı gruplar demokratik ulus anlayışı ile demokratik bir politika yürütebilirlerse var olan içinden çıkılmaz durumu kendi lehine çevirebilirler. Irak genel seçimlerinde halkın sandığa gitmeyerek, büyük bir mesaj verdiği gibi radikal bir şekilde tavrını göstermeye devam edebilirlerse, Irak iç ve dış güçlerinin yaratmak istedikleri istikrarsızlığı durdurabilir.
- KDP’nin içindeki kaynağın verdiği bilgilere göre Türkiye ve KDP ortak bir operasyon gerçekleştirecek. Bu durumun daha önce tanık olduğumuz KDP-TSK ortaklığından farkı ne?
Farkın iyi anlaşılması için önce KDP’nin yürüttüğü çizgiyi kısa da olsa belirtmekte fayda var. KDP sadece Irak’ta özgür Kürd’ün siyasi ve ideolojik fetih etme mücadelesinin önünü almıyor, aynı zamanda çizgisi ile Kürtleri soykırımla karşı karşıya bırakıyor. Kuşkusuz bu pozisyonu yaratan en büyük etken KDP’nin orta sermaye sınıfına dayanan ilkel milliyetçi ve devletçi çizgisidir. İlkel milliyetçilik ve devletçilik adına yürüttüğü Kürtlük, Kürtleri savunmayı veya Kürt kazanımlarını korumayı değil, tam tersine Kürtleri soykırıma uğratacak bir duruma sürüklemektir. Bu sadece Irak ve Başûr Kürdistan için değil, tüm Kürdistan parçaları açısından kötü ve tehlikeli bir durumu yaratıyor. Bunun yanı sıra en tehlikeli olan ise milliyetçi ve devletçi çizgisi ile Kürtlere fayda kazandıracağını sanması ve bu amaca giden her yolu mübah görüyor olmasıdır.
Son habere gelince peşmerge kaynaklarından alınan bilgilere göre Türkiye’nin kapsamlı bir saldırı hazırlığı içinde olduğu ve KDP’nin de doğrudan savaşa katılacağı belirtiliyor. Bilindiği üzere KDP 90’lı yıllardan Garê saldırısına kadar Türk devletine lokal bir destek veya ortaklık ediyordu. Ancak özellikle 23 Nisan 2021 tarihinde başlatılan ve hâlâ devam eden Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine yönelik operasyonda KDP siyasi, askeri ve ekonomik açıdan tamamen Türkiye’nin denetimine girdiği için ayrı bir güç olarak değil, adeta savaş valiliği olarak çalışıyor. Bunu özellikle son iki yılda Türkiye ve KDP/Barzani ailesinin görüşmelerinde, birbirlerine karşı hitap bir ast-üst ilişkisini çağrıştırıyor. Türkiye, Başûrê Kürdistan’da istediği zaman istediği yerde KDP politbüro temsilcileri, Duhok ve Hewlêr valileri, muhtarlar ve askeri sorumlularla toplantı yapabiliyor. Bu toplantılardaki üslup talep etme şeklinde değil, adeta talimat verir gibi ortaya konulan planların uygulanması isteniyor. Peki, Federe Kürdistan Bölge Hükümeti veya KDP istediği zaman Türkiye’de aynı şeyleri yapabilir mi? Sanmıyorum, çünkü hem Mesud Barzani hem Nêçirvan ve Mesrur Barzani, Ankara ve Antalya’ya çağrıldıklarında bir hükümet temsilcileri olarak değil, sanki savaş bölgesindeki bir vilayetin valileri veya kurum temsilcileri gibi muamele ediliyor.
Zira Türkiye’nin Başûrê Kürdistan’a etkisi sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi, idari ve ekonomik bir etkidir. KDP’nin ve Barzani ailesinin yürüttüğü politika veya çizgisi yukarıda belirttiğimiz çerçevede, belki de kendileri de Türkiye’ye bağlanma istemi vardır. Yani KDP’nin Irak merkezi ile olan ilişkileri, çelişki ve çatışmalarına bakılırsa böyle bir şey mümkün olabilir.
- Bölgedeki siyasi durum ve güç dengesi böyle bir saldırıya elverişli mi?
Irak ve Başûrê Kürdistan Bölgesi hem siyasi durum hem de güç dengesi açıdan hiçbir zaman böyle saldırılara elverişli olmamıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Saddam’ın devrilmesinden sonra bölgede çok sayıda aktör ve çıkarları çerçevesinde çok sayıda ittifaklar, çelişkiler ve ayrışmalar ortaya çıktı. Özellikle burada İran’ın alan hakimiyeti açısından büyük rolü var. En son İran’ın balistik füzelerinin Hewlêr’e yönelik saldırısı hem İsrail hem Türkiye hem de KDP’ye açık bir mesajı olarak değerlendirildi. Türkiye’nin bölgeye hakimiyeti hem İran Şiileri hem de Irak Şiileri açısından tehlike arz ediyor. Hatırlanacağı üzere Türkiye’nin ilk Xakurk ve daha sonraki saldırılarına karşı ilk tepkiyi gösteren Şii hareketleri oldu. Yine KDP dışında diğer güçlerin yanı sıra bir o kadar da dış güçlerin müdahaleleri söz konusu. Ancak tüm bunlara rağmen AKP-MHP iktidarı Kürtlerin kazanımlarını veya bir statü elde etmemeleri için soykırım politikasını yürütmek için taviz üstüne tavizler veriyor. Bunun yanı sıra bölgedeki çelişki ve boşluklardan faydalanma adı altında söz konusu Misak-ı Milli planını uygulamak için arayışlara giriyor.
- Böyle bir saldırı Güney’deki Kürt halkı (KDP’nin tabanı dahil) tarafından nasıl karşılanır?
Kanımca Güney’deki Kürt halkı yapılacak böyle bir saldırı ihtimaline karşı tavrını Newroz kutlamalarında, Kandil ve Medya Savunma Alanları’nda yapılan kutlamalara katılımlarıyla gereken cevabı verdi. Güney halkı saldırı nereden gelirse gelsin karşı çıkacakları yönünde net bir şekilde KDP ve Türkiye’ye mesajlarını verdi. Daha öncesinde de özellikle savaş alanı olan Behdinan bölge halkının başta Şêladizê, Amediye ilçesi ve Barzan bölgesindeki halk tepkilerini en üst perdeden verdiklerini biliyoruz. KDP güçlerinin bu tepkilere karşı onlarca kişiyi, aydın ve gazeteciyi gözaltı, tutuklama furyasına rağmen Türkiye’nin saldırılarına ve KDP’nin desteğine tepki gösteriyorlar. Şu anda KDP’nin en büyük korkusu bu saldırı ihtimalinin gerçekleşmesi halinde Rojava, Başûr ve Rojhilat halkının sınırları aşıp birleşerek, büyük gösterilerin oluşması. Bunun önünü almak için daha şimdiden Kürt halkının Roj çeteleri olarak adlandırdığı bir grubu Hacı Ümran sınır hattı, Rojava ve Başûr sınır hatlarında konuşlandırdığı bilgileri geliyor.
Zaten KDP tabanı son yıllarda KDP’nin Türkiye’ye verdiği desteği nedeni ile kopmuş durumda. Bunu Irak genel seçimlerinde sandığa gitmemeleri ve gidenlerin de çok sayıda oylarını yakmasıyla ortaya çıktı. Şu anda KDP içinde iktidar tarafı yani oluşturulan orta sermaye sınıfı ile diğerlerini hem siyasi hem de ekonomik açıdan ezmeleri ile ortaya çıkan bir ayrışma söz konusudur.
- Yukarıdaki sorunun devamı olarak Güney’deki partilerin tavrı ne olur? Özellikle YNK tavrı üzerinde durur musun?
Tüm bu diplomasi görüşmelerinde, Güney’deki parti ve kurumlarla görüşmelerin Federe Kürdistan Bölgesel Hükümet Başbakanı Mesrur Barzani tarafından yapılması hükümet içinde bulunan diğer partileri de katma arayışıdır. Her ne kadar diğer partiler bu yöndeki talepleri reddetseler de hükümet başbakanı olarak Mesrur Barzani sanki KDP’nin değil, hükümet yani parlamentosunun da isteği olduğunu yansıtmaya çalışılıyor. Ne var ki başta YNK olmak üzere, Goran Hareketi, İslami ve sosyalist partilerin yanı sıra bağımsız milletvekilleri de bu duruma tepki gösterdiği yönünde açıklamalar yapılıyor. Hatta Peşmergeler Ortak Komutanlığı adına Xazi Feysel, basına verdiği demeçte “KDP tarihten bu yana her zaman Kürt halkına yönelik saldırılarda düşmanın yanında yer alıyor. Maxmur ilçesine yakın Karaçox bölgesinde PDK peşmerge güçleri ile IŞİD çeteleri arasında sadece 300 metre mesafe var. Ama KDP bu çetelere bir kurşun bile sıkmadan tüm güçlerini PKK’ye karşı savaşmak için bölgeye sevk ediyor” diyerek hem siyasi partiler hem de askeri güçlerin tavrını ortaya koyuyor.
Her ne kadar YNK temsilcileri tepki gösterse ve bu saldırıda KDP’nin yanında yer almayacakları yönünde tavır sergiliyor olsalar da yine de daha öncesinde Türkiye KDP üzerinden YNK arasına koyduğu nifak ile Talabani ailesi ve yöneticileri arasındaki çelişkilerden kaynaklı ‘bekle gör’ politikasını izlemeleri söz konusu olabilir.
Demokratik ittifak çare olur
Erdoğan Altan, Türkiye-KDP ortak operasyonunun bölgede büyük değişikliklere yola açacağını söylüyor. Altan’ın bu konudaki analizi şöyle:
“Irak genel seçimlerinden sonra ortaya çıkan kriz ve kaos durumu daha da derinleşecek, Türkiye elde edeceği toprak veya askeri hakimiyet kapsamına göre sadece Başûr’da değil, Irak’ın tümünde söz sahibi olmak ve müdahalelerde bulunmak isteyecek. Buna karşı uluslararası ve bölgesel güçlerin vereceği refleks ve tepki önemli. İran, ABD ve İsrail üzerinden Türkiye ve KDP’ye karşıt cephe alarak, şu anda devam eden ‘kimin eli kimin cebinde’ gibi karışık durum daha da karışık bir hal alacaktır. KDP, Türkiye’nin bir valiliği gibi hareket etmek zorunda kalacak. Başûr halkı her türlü toplumsal kırılmadan geçecek.
Devrimci-demokratik hareketler öncülüğünde kurulabilecek güçlü bir birliktelik ve ittifak, durumu tersine çevirebilir. Bu güçlerin demokratik bir yönetim ortaya koymaları halinde Irak’ta, ne ABD-İsrail ekseni ne de İran hakimiyetini sürdürebilecektir. Sadece kendi iktidar çıkarları için çalışan bölgesel güçler bu hakimiyet çatışmasının önüne geçemeyecektir. En önemlisi de Türkiye ve ona sürekli yaranmaya çalışan KDP, bölgeden tamamen çıkmak zorunda kalacaktır.