ayşe düzkan
“en bilinçli seçmen kesimi hdp’de” laflarının dönmeye başlaması genellikle bir seçimin yakın olduğuna işaret eder. yine bu ve benzer cümleleri duyuyoruz, zaman zaman özne, “kürt seçmen” olarak değişiyor. ama bu sefer, seçim ihtimali kadar newroz’daki güç gösterisinin etkili olduğunu düşünüyorum.
yaklaşan bir seçimde akp’den kurtulma ihtimali tek çözüm olarak gösterilirken türkiye cumhuriyetinin her yerinde baskı gün be gün artıyor. devrimciler, başta kürtler olmak üzere hdp’liler, yol arkadaşları her gün biraz daha pervasızlaşan bir baskı politikasıyla karşı karşıya. cezaevlerinin durumu ayrıca ele alınmaya değer; koşullar adım adım 12 eylül dönemindekine yaklaşırken, bu konudaki mücadele çok zayıf; seçim siyaseti ya da rusya-ukrayna tahlilleri kadar ilgi görmüyor.
iktidarın işleri, siyasal baskıdan ibaret değil, gerçekten küçük bir azınlık olan burjuvazi dışında herkesi ezip geçen iktisadi politikalar var. ısınma, barınma gibi temel ihtiyaçlar karşılanamıyor, temel gıda fiyatları her gün artıyor, karnı doyan da gerektiği gibi beslenemiyor. daha iyi iş, daha iyi yaşam koşulları umuduyla büyük şehirlere gelmiş hatta kimisi yıllardır oralarda yaşayan insanlar artık tutunamaz hale gelip memleketlerine, ailelerinin yanına dönüyor. bu tersine göçün ortaya çıkarttığı çok önemli özgürlükçü dinamikler olacak. bu ayrı bir konu.
bugün hakkını arayan emekçiler de muhaliflere yapılan baskılarla yüz yüze. açlık sınırında, sopa yiyoruz! ama direnmeye devam ediyoruz. ezilen, sömürülen herkes mücadelenin yolunu öğrendi, yeni yollar açıyor.
cumhur ittifakı’na, aynadaki aksi gibi benzeyen, sağı solda, solu sağda görmeye, yazıları tersten okumaya gözümüz alıştıkça benzerliği daha da fazla gözümüze batan millet ittifakı bu tabloyu değiştirebilir mi? öncelikle değiştirmeyi vaat ediyor mu? evet, saray’ın olağanüstü masraflarının azaltılması, akp’ye yakın sermayeye servet aktarmak için yapılan işlerin durdurulması vb. önlemler ekonomide geçici bir ferahlama sağlayabilir ama tarımın ve hayvancılığın adeta imhasıyla başlayan sürecin bu aşamasında yaşadığımız gıda sıkıntısına çözüm olamaz, mesela.
diğer yandan, muhalefetin cezaevleriyle ilgili de bir vaadi yok. oysa iktidar yanlısı olmayan her aileden en az bir kişi cezaevinde, cezaevinden çıkmış veya girme riskiyle karşı karşıya! millet ittifakı, belki laiklik yanlısı önerilerde bulunabilir ama her yere yerleştirilmiş “ülkücüler”le ilgili bir önerisi olamaz çünkü bunlar ittifakın parçası! çocuk istismarının ne kadar yaygın olduğunun, şu anki yargı tarafından bile tespit edildiği kuran kurslarına, cemaat, tarikat yurtlarına karşı bir önerileri var mı? sendikal çalışmanın, emekçi haklarının önü açılacak mı? yayılmacı dış politikadan vazgeçilecek mi? türkiye cumhuriyeti suriye’den, kıbrıs’tan elini çekecek mi mesela? ve en önemlisi yeni bir çözüm süreci vaat ediliyor mu? bunların yerine, diyarbakır cezaevi çok fenaydı, size elektriği bedava vereceğiz, deniyor. oyları da kendi “bilinçleri”, disiplinleri derler, toplar, bize sunar, diye düşünülüyor.
oy konusunda cumhur ittifakı ile millet ittifakı’nın çok benzer taktikler izlediği ortada. millet ittifakı, çok düşük oy oranı olan partileri cumhur’dan koparmaya çalışırken cumhur ittifakı, millet’ten küçük oranlarda oy çalabilecek olan yeni partilere destek veriyor. millet’in ana gövdesini oluşturan chp için bu oyunu bozmanın yolu, hdp’ye yönelik baskı ve kriminalizasyona karşı çıkmak, hdp ve müttefikleriyle onurlu bir seçim ittifakı kurmak. İyi parti’ye gelince, yerel seçimlerde yani gerektiğinde, hdp için, “meclis’te yer alan, şu kadar oy alan parti” demişliği var. gerektiğinde yine benzer cümleleri pekala kurabilir. yani ikinci büyük ortak engel olmaz. ama chp, bırakın seçimleri, tutup avrupa konseyi’nde kayyumları savunuyor!
peki.
iktidar, kürtlere ve kürt halkının mücadelesine yeni saldırılar planlıyor. üstelik anketlere bakılırsa akp hâlâ en fazla oyu alan parti. rusya-ukrayna savaşını oya çevirdi, her krizden yararlanıyor. seçim yasası değişiyor, bir baskın seçim mümkün. yani öyle sallasak düşecekler gibi bir durum yok. öyleyse sallamak değil, üstlerine yürümek gerekiyor.
çünkü bütün bu karamsar tablo çaresiz olduğumuz anlamına gelmiyor. 8 mart’ta sokakları, 21 mart’ta newroz alanlarını dolduranlar, 1 mayıs’ta meydanları dolduracak olanlar kimsenin, ama kimsenin oy deposu değil. iradeleri kimseye tapulu değil. dinliyoruz, düşünüyoruz, seçiyoruz. bizi hiçe sayan gidişattan bıktık, yeni ve cesur adımlara hasretiz. gerçekçilikten gerçekten bıktık, imkânsız görünen ihtimalleri denemek istiyoruz. üçüncü yol ittifakının farkı, sadece bileşenleri ve sözü değil, sokaktaki sese kulak vermesi, bu kayıkçı dövüşünü bozması olmalı. mesela, halkın en sevdiği yoldaşlarımızı, hapiste bile olsalar aday göstermek gibi…