2’inci İstanbul Kürt Film Festivali’nin ardından yönetmen ve katılımcılara görüşlerini sorduk
Ahmet Güneş
İstanbul Kürt Film Festivali’nin ikincisi geçtiğimiz günlerde sona erdi. Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) Sinema Kolektifi tarafından organize edilen festivalde 27 film gösterildi. 24 Mart’a açılışı Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde yapılan festivale yurt içinden ve yurt dışından davetlilerin katılımı ve sinema takipçilerinin yoğun ilgisi oldu. Koma Aryen’in açılışta sahne almasıyla startı verilen festivalin ilk filmi Sovyet Ermenistan’ında yaşayan Êzidî Kürtleri konu alan ‘Kurdên Êzidî’ filmi oldu. İlk günkü açılışta neredeyse yer kalmadı ve bazı seyirciler ayakta kalmak zorunda kaldı. Diğer günler ise Beyoğlu’nda bulunan CineMajestic’te film gösterimleri yapıldı. Kısa ve uzun metrajlı filmlere ilgi her gün yoğundu. Yine 29 Mart’ta festivalin finali de Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde yapıldı.
İlki 2019’da yapılan festivale salgın nedeniyle ara verilmişti. Bu yıl ki festival ise daha geniş bir şekilde organize edildi. Filmlerin içeriği genel anlamda Kürtlerin yaşamı olduğundan olacak, Kürtler festivale sahip çıktı. Meraklı bir izleyici kitlesi ile devam eden festivalde yönetmenlerle film sonrası soru-cevap şeklinde kısa forumlar da yapıldı. Ayrıca Newrozlarda Kürtlerin yöresel kıyafetlerinin yasaklanması hatta bu yüzden gözaltına alınmasına tepki olarak festivali organize eden çalışanların tümü Kurdî kıyafetler giydi.
Yine aynı şekilde devam eden festivalde bir forum da yapıldı ve seyirciler ilgi gösterdi. Dört parça Kürdistan’dan yönetmenlerin filmlerinin gösterildiği festival için diyebiliriz ki Kürtler ne yaşadı ve yaşıyorsa konular da buna uygundu. Hafıza, birlik, infazlar, kimyasal, spor, anadil, doğa… Yani açıkçası Kürtler hafızalarını film yoluyla diri tutup seyirciye aktarmaya çalıştı. Sadece İstanbul’a değil, dünyaya kendi yaşadıklarını ve nasıl yaşamak istediklerini filmlerle anlatma çabasındaydı. Biliriz ki ezilen halklar sürekli kendilerini anlatmak zorunda bırakılıyor. Tarihten beri süregelen bir iletişim bu.
Film dedik, festival dedik ve bunun için biz de Yeni Yaşam gazetesi olarak yönetmenlerden organizatörlere kadar farklı yerlerden gelmiş ve festivali gözlemleyenlere mikrofon uzattık. Kimi hayran kalmıştı, kimi heyecanını saklayamıyordu.
Süleymaniye Film Festivali Yönetim ekibi (Hevkarê Fistîvala Fîlman ya Silêmanî yê) Mîhrîban Rizgar: Süleymaniye Film Festivali yönetmeniyim. 2. İstanbul Kürt Film Festivali’ne temsilci olarak katıldım. Bu festivalde gördüğüm kadarıyla İstanbul’daki Kürt ve Kürt kültürüne yönelik filmleri izlemek istiyor insanlar. Yine salonların dolu olduğunu gördüm.
Bu da daha çok Kürt ve Kürt kültürü üzerine olan filmlere rağbet olduğunu göstermektedir. Bu festivallerde Kürtleri toplayıp bütün dünyaya göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Festival yeni olduğu için ufak tefek eksikleri olabilir. Umut ediyorum ki gelecekte daha çok film ve daha iyi performanslı film ve yoğun katılımlı olacağını düşünüyorum.
Buradaki festivalde yapılan sinema üzerine seminerlerde bütün katılımcıların fikirlerini beyan edip ortak paydada buluşması ve şehirlerdeki festivallerden farklılığını ortaya koydu. Emek veren herkese teşekkürler.
Siwêpence filminin yönetmeni ve Rêtaw Film Dağıtım Temsilcisi Zanyar Mihemmedînikû: Merhaba. Rojhilat Kürdistanı vatandaşıyım. Bokhan ilinden geldim, Urmiye eyaletine bağlı. Ben bir sinemacı ve Rêtaw Film Dağıtım temsilcisi olarak geldim. Burada dört filmimiz vardı. İki tane film Güney’e aitti, biz gönderdik, iki film de Rojhilat’a aitti. Ayın 24’ünde başlayıp 29’una kadar devam eden Kürt festivali çok iyiydi. İstanbul’da dört-beş milyon Kürdün olduğu söyleniyordu. Bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. Kurdî bir ruh vardı festivalde. Birçok insan gelip kültürüne sahip çıkıyordu, filmleri izliyordu. Gittiğimiz her salonda halkımızın gelip salonu doldurduğunu gördük. Bazen neredeyse boş yer yoktu ya da zor bulunuyordu. Bu da gösteriyor ki halkımız sahipleniyor ve iyi bir karşılama vardı. Bu da bir umut yaratıyor. Bu da ikinci olan festivali üçe çıkarmamız gerektiğini ve festivalin devam etmesi gerektiğini gösteriyor. İyi bir umuttu yani. Sadece halkımız için değil, biz sinemacılar için de eserlerimizi daha iyi tanıyoruz böylece. Anlıyoruz ki evet halkımız için çalışıyoruz. Bu çok kutsal bir şey. Ve ümit ediyorumki ilişkilerimiz de artsın. Çünkü dört parça Kürdistan’da ve diasporadan da filmler gelmişti. Bu çok değerli bir şey. Çünkü sinema tüm parçalarda Kürtleri bir araya getiren bir olgu oluyor.
Birkaç günlüğüne dahi olsa Kürtler zamanlarını birlikte geçiriyorlar. Özellikle kültür ve sinema alanında sorunlarını ortaklaştırıyorlar. Bir araya geliyorlar, tartışıyorlar. Bu çok kutsal bir şey. Son olarak tüm arkadaşların ellerine sağlık diyorum. Çünkü gördük ki birçok arkadaş canı gönülden çalışıyordu. Elbette ben de misafir olmadığımı söyleyebilirim. O kadar ki burası da benim yurdum gibi hissettim. Elbette bir yere kadar İstanbul Kürtler için diasporadır diyebiliriz. Burada küçük bir Kürdistan yarattık diyebiliriz. Her şey çok güzel, net ve iyi oldu. Umut ediyorum ki devam eder. Ve ben de bir sinemacı olarak elimden bir şey gelirse devam etme ve çalışmaktan mutluluk duyarım. Herkesin eline, yüreğine sağlık.
Vejîna Perperokê filminin yönetmeni Mir Mustafa Baydemir: Bu süreçte festivalin İstanbul’da yapılması çok önemliydi. Dört parçadan filmlerin gösterilmesi, sinemacıların bir araya gelmesi, bilgi alışverişinde bulunması, diğer parçalardaki sinema sektörü, bizim sinemanın nasıl ilerlediği ile ilgili güzel bir buluşma oldu. Diğer taraftan Kürt sineması forumu vardı. Kürt sinemasının içinde bulunduğu durum, sorunlar neydi ve nasıl çözüleceği üzerine verimli bir forum oldu. Ayrıca izleyicinin çok ilgisi oldu, iyi katılım oldu. Bu gelecek festivaller için festivalin ne kadar önemli olduğunu ve daha güçlü bir şekilde yapılmasının önemini gösteriyor. Kültür sanat ve sinema açısından festival çok iyi bir motivasyon oldu. Bu motivasyonun Kürt sinemasına, sinema üretimine olumlu bir etkisi olacaktır. Hem seyirci hem de sinemacılar bu festivalden güç aldılar diyebilirim.
Çerx filminin yönetmeni Metin Ewr: Çerx filmi ile festivale katıldım. Böyle bir festivalin böylesi bir süreçte yapılması bence çok önemliydi ve anlamlıydı. Tüm sürece baktığımızda Kürt kültür ve dili üzerindeki baskılar hala devam ediyor. Newroz’da da gördük. Kürt giysilerine dahi yasaklama geldi. Kürt sanatçıları, Newroz’da sahne alanlar gözaltına alındı ve tutuklandı. Böyle bir süreçte festivalin İstanbul’da yapılması daha bir anlam kazandı. Yoğun bir katılım gördüm. Burada gösterilen filmler Kürtlerin gerçekliğini gösteriyordu. Kürtler de festivali sahiplendi. Bu aslında bir tepkiydi. Varlık göstergesiydi. Kendin olma, kendini destekleme, bitmediğini ve ayakta olduğunu, başaracağına olan inancın göstergesiydi bu festival. Festivali organize eden ekip hem duruşlarıyla hem de elbiseleriyle bir kimlik ortaya koydular. Bunun için tebrik ediyor ve başarılar diliyorum.
Çîroka Trîbunekê (Bir Tribün Hikâyesi) filminin yönetmeni Fatma Çelik: Festival önemli bir yerde duruyor bizim açımızdan çünkü Kürt yönetmenler, yapımcılar, oyuncular olarak birbirimizi görme, tanışma ve tartışma imkânı bulduk. Bu açıdan çok kıymetliydi. Başur’dan, Bakur’dan, Rojhilat’tan, Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen yönetmenler olarak bir araya gelip tartışma imkanı bulduk. Benim için çok iyi geçti. O yüzden normal bir festivalden daha bir anlamlıydı. Böyle bir duruma vesile oldu. İzleyiciler açısından da şaşırdım. İstanbul’da yaşamıyorum ve burayı pek bilmiyorum ama katılım çok iyiydi. Sahiplenildi ve katılım çok fazlaydı. Bunu da şuna bağlıyorum; biz buna hasret kalmışız. Birbirimizi görmeye, birbirimizin yaptıklarını görmeye hasret kalmışız. Burada festival bir araçtı hakikaten, bir araya gelmek için araçtı.
Evet, birbirimizi gördük ve birbirimizin yaptıkları işleri de gördük. O zaman daha iyi şeyleri yaparak daha geniş bir mecraya taşımak gerekiyor. Burada forumda birbirimize derdimizi de anlattık aslında. Daha çok izleyici ile buluşturacağız ve buluşacağız artık. Kürt sinemasının önünü açacak da budur. Bir iki tık daha ilerletmek gerekiyor. Buradan güzel ortaklıklar, iyi ilişkiler çıkacak bence. Emek veren herkese teşekkürler.
Gola Cinan filminin yönetmeni Hebûn Polat: Festival aslında İstanbul’da uzun süredir yapılmamıştı. Kürt sinemasının izleyicisi için önemli bir adımdı ve kalabalıktı. Güzel bir etkinlik oldu. Zaten festivalin temel amaçlarından biri de Kürt sinemasının gelişimi üzerineydi. Festival ile beraber bu daha görünür oldu.
Festivalde 27 film vardı. Bunlardan biri benim kısa filmim ‘Gola Cinan’dı. İlgi ve alaka yeterli, istediğimiz düzeydeydi. Kalabalıktı, insanların birbiriyle sohbet etmesi, yönetmenlerle tanışması, halkla sinema sanatçılarının bir arada olması çok önemliydi bence. Bu önümüzde ki dönem için yani Kürt sineması açısından ilerleme kaydetti. En azından Kürt sinemasında eksik olan dağıtım ağı festival ile birlikte halkla buluştu
Kısa filme dair de şunu diyebilirim: Kabalık bir ortamdı. Doluluk benim açımdan da önemliydi. En azından uzun bir aradan sonra kalabalık bir ortamda filmi izlediler ve olumlu yorumlar aldım. Önümüzdeki dönem için geliştirici oldu benim için. Çekeceğim filmler için de öyle. Halkın ne istediğini az çok görebildim. Festivale katıldığım için mutluyum. Festival ekibine de canı gönülden teşekkür ederim.