HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadınların 8 Mart ve Newroz mesajlarını gazetemize değerlendirdi: Birçok kadın cezaevlerinde. Kadın cinayetleri ‘kırım’ boyutlarına ulaştı, şiddet oranları, tecavüz saldırıları en üst düzeyde. 2022’deki tablo da öncekinden farklı değil. Ama buna karşı alabildiğine direnen bir de kadın mücadelesi var
Nevin Cerav
Erkek egemen sistemin ürettiği baskıcı, ırkçı ve cinsiyetçi iktidarlar, tüm dünyada kadınlara yönelik saldırılarını arttırdı. Türkiye’de de AKP-MHP bloku, bir yandan kadınların mücadeleyle kazandığı hakları gasp ederken diğer yandan da iktidarını güçlendirmek, toplumu pasifize etmek adına kadına yönelik şiddetin, katliamların, taciz ve tecavüzlerin önünü açıyor. Yanı sıra özel savaş yöntemlerinin de uygulandığı bölgede saldırıların ilk hedefi Kürt kadınları oluyor. Buna rağmen itaat etmeyen, hem bölgede hem de batıda ortak eylemlerle örgütlü mücadeleyi yükselten kadınlar, başka bir dünyanın kurulacağına işaret ediyor. Bunu 8 Mart ve Newroz’da muazzam bir şekilde ortaya koyan kadınların mesajını, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran gazetemize anlattı.
2021 yılının ardından kadınlara yönelik saldırılar 2022’de daha da arttı. Nasıl değerlendiriyorsunuz son bir buçuk yılı?
AKP her zaman kadınları aile içerisine sıkıştıran, makul-makbul kadın dayatmasında bulunan bir tavır içerisindeydi. Rejimini de bunun üzerinden kurumsallaştırmak istiyor. Milliyetçi, tekçi, dinci ve militarist rejim inşası yürütüyor ve bunun karşısında duran kadınları hedef alıyor. 2021 hak gasplarının pik yaptığı bir dönemdi. İstanbul Sözleşmesi’nden usulüne uygun olmayan bir biçimde geri çekildiler. Bu aslında iktidarın kadınlara yönelik saldırıları daha da tırmandıracağının göstergesiydi. Birçok kadın cezaevlerinde. Kadın cinayetleri ‘kırım’ boyutlarına ulaştı; şiddet oranları, taciz ve tecavüz saldırıları en üst düzeyde. Bu son üç ayda da maalesef tablo öncekinden farklı değil. Ama bu şiddet ve saldırıların karşısında alabildiğine direnen bir de kadın mücadelesi var. Bunun yansımasını 25 Kasım’da, 8 Mart’ta gördük. Kadınlar bir yandan kırım politikalarına karşı itirazlarını yükseltirken, diğer yandan da başka bir alternatifi ortaya koymak için alanlardaydı. Dolayısıyla 3. yolu örmek için de direnç gösterilen bir yıl olarak tanımlayabiliriz 2022’yi.
Bölge kentlerinde oldukça güçlü geçen bir 8 Mart’a tanık olduk. 8 Mart ve 25 Kasım eylemleri suç olarak gösterildi ve 24 kadın evi basılarak gözaltına alındı. Kürt kadınlarına yönelen bu cezalandırmaları neye bağlıyorsunuz?
İktidar, Kürt kadınlarını egemen rejime karşı mücadele yürüttüğü, bir alternatif ortaya koyduğu için daha fazla hedef alıyor. Sömürülmüş, yıllarca yok sayılmış, kimliği ortadan kaldırılmak için saldırılmış olan Kürt kadınları dünyaya örnek olan yeni bir modelin öncülüğünü yapıyor. Tabii ki iktidar açısından daha büyük bir tehlike olarak görülüyor. Tam da bu nedenle çoklu bir saldırıyla karşı karşıya kalıyor Kürt kadınları. Sadece tutuklanmaları, gözaltına alınmaları da değil sorun, kadın bedeni bir savaş alanı haline getiriliyor. Tecavüzün araçsallaştırılması Kürdistan’da İpek Er şahsında deşifre oldu. Diyarbakır’da 24 arkadaşımızın gözaltına alınması tesadüf değildi. Hepsinin ortak özelliği Kürt olmalarıydı. Çünkü şunun çok farkındalar: Kadınlar güçlendikçe, örgütlendikçe, mücadeleyi yükselttikçe bunun topluma bir yansıması oluyor. 8 Mart süreciyle şekillenen Newroz’u hep birlikte gördük. 8 Mart coşkusu, katılımı ve kararlılığı Newroz meydanlarına da yansıdı.
Kadınlara suç olarak yöneltilen de 8 Mart ve 25 Kasım eylemleriydi değil mi?
Evet, gözaltına alınan kadınların dosyalarına baktık, gerçekten dehşet vericiydi. 8 Mart ve 25 Kasım eylemleri, Rojbin Çetin’in köpekli işkenceye uğramasına tepki gösteren kadınları suçlu gibi gösteren gerekçeler silsilesi vardı. Ama aynı zamanda bu gözaltılar korkularının, kaygılarının da bir göstergesi. Kapitalist moderniteye karşı alternatif demokratik ulusun öncülüğünü yapan Kürt kadınları, iktidar açısından büyük bir tehlike elbette. Yıllarca köle olarak gördükleri, varlıklarını yok saydıkları bir toplum dünyaya örnek olan bir “yeni”yi kuruyor. Dolayısıyla egemenin öfkesi de yansıyor bu operasyonlara.
Aysel Tuğluk için kampanya düzenlendi, 24 Kürt kadının gözaltına alınması da dahil Kürt kadınlarına yönelik saldırılara daha geniş kesimdeki kadınlar tepki gösteriyor bir süredir. Eskiden bu destek daha sınırlıydı, ne dersiniz?
Bence Türkiye açısından en rahat ortaklaşma alanlarından biri kadın mücadelesi. Tabii ki Kürtler kimliklerinden dolayı ayrıca bir baskıya maruz kalıyor ama Türkiye’nin tümünde bir kriz var. Yeni’yi ortaya koymamız gereken bir arayış, bir talep var ve aslında bütün Türkiye kadın hareketleri bunun çok farkında. Belki daha sert yönelimler Kürt kadınlarına gösterilse de aslında bütün kadın mücadelesi berhava edilmeye, kazanımları ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Kadınlar bunun farkında olduğu için ortaklaşma refleksleri de daha güçlü olabiliyor. Toplamda hepimiz erkek egemen iktidarların hedefindeyiz. Türkiye’de hangi siyasi partiden olursa olsun kadınlar şiddete uğruyor, kıyafeti nedeniyle, tercih ettiği meslek nedeniyle, dışarı çıktığı için kadınlar öldürülebiliyor. ‘Ya hep beraber ya hiçbirimiz’ sloganındaki gibi, bu erkek egemen rejime karşı ya hep beraber ortak mücadele ile kadın özgürlükçü yeni bir yaşamı kuracağız ya da hepimizin nefesini kesene kadar saldırmaya devam edecekler.
6 partinin bir seçim ittifakı çalışması var. Kadınlarla ilgili sadece İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceğiz gibi bazı söylemleri oldu. Sizin de bazı parti ve çevrelerle ortaklaşmanız var, biraz bilgi verir misiniz?
Bizim içinde olduğumuz demokrasi ittifakı sadece seçime endeksli değil, ortak mücadele zemini sadece seçim olmamalı zaten. Şu anda iki blok var, masaların etrafında Türkiye’nin geleceğiyle ilgili kararlar veriyorlar ama içerisinde kadınlar yok. Öyle ya da böyle ya hep beraber yeni’yi, özgür yaşamı kurarız ya da bu erkekler masaların etrafında oturup kurdukları ittifaklarla savaşı derinleştiren militarizmi ve cinsiyetçiliği örgütler. İstanbul Sözleşmesi kadınlar için çok kıymetli ama kadınların tek meselesi İstanbul Sözleşmesi değil ki. Bugün hâlâ kendi partilerinin içerisindeki kadınların temsiliyet oranları ortada. İki blok açısından da söylüyorum bunları. Tam da bu nedenle 3. yol kadın öncülüğünde ortaya çıktı. 3. yol perspektifiyle yeni yaşamı hep beraber örmenin, demokrasi ittifakının en büyük öznesinin kadın olduğunu görerek bir süreç yürütmenin görevi de bize düşüyor.
Kürt kadınları 8 Mart’ta hangi taleplerde bulundu ve nasıl bir mesaj verdi?
Kadınlar bu yüzyılın kadın yüzyılı olduğunu, kendileri adına karar verilemeyeceğini, buna izin vermeyeceklerinin mesajını verdi. Biz değiştireceğiz, biz çözeceğiz, bunu gerçekleştirecek gücümüz var dedi kadınlar. Zaten Rojava’da barbar IŞİD’e karşı mücadele eden, kapitalist sisteme karşı çoğulcu, çok kimlikli, çok inançlı, eşitliği, özgürlüğü esas alan, doğa ile dost bir perspektifle yeni bir alternatif ortaya koydu kadınlar. 8 Mart da bu perspektifin sokağa yansımasıdır Kürdistan’da. TJA ile birlikte ortak eylemler gerçekleştirdik ve bunu ortak temalar üzerinden yaptık. Bunlardan biri Garibe Gezer şahsında Kürt kadınlarına yönelik gerçekleştirilen saldırıları, politikaları teşhir etmemizdi. Diğeri de Deniz Poyraz şahsında HDP’nin bir kadın partisi, 3. yolun örgütleyicisi olduğu perspektifiydi. Yanı sıra Aysel Tuğluk şahsında hasta tutsakların öncelikli gündemimiz olduğunu, kadın mücadelesinin sistematik olarak hedef alınmasına karşı her alanda örgütlenerek mücadelenin büyüyeceğinin mesajını verdik. Hem de bu süreci toplamda ortaya çıkaran Sayın Öcalan üzerinden yürütülen tecridin ülkeye, topluma, Kürtlere ve kadınlara yansımasına karşı bir mesajdı. Çözümün adresi ve yöntemi 2013 Newroz deklarasyonu, Dolmabahçe Mutabakatı ve HDP olarak ortaya koyduğumuz deklarasyondur. Toplumda büyük bir umut olan müzakerenin başlatılması gerektiği de Newroz gibi 8 Mart alanlarında da çok net bir biçimde ifade edildi ve muhatabının da Sayın Öcalan’ın olduğu gösterildi.
Yoğun bir dönem geçirdiniz. Önümüzdeki sürece yönelik bir yol haritanız ve mesajınız var mı?
HDP Kadın Meclisi olarak yeni dönem planlaması için bir araya geleceğiz ama şu çok net: Tecrit, cezaevindeki kadın arkadaşlarımıza, kadın mücadelesine yönelik saldırılar ve bunlara karşı ortaya koyacağımız mücadele devam edecek. 8 Mart’ta yüz binlerce Kadın, Newroz’da ise milyonlarca halkımız bir araya geldi. Büyük bir kararlılıkla, coşkuyla hem 8 Mart’ı hem de Newroz’u kutladı. Halkımızın bu direnci, bu duruşu ve bu azminden büyük güç aldığımızı ifade etmek istiyorum. Bu mücadele, bu direnç ve bu güç bizi başarıya taşıyacak zaten. Newroz’da, ‘Şimdi kazanma zamanı’ demiştik, 8 Mart’ta ise ‘Biz değiştireceğiz.’ Biz kazanıp biz değiştireceğiz, ‘yeni’yi hep beraber kuracağız, inanıyorum…
Newroz’un kadınlar açısından anlamı nedir?
Kürtler açısından Newroz hem bir bayram ama diğer taraftan da bir mücadele günüdür, tarihsel olarak Kawaların mücadelesidir. Kürtler açısından onlarca yıl yasaklanan ama verilen büyük mücadeleyle direncin ve inancın ateşinin yakıldığı gündür. Mücadelenin öncülüğünü yapan yaşamını yitiren onlarca kadın var, Rahşanlar, Binevşler gibi. Newroz’u Newroz yapan figürlerin başında kadınlar gelir. Günlerce öncesinden yapılan hazırlıklar ve planlamalarla Newroz kendini ifade etme günü olarak görülür. Bu Newroz hem coşkunun hem kararlılığın hem de taleplerin çok net olduğu, milyonların meydanlara aktığı tarihi bir Newroz oldu. Bunun öncülüğünü kadınların yapması da tesadüf değil. Çünkü en dirençli kesimlerin başında geliyorlar ve tüm topluma büyük bir umut veriyorlar. 8 Mart’ın coşkusundan, oradan çıkan enerjiden bağımsız olarak ele almamak gerekiyor Newroz’u.