Kenan Kırkaya
İktidarın kurucu siyasi aklı yine ve yeniden cambazlık peşinde. İçeride sıfırı tüketti, uluslararası alanda esamesi okunmuyor, şimdi ise Ukrayna-Rusya savaşını hem içeride hem de dışarıda kaybettiği itibarını, tükettiği kredisini geri kazanmak için fırsat olarak görüyor. AKP’nin muradına erip eremeyeceği muamma ama bölgesel bir çatışmada arabuluculuk rolü veya barışma ihtimali AKP’ye kalmışsa vay dünyanın haline.
Yıllardır nerede bir savaş çıksa, nerede çatışma yaşansa, büyük zulümler, göçler, trajediler, alt üst oluşlar meydana gelse AKP bütün iştahıyla orada bitiyor. Sadece orada bitmekle kalmıyor, aynı zamanda bunun alt yapısını oluşturuyor. Bunu Suriye’de gördük, Libya’da gördük, Azerbaycan-Ermenistan savaşında gördük. Bütün alanlarda doğrudan savaşın tarafı, aktörü, körükleyeni olarak yer aldı. Şimdi Ukrayna-Rusya savaşında doğrudan savaşın tarafı değil aksine barışı savunan, aklı selim davranan bir ülke olarak karşımıza çıkıyor! Çünkü bu savaş, Suriye’deki, Ermenistan’daki, Libya’daki savaşa benzemiyor. Vekalet savaşlarının ötesine taştı. Artık Rusya resmen ve bütün varlığıyla savaşın içinde. Diğer tarafta, NATO, ABD ve AB gibi uluslararası aktörler var. Yani çatışmanın ve savaşın kapasitesi AKP’nin doğrudan içinde yer alacağı boyutu fazlasıyla aşmış durumda.
İster AKP savaşın içinde bir taraf olarak yer alsın, ister arabuluculuk rolüne soyunsun, isterse de barışın mimarı olarak kendisini sunsun, amacı hep aynı; savaşın sonuçlarından faydalanmak, kendi hanesine puan yazdırmak ve mümkünse savaş ganimetlerinden mahrum kalmamak! O nedenle kim yanarsa yansın ateşiyle ısınan komşu pozisyonunda. Fakat barış savaştan daha büyük bir ciddiyet, samimiyet, özveri ve fedakârlık istiyor; öyle savaş araçlarıyla paldır küldür işin içine dalmaya benzemez. Küçük hesaplarla yaklaşılan her barış arayışının sonucu maalesef ki hüsrandır, savaşın trajedisini yaşayan halklar için daha büyük yıkım ve uzun süreli acıdır. Türkiye’de yaşayanlar olarak biz AKP’nin barış anlayışının bedelini çok ağır ödedik, ödüyoruz. Bu iktidar kendi ülkesinde birçok kez barış masasını devirdi. 2017’den beri ülke bunun ağır bedelini ödüyor. Kaderin ve talihin cilvesine bakın ki iktidar şimdi Dolmabahçe’de uluslararası barış arayışının aktörü olarak boy gösteriyor. Hatta öyle propaganda yapıyor ki neredeyse kendisini Nobel barış ödülüne aday gösterecek. Oysa 7 yıl önce Dolmabahçe’de Türkiye’nin en büyük toplumsal sorunu olan Kürt sorununun çözümü için kendisinin de bir parçası olduğu barış mutabakatı açıklandı. Hemen arkasından “Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımıyorum” diyerek barış umudunu heba etti, ağır bir savaş konseptini devreye koydu.
Elbette bu sefer eğer bir mutabakat oluşursa çıkıp “bu mutabakatı” tanımıyoruz diyemezler. Bunun birden fazla nedeni var. Birincisi uluslararası alanda oluşacak bir barış iradesini yok saymaya güçleri yetmez. İkinci ve daha önemlisi Ukrayna-Rusya savaşında Kürt karşıtlığı yapacakları bir durum yok. Ama ortada bir barış istismarı var. AKP oluşacak böyle bir mutabakatı reklam olarak kullanmayı kurguladığı için mutabakat oluşmasa da bir mutabakat varmış gibi hareket edecek. Günün sonunda barışı bekleyenlere de hayal kırıklığı kalacak.
Diğer bir yandan şunu da düşünmek gerekir; meseleye müdahil olan güçler gerçekten barış istiyor mu, savaşı körükleyenlerin gerçekten barış gibi bir derdi var mı? En temel soru budur. Şimdiye kadar ki deneyimler bize aksini gösterdi. Hangi çatışmaya-savaşa adı geçen aktörler müdahil olmuşsa, o girişimlerde barış ihtimali daha işin başında başarısızlığa uğramıştır. Suriye’deki savaşın sona ermesi için şimdiye kadar Astana’da, Soçi’de, Cenevre’de ve İstanbul’da onlarca zirve düzenledi, onlarca görüşme gerçekleştirildi. Hepsinde de Rusya vardı, Türkiye vardı, ABD ve AB ülkeleri vardı. NATO ve BM gibi kurumlar bir şekilde olaya müdahil oldu. Sadece sorunu yaşayan savaşın acılarını yaşayan halklar yoktu. İsrail-Filistin sorununda onlarca yıldır bu aktörlerin katılımıyla masalar kuruluyor ama Filistin halkı hala savaşın acısını yaşıyor. Ukrayna-Rusya barış görüşmelerinde de eğer savaşan tarafların kesin bir barış iradesi yoksa arabulucular ve diğer aktörler çelişkileri kaşımaktan başka bir işlev göremez. Eğer bir barış masası kurulacaksa ve amaç gerçekten barışı sağlamaksa, savaşı yaşayan halkların ve onların temsilcilerinin masada olması yeterlidir. Gerisi şovdur, ölümden ve savaştan nemalanma arayışlarıdır.