Nikolay Çernişevski’nin (1828 – 1889) dört ay gibi kısa bir sürede, zindanda yazdığı başyapıtı “Nasıl yapmalı?” bugün hala bize ışık tutmaya devam ediyor.
Ana karakter Vera Pavlovna’nın gördüğü bir düş tarlada geçiyor. Şöyle devam ediyor. “Çamurun birinde temiz, bembeyaz bir buğday olurken, öbür çamurda neden olmadığını merak ediyordunuz, değil mi? Şimdi bu farkı kendi gözlerinizle göreceksiniz. Şu güzel başağın köküne bakın, çamurlar var kökünde, ama bu çamur taze, hatta nasıl diyeyim, temiz bir çamurdur; nem kokusunu duyuyor musunuz? Hoş olmayan bir koku, ama kesinlikle bozulmuş, çürümüş, ekşimiş şeylerin kokusuna benzemiyor. Felsefe dilinde bu temiz çamura gerçek çamur denir.
Çamur; evet, pistir, ama ona da daha dikkatli bakın, çamuru oluşturan öğelerin hepsi aslında son derece sağlıklı. Onlar bu bileşim içinde çamur haline geliyorlar, ama atomların konumu birazcık değişsin, bambaşka bir oluşum karşımıza çıkar. Oluşan şey ne olursa olsun, sağlıklı olacaktır, çünkü temel öğeler sağlıklıdır. Peki bu çamurun sağlıklılık niteliği nerden geliyor?
Şimdi bu tarlanın durumuna bir bakın, ne görüyorsunuz? Suların akıp gittiği bir akaç var, değil mi? İşte bu yüzden de bu tarlada kokuşma, çürüme olmuyor. Şimdi güneş bu çamuru ısıtmaya başlayıp ısının etkisiyle çamuru oluşturan öğeler daha karmaşık başka bir deyişle daha üstün bir kimyasal bileşime dönüştüklerinde, güneşin etkisiyle bu çamurdan gelişecek olan başaklar çok daha sağlam yapılı olacaklardır…
Şimdi de şu yana geçelim ve buradan da bir bitki alıp kökünü inceleyelim. Görüyorsunuz, bu kök de çamurlu, ama çamurun niteliğine dikkat edin, bunun çürük bir çamur olduğunu fark etmek hiç zor değil. Yani bilimsel bir adlandırma yapacak olursak, fantastik bir çamurdur. Bu çamurun öğeleri sağlıklı durumda değil. Dolayısıyla da bunlar ne denli birbirlerine karışırlarsa karışsınlar ve ne denli çamura benzemeyen yeni bir şey oluştururlarsa oluştursunlar, bu yeni ürün de hastalıklı, işe yaramaz bir şey olacaktır. Neden? Çünkü çamuru çamur yapan öğeler sağlıksız… Öğeler sağlıksız, çürük çünkü tarladaki suyun çıkış yolu yok, su tarlada birikip kalıyor ve çürümeye neden oluyor…
Bu tarlayı çürümüşlükten kurtarmanın yolu akaçlamadır. Akaçlama yoluyla fazla su akıtılır ve tarlada ona ne kadar su gerekiyorsa o kadarı kalır; bu su hareket halinde olduğu için de tarla gerçeklik kazanır. Ama bu yola başvurmadıkça çamur fantastik, yani çürümüş çamur olarak kalır ve böylesi bir çamurda da doğru dürüst hiçbir bitki yetişmez. Gerçek bir çamurda ise güzel bitkiler yetişir, çünkü gerçek çamur sağlıklı çamurdur…”
***
Çernişevski “harekete” inanıyordu. Ona göre hareket gerçekliktir, çünkü hareket yaşamdır, gerçeklikle yaşam ise aynı şeydir. Yaşamın kökenine emeği koyan yazar, toplum tahayyüllünü de buna göre yapar…
Çamur metaforu arzuladığı, olmasını istediği (ya da olması gereken) toplumsal yapıdır… İlginçtir, devrimci yazar Şolohov’un “Durgun Don” kitabında da Rus devrimi öncesi toprak metaforu yoğunca işlenir. Toplumsal yaşam kriterlerini oradan başlatır. Bilge de bu konunun içeriğine farklı eğilerek Marx ve Engels’in pozitivizm etkisinde kalmış toplum düşüncesinden “Hareketi mümkün kılan, adına enerji dediğimiz varlığın diyalektik olarak değişik hallere dönüşmesidir. Enerji dönüşerek hareketi, daha doğrusu oluşumu sağlar. Hareket, varlık ve zaman olmadan gerçekleşmez. Enerjinin zamanda hız kazanması, mekânda mesafe kat etmesi hareket demektir” diyerek sıyrılıyor.
Kabul edileceği üzere toplum, toplumsallık kendi içinde karmaşık bir mekanizma. Çernişevski çamur örneği ile topluma diyalektik bir yorum getiriyor. Değişim ve dönüşümü (suyun akması, bitkilerin değişmesi) temel ölçüt kabul ediyor.
Çamura geri dönersek… Toplumlar zaman zaman kirlenir. İçinde zararlı unsurlar türer. Peki bu durum sadece hareketsizlik ve emek harcamamakla açıklanabilir mi? Mesela toplumu (çamuru oluşturan her bileşenin) oluşturan bireylerin politik – ahlaki tutumu? Kolektif aklın önemi? Daha pek çok parametre eklenebilir. Kirli bir çamura elbette müdahale edilebilir. Çünkü hakikat kaybolduğu yerde aranmalıdır. Emek, yaşam ve gerçekliğin en temel öğesi ise bu gerçekliği belirleyen temel dinamizmin “akıl” olduğu anlaşılır. Ki Çernişevkiy de bunu söyler. Oysa bu formül bizi Hegel’deki bir yanılsamaya da götürebilir. Her şeyi açıklayabilecek bir gerçeklik peşindeki arayışı onu akla götürmüştü. Akıl gerçeklerin toplamıdır, ondan yola çıkılarak her şey açıklanabilirdi… Peki, ama hangi akıl? Bu “hangi akıl” ile oluşmuş, mayalanmış toplum nasıl bir toplum? Yanlış bir toplum ve toplumsallıktan nasıl değerler çıkar?