Dünkü salı günü, 1 Muharrem 1340 hicri yılbaşıydı. Hicri takvime göre yeni bir yıla girdik. Sünni İslam dünyası, yeni bir yıla girmeyi sevinçle karşılar. Ancak Alevi camiası için 1 Muharrem yasın başlangıcıdır. Bundan 1338 yıl önce 10 Ekim 680 ya da Hicri takvimle 10 Muharrem 59’da Irak’ın Kerbelâ yöresinde İslâm peygamberi Hazreti Muhamed’in torunu, Hazreti Ali’nin oğlu, Alevilerin ve Şii dünyasının üçüncü İmamı Hazreti Hüseyn, yanında ailesi ve yakınlarından oluşan 72 kişi ile birlikte Emevi devletinin başındaki Yezid’in ordusu tarafından şehid edildi.
İşte “Muharrem yası,” ya da “Matemi Muharrem,” “Matemi Kerbela” diye anılan yas o tarihten beri tutulur. 1 Muharremde başlayan oruç oniki gün sürer ve sonunda Aşure ile kapatılır.
Muharrem orucu boyunca sahura kalkılmaz, genelde su içilmez, et yenmez ve bıçak kullanılmaz.
Bu ritüeller yöreden yöreye ufak kefek değişiklikler gösterebilir ama ana tema zulmün, haksızlığın ve adaletsizliğin karşısına çıkmaktır.
Kerbela olayını Aleviler ve Sünniler ayrı ayrı yorumlar. Sünniler de elbette bu olayın acısını paylaşır, anarlar. Ancak Sünnilere göre bu kaderdir ve Allah tarafından Hazreti Muhammed ve Ehli beytine şehadet müjdelenmiştir. Aleviler ise bunu, Yezid’in aklanması olarak değerlendirirler. “Allah böyle bir kader yazmışsa Yezid -haşa- günahsız olur” derler.
Her neyse, ne olursa oysun bize, “Yezide lanet, Kerbela şehitlerine rahmet” demek düşüyor.
Peki 1338 yıldır süren bir yasa rağmen Hüseyni duruş sergileyen kişi ve toplumlara karşı Yezidin davranışını sergileyenler yok mu?
Elbette var, hem de çoğu zaman zulmün ve vahşetin en ağırı olarak değerlendirilen Kerbela katliamını gölgede bırakırcasına.
Osmanlılar zamanında Alevilere karşı girişilen katliamlar saymakla bitmez. Yavuz Selim’in öldürdüğü kırk bini aşkın, Kanuni Süleyman’ın Şeyhülislam Ebussut’tan katli vacip fetvası alarak öldündükleri, Kuyucu Murat’ın kuyulara canlı canlı doldurduğu onbinlerce Aleviyi tarih unutmadı. Bu fiillerin faillerini yüceltip adlarını ve anılarını yaşatanlar da onların suçlarına sahip çıkmaktadırlar.
Dersim’de, Koçgiri’de Maraş’ta, Sivas’ta, Malatya’da, Çorum’da ve daha birçok yerde Alevi katliamlarını gerçekleştirenler, canlı canlı insan yakanlar Yezid’den daha mı masum?
1915’te bir milyonu aşkın Ermeni’yi yerlerinden yurtlarından edip sürenlerin, öldürenlerin günahı Yezid’in günahından daha mı hafif?
Yüz yılı aşkın süreden beri 30 hareketi bahane edip Kürt coğrafyasında yüzbinlerce insanın ölümüne, şehirlerin yakılıp yıkılmasına yol açanlar, öldürdükleri genç kadınların çıplak cesedini sokakta teşhir edenler, askeri araçların arkasına bağlayıp sürükleyenler mi daha az günahkâr.
Roboski’de birçoğu çocuk, 33 insanı, Özalp’te elleri arkadan bağlı 33 kişiyi öldürenlerin Yezid’den aşağı kalır yanları mı var?
10 Ekim’de Ankara Gar Meydanı’nda 101 kişinin katilleri mi Yezid’den daha temiz. Bu olay da Hazreti Hüseyn’in şehit olduğu günün 1335’inci yılında meydana gelmiştir.
Âli devletimizce desteklenen ve Rojava’da masum Kürtleri, Alevileri öldürerek mallarını gaspedenler, Ezidi erkeklerini öldürüp kadınlarını köle olarak satanlar mı Yezid’den daha temiz?
Bu olaylar yalnızca ülkemizde meydana gelmiyor. İslâm Cumhuriyeti adını alan İran’da ve İslâm adını ve hukukunu kullanan birçok ülkede benzeri Yezidlikler yaşanıyor. Daha üç gün önce İran’da üç günahsız Kürt genci sırf demokrasi istedikleri için idam edildi.
Bugün bir başka yıldönümü. 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri bir bir hükümet darbesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni feshetti, hükümet ve muhalefetten birçok kişiyi gözaltına aldı ve memleketin idaresine el koydu. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, ülkeyi adeta bir demir ökçe ile yönettiler, yüzbinlerce kişiyi zindanlarda çürüttüler, on binlercesinin verem olmasına neden oldular, gencecik çocukların yaşlarını büyüterek “asmayalım da besleyelim mi” diyerek idam ettiler, on yedi bin faili meçhul cinayete neden oldular. Bununla bitmedi, yaptıkları Anayasa’yı halklarımızın üstüne bir deli gömleği gibi geçerdiler.
Bu da yetmedi, şimdi o Anayasa’yı arar haldeyiz.
Yargı, 12 Eylül döneminin de gerisinde, devletin hiç bir kurumunda ne denetim, ne şeffaflık kaldı. Devletin çivisi çıkmış, her yanı dökülmekte.
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.
****
Alevi vatandaşlarımızın tuttukları orucun ve yaptıkları ibadetin Hak divanında kabul edilmesini niyaz ederim. Xızır cümlenin yoldaşı oysun. Allah bizi çağdaş Yezidlerden korusun.