Polisin siyasi kayıp yanlarına gösterdiği gayri hukuki ve gayri insanı tutum, Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine dikkatlerin yoğunlaşmasını sağladı. Bu dikkat yoğunluğunun ne kadar devam edeceği bilinmez, ama, bilinen bir gerçek var ki ateş düştüğü yeri yakıyor ve maalesef hala bu ateş ailelerin dışında çok az yüreğe düşüyor. Çok az yüreği yakıyor, çok az vicdanı sızlatıyor.
Siyasi kayıpların her birinin kendine özgü hikayesi vardır. Her biri bir başka mücadelenin, kendine has bir serüvenini timsalidir. Bu kayıpların serüvenine dair yazıya dökülmüş çalışmalar var mı bilmiyorum ama; böylesi çalışmaların olması onların misyonu açısından önemlidir ve yapilmasi elzemdir diye düşünüyorum.
Siyasi kayıplardan yakından tanıdığımı geçen haftaki yazımda dile getirdiğim Fidan Güngör’un kaybettirilişinin yıldönümündeyiz. Fidan Güngör 11 Eylül 1994 günü kaybettirildi. Hain bir tuzak sonrası kontra güçlerce kaçırıldı ve kaybettirildi. Fidan Güngör’un serüveni üzerinden, sistematik olarak bir dönem yaşanan kaçırılma ve yargısız infazlari anlamak mümkün.
Fidan Güngör, siyasi kayıplar arasında İslamcı kimliğiyle tebaruz eden bir şahsiyet. Fidan Güngör, Kürdistan’da “faili meçhul” diye bilinen ama aslında failleri en çok tanınan cinayetlerin yoğunca islendigi bir dönemde, ortaya koyduğu pratik ve düşünsel çabalarıyla bu süreçte rejimin yedeğine düşenlerin yanlışlarını en üst perdeden anlatan ve karşı duran bir kişilik… Devletin, Kürt hareketinin şehirlerde güçlenmesini engellemek amaçlı hukuk dışı yöntemlere başvurmasının gereği olarak Kurdistan’da örgütlü bir dinci yapılanmayı sahaya sürmesi iki sakınca içeriyordu.
Birincisi bu başlı başına Kürtler arasında nifak yaratan bir hamleydi. Kürtlerin kendi aileleri içinde dahi düşmanlaşmasının adımıydı ve böyle bir sonucu da doğurdu. Aile içine kadar sirayet etmiş onlarca düşmanlık hikayesi bilirim.
İkincisi de Kürdistan’da din üzerinden bir ayrışma yaratıp Kürtler arasında din merkezli bir ayrışmayı oluşturma hedefi güdülüyordu. Yani sıra Kürdistan sathında gelişen ve ileride daha da güçlenme ihtimali olan muhalif devrimci bir İslamcı anlayışın bu yöntemle terörize edilip tabana yayılmasını engelleme amacı da hesaplanıyordu. Bu ikinci hedef de gerçekleşti ve başarılı olundu.
Kürdistan’da İslamcı bir muhalif hareket gelişemedi ve gelişme potansiyeli olanlar boğuldu.
Fidan Güngör, bu tehlikeleri öngören biri olarak İslamcı yapılanmaların devletin yedeğine düşecek hamlelerden uzak kalmasını sağlamak amaçlı ortaya koyduğu tutumunun karşısında devlet ve kontra güçlerinin hedefi oldu. Örgütlediği yapıya yönelik fiili saldırılar ve içine çekildiği tahmili çatışma ortamı neticesinde, onlarca insan hayatını kaybetti. Ve en nihayetinde kendisi de 11 Eylül 1994 günü kaçırılarak bilinmez bir akıbete maruz bırakıldı.
Fidan Güngör, rejimin koltuk değneği olarak işlev gören bir İslamcı zihnin dağıtılmasını istiyordu. Bunun yerine devletin güdümünden kurtulmuş, özgün bir tez olarak ortaya çıkan, toplumun ezilen kesimlerinin yanında duran, siyasi amaçlar uğruna araçsallaştırılan bir din anlayış ve uygulamasından arınmayı talep ediyordu. Böylesi İslami anlayış ve mücadelenin adımlarını atıyor, ilmek ilmek dokuyordu.
Fidan Güngör, İslamcı damarın rejimle bağlarının koparılmasının sağlanmasının öncülerindendi. Bu damara öncülük eden en önemli aktördü. Bu yüzden rejim ve koltuk değneği güçlerin hedefi oldu. Onca İslamcı yapılar arasında O ve İzzettin Yıldırım’ın hedef seçilmesi manidardır. Bu iki ismin ortak özelliği yedeğe düşmeme ve yedeğe düşme konusunda ortaya koydukları tavırdır.
Rejim, Kürt dindar ve seküler yapıların ortak bir mücadele sathında buluşmasını büyük tehlike olarak gördü/görmeye devam ediyor. Bu iki kesimin yanyana gelmesini engellemek amacıyla onlarca plan devreye sokarak kendini korumaya aldı/alıyor. Ortak bir mücadele zemininde buluşacak zihni oluşturacak kim varsa tehlikeli idi ve ortadan kaldırmayı hakkediyordu. Fidan Güngör ve İzzettin Yıldırım bu yüzden hışma uğrayan iki önemli ve saygı değer şahsiyettir.
Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine destek vermede Fidan Güngör’ün yakınlarının olmayışı ve Cumartesi Anneleri’nin ve destek veren şahsiyet ve çevrelerin Fidan Güngör’den bihaber olması rejimin yargısız infazları gerçekleştirme amacının nasıl da başarıya ulaştığının göstergesidir.
Ortak kader ortak tavra sevketmiyor; ortak mücadeleye zemin hazırlamıyorsa hangi gerekçenin ortaklaşmaya sevkdeceğini düşünmeden edemiyorum ve buna cevap bulamıyorum.