Veli Saçılık
İlk Yeni Yaşam gazetesi duyurdu. Beş yaşında ikiz kız kardeş Bismil’de Newroz günü anneleriyle birlikte gözaltına alındılar. Gözaltına alınma sebepleri çocukların üzerinde geleneksel Kürt kıyafetleri olması. Olay bu kadardan ibaret de değil. Çocukların kıyafetlerinin çıkarılıp soğukta bekletildiğini, parmak izlerinin alındığını ve annelerinin ertesi gün tekrar karakola çağırıldığını okuduk haberden. Hatta polis, çocukların giydiği kıyafetin yasaklandığına dair bir yazı da göstermiş anneye. Aynı gün sosyal medyada Diyarbakır Newrozu’nda üzerlerindeki geleneksel kıyafetler nedeniyle tartaklanan, Newroz alanına alınmayan insanların videolarını da izledik. Devletlular karar vermiş; Kürtlerin (bin yıllık) “geleneksel kıyafetlerini giymesi yasak kardeşim!!!”
“Beş yaşında iki çocuk gözaltına alındı” cümlesi ne kadar da iç yakıcı. Çocukların karakolda parmak izlerinin alındığına inanmak istemiyor insan. Gözaltı gerekçesinin Newroz bayramında giyilen geleneksel Kürt kıyafetleri olduğunu duymak bir Kürdü öfkelendirebilir ama bir Türk olarak beni utandırıyor. Çocuklara bu travmayı yaşatanları, Kürtlerin bütün haklarını kriminal suç olarak görenleri siyaset alanından kovamamak öfkeyle birlikte suçluluk duygusu uyandırıyor. İsrail kolluk güçleri beş yaşında iki Filistinliyi kıyafetlerinden dolayı gözaltına alsa, sağcı-solcu-İslamcı herkes ses verecekken mesele Kürt olunca sağ-sol-İslamcı Türk kamuoyu “suskunluk yasasına” gönüllü riayet ediyorlar. Çocukların kıyafetine özgürlük istemek bir yana, “beş yaşında çocuk gözaltına alınamaz” diyecek kimseler bulmak mümkün değil neredeyse.
Yöresel kıyafet yasağıyla birlikte Kürtlere yasak olan şeyler listesine bir madde daha eklenmiş oldu. Puşi yasağı ve cezalarını unutur gibi olmuştuk ki, kılık kıyafet yasağı hafızamızı tazeledi. Anadil yasağı, Kürtçe isim yasağı, seyahat yasağı, müzik yasağı… Çözüm masasının devrilmesinden bu yana seçme-seçilme hakkı, ölene gömülme hakkı, mezar hakkı (ölmek serbest) ve en sonunda ulusal kılık-kıyafet yasağı… hepsi “ikinci bir emre kadar” yasaklandı. Kürt işçileri yere yatırıp “ne etti lan bu devlet size” diye bağıran Özel Harekât amiri elbette kendi de biliyordu ne yaptığını ve ne yapmadığını. İnsanları yere yatırarak kafalarına silah dayamanın ve bunun videosunu yayınlamanın suç sayılmadığı yerde, elbette yere yatıran suçlu olamazdı.
Üniversitelerde uygulanan türban yasağına karşı, şapka kanununa karşı İskilipli Atıf Hoca örneği vererek, yıllarca kılık-kıyafet özgürlüğü üzerinden parçalamadığı lügat kalmayan AKP’nin, beş yaşındaki Kürt çocukları ulusal kıyafetleri nedeniyle gözaltına aldırması, ayrıca değerlendirilmesi gereken bir ikiyüzlülük örneği. Üniversitelerde türban yasağını savunan 28 Şubatçılar “türban siyasi simge” argümanıyla yasağı savunurdu. Kürt ulusal kıyafetlerinin yasak gerekçesinin “siyasal simge” olduğunu savunuyor AKP-MHP ırkçı yönetimi. “Türk Bayramı Nevruz” diyerek Kürtlere bayram göstermemeye yemin etmiş ırkçıların gri devlet törenlerinde geleneksel Türkmen kıyafetleri giymeleri daha bir trajik. Karadeniz, Akdeniz, Ege bölgelerinin kıyafetleri giyilince alkışlanan folklorik kılık-kıyafet, Kürtlerin kıyafetlerine sıra gelince kızılca kıyamet kopuyor.
İskoç ulusal mücadelesinin efsanevi lideri William Wallace’ı anlatan “Cesur Yürek” filminde İskoçların hayvan derisinden yapılan gayda isimli müzik aletinin İngiltere Kralı tarafından yasaklandığını öğrenen izleyiciler epey şaşırmıştı, oysa Türkiye’de de Musa Anter, 60’lı yıllarda Kürtçe ıslık çaldığı için kovuşturmaya uğramıştı… Müziğin yasaklanmasına alışıktı herkes ama müzik aletinin yasaklandığını pek duymamıştı henüz. Halbuki tarih egemenlerin korkularından çıkan absürt yasaklarla dolu. Bazen Alevinin bağlaması, bazen İskoç’un gaydası, bazen de Kürdün kıyafeti yasak konusu oluyor. Eşitlik ve özgürlük ortamında zemin kaybettiğini düşünen egemenler, ortaya konulmuş barış masasını devirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Genel ilkeleri tekrar etmek sıkıcı olabilir ama tekrar etmekte fayda var; Bir başka insanı veya ulusu esir edenler, kendileri de özgür olamazlar. Diğer bir ifade biçimiyle; Kendisine hak gördüğü şeyleri diğer insanlara haram eden anlayış faşizmden başka bir sonuç ortaya çıkarmaz. Beş yaşındaki iki çocuğa yasaklanan ulusal kıyafet, kıyamet değilse de bir şeyler koparmalıydı ve en çok tepkiyi Kürtler değil Türkler verebilmeliydi.