12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçti. Türkiye tarihinin en karanlık dönemi olarak kayıtlara geçen darbe döneminde yaşanan hak ihlalleri verileri ve baskı yöntemleri, OHAL’le geçen iki yılda yaşananlarla büyük benzerlik taşıyor
Türkiye tarihinin en karanlık dönemi olarak kayıtlara geçen 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçti. Kutuplaşma, işlenen siyasi cinayetler ve toplu katliamlarla adeta adım adım hazırlanan darbe geriye işlenen cinayetler ve gerçekleştirilen katliamların yanı sıra başvurulan işkence ve idamlarla dünden bugüne derin bir toplumsal travma hali ve demokrasisizlik bıraktı.İnsan hakları karnesi her yıl daha kötüye giden Türkiye’nin son OHAL’le geçen son iki yılda yaşadıkları da 12 Eylül’den farksız.
Siyasi cinayetler, katliamlar
Taşları adım adım örülen darbenin hedefindeki merkezlerden ilki Kürt Alevi yurttaşların yaşadığı Malatya oldu. 17 Nisan 1978 günü, Malatya Belediye Başkanı olan Hamit Fendoğlu, arkadaşı Kasım Önadım adıyla kendisine gönderilen kolinin patlaması sonucu hayatını kaybetti. Patlamada Fendoğlu ile birlikte gelini ve iki torunu da yaşamını yitirdi. Bu olay sonrası sağ görüşlü gruplar sokaklara çıkıp linç ve yağmaya girişti. Kentte, 1974 ile 80 yılları arasında yaşanan benzer olaylarda toplam 106 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Benzer olaylar Doğanşehir,Iğdır, Demirci,Isparta ve Urfa’da da yaşandı. Yine aynı yıl içerisinde 8 Ağustos’ta Tepecik otobüsünün taranması, 10 Ağustos günü Ankara’da dört kahvehane’nin taranması sonucu 5 kişinin öldüğü, çok kişi yaralandığı Balgat Katliamı, 3-4 Eylül’de yaşanan Sivas olayları ve 8 Ekim’de Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partisi(TİP) üyesi 7 öğrencinin katledilmesi olayları ile darbenin taşları adım adım örülmeye devam edildi.
Darbe hazırlıkları Kürt ve Alevilere dayatılan katliamlarla devam etti.İkinci katliam merkezi olarak ise bu kez Maraş seçildi. 19 Aralık 1978 günü bir sinemanın bombalanmasıyla başlayan ve kısa süre içinde bir iç savaşa dönüşen şiddet olaylarında bir hafta içerisinde resmi rakamlara 111 kişi hayatını kaybetti, 210 ev ve 70 işyeri tahrip edildi. Gayri resmi rakamlar ise, bu bilançodan çok daha fazlasına işaret ediyordu. MHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın 27 Mayıs 1980 günü Ankara’da kimliği belirsiz kişilerce vurularak öldürülmesinin ardından Türkiye genelinde saldırı ve cinayetler işlendi. 28 Mayıs Çarşamba günü, Çorum’un en işlek caddesinde toplanan çoğunluğu çocuk ve gençlerden oluşan sağcı gruplar, solculara ait işyerlerini tahrip edip, yaktı.Ertesi gün devam eden saldırılarda 57 kişi öldürülmüş, yüzlerce kişi yaralanmış binlerce kişi gözaltına alınıp tutuklanmış, 300’ün üzerinde ev ve işyeri ise tahrip edilmişti. Tüm bu katliamlar ve buna benzer bir çok siyasi cinayet sonrası 12 Eylül 1980 günü yönetime el koyan ordu, darbenin gerekçesini “ülkede artan sağ-sol arasındaki çatışmaların önlemez boyuta gelmesini ve ülkenin iç-dış tehditlere açık hale gelmesini” gösterdi. Bu gerekçe öne sürülse de gerçekleştirilen darbe, milyonların etkilendiği ve unutulamayan toplumsal acılara yol açtı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM)tüm yetkilerine el koyan ordu, siyasi partilerin temsilcilerini ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine son verdi. Türkiye halklarına ise idam, işkence, gözaltı, tutuklama furyaları başlatıldı.
Diyarbakır Cezaevi
Darbenin işkence merkezi ise, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi oldu. Birçok sol örgüt ve partilerin önder kadrolarının bir kısmi idam edilirken, bir kısmı da işkence ile etkisiz hala getirilmeye çalışıldı. Bu dönemde ağır bedeller ödeyen bir kesimlerden biride Kürtler oldu. Diyarbakır zindanında ağır işkencelere maruz kalan tutuklulardan Mazlum Doğan cezaevi koşullarını protesto eden 21 Mart 1982’de ardından 3 kibrit çöpü bırakarak, kendini astı. Doğan’ın bıraktığı direniş ruhunu ise tarihe “Dörtler” olarak adlarını yazdıran Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner takip etti. Yapılan insan dışı uygulamaları devam ederken, 5 Nolu Cezaevi’nde kalan tutuklulardan Mehmet Hayri Durmuş öncülüğünde başlatılan 14 Temmuz 1982’de Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yaşamını yitirdi. Diyarbakır 5 No’lu cezaevinde 1981-84 yılları arasında 34 tutuklu yaşamını yitirdi.
- 650 bin kişi gözaltına alındı. Bin 683 Bin kişi fişlendi, 210 bin dava açıldı. Bu davalarda 230 bin kişi yargılandı.
- 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi. İdam cezası alan 49’u kişi idam edildi.
- 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi” olmak suçundan yargılanırken, 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
- 30 bin kişi “Sakıncalı” olduğu için işten, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışında yaşamaya başladı.
- 171 kişinin işkence nedeniyle öldüğü belgelenirken, cezaevlerinde 144 kişi ‘şüpheli’ biçimde öldü.
- 23 bin 763 dernek ve kuruluşun kapatıldı. 3 bin 854 öğretmenin işine son verildi.120 öğretim görevlisinin işine son verildi. 47 hakimin işine son verildi. 7 bin 233 devlet memuru sürgün edildi.
- 400 gazetecinin cezalandırılması istenirken, yargılanan gazeteciler için 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere verilen hapis cezasıtoplamı 3 bin 315 yıl 6 ay olurken, 31 gazeteci cezaevine girdi. Bu dönemde 300 gazeteci saldırıya uğradı ve 3 gazeteci öldürüldü. 39 ton gazete ve dergi sakıncalı olduğu için imha edildi. 927 yayın hakkında yasaklama kararı verildi.
Türkiye’de her gün ağır bir darbe alan temel hak ve özgürlükler 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen ve iki yıl süren OHAL’le birlikte neredeyse tamamen kısıtlandı. OHAL’le geçen iki yıl hakkında sıkça “12 Eylül dönemini aştı” yorumları yapıldı.
- 2 yıl süren OHAL’de 35KHK çıkartıldı. o 129 bin 410 kişi kamudaki görevlerinden ihraç edildi.
- Birçok kentte toplantı ve gösteri yürüyüşleri 3’er aylığına yasaklandı.
- 70 gazete, 25 radyo, 20 dergi ve 18 televizyon kanalı kapatıldı.
- Bin 431 derneğin kapısına mühür vuruldu.
- Resmi verilere göre 160 bin kişi hakkında gözaltı işlemi yapıldı, 70 binden fazla kişitutuklandı, 155 bin kişi hakkında ‘silahlı örgüte’ üye olmak suçundan soruşturma açıldı.
- 7 grev yasaklandı. OHAL döneminde Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) 102 belediyesinden 94’üne de kayyum atandı.Kayyumlar hala belediyelerde görev yapıyor.
‘Dün askeri bugün sivil vesayet’
12 Eylül darbesi döneminde “örgüt üyeliği” suçlaması ile 1982- 1984 yılları arasında cezaevinde kalan Osman Okay da Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceye maruz kalan isimlerden. 12 Eylül dönemi ile bugün arasında karşılaştırma yapan Okay, 12 Eylül askeri darbesinin başında tek adam vesayeti olduğunu vurgulayarak “Dün askeri vesayet vardı bugün ise sivil vesayet dün ile bugün arasında bir fark yoktur” dedi. İşkencenin her türlüsüne 36 yıl önce 18 yaşında iken karşı karşıya kaldığını anlatan Okay, “Sinema salonlarında tecrit edildik, insan dışkısının içinde günlerce bekletildik, üstüne kaba dayaklara maruz kaldık. Bugün bunları utanarak anlatıyoruz. Anlatmamızın tek nedeni, o günler unutulmasın ki yeniden yaşanmasın, yaşatılmasın. O günlerin unutulmasını, bir daha yaşanmamasını arzuluyoruz” dedi.
‘5 No’lu direnişi bugün İmralı’da’
Darbede Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yüzbaşı Esat Oktay’ın işkencelerine maruz kalan dönemin tanıklarından Osman Akdağ 70 yıllık ömrünün üçte birini cezaevinde geçirmiş bir isim. Diyarbakır Cezaevi’nde gördüğü işkenceleri hatırlatan Akdağ, cezaevinde işkencenin yanı sıra direniş ile de tanıştıklarını anlattı. Akdağ, şunları söyledi: “O büyük işkencelerin karşısında büyük bir direniş de yaşandı. O direnişin mimarı da bugün İmralı’da direndiğini de vurgulamak istiyorum. Türkiye’nin her yerinde işkence vardı ama Diyarbakır’daki önder kadrolar nezdinde Kürt halkının direnişi kırılmak istendi. Onun önder kadroları bedel ödedi. Bugün ise İmralı’da aynısı yapılmak isteniyor. O gün Diyarbakır’da bugün ise İmralı’da bir direniş var. Dönemin direniş ruhu bugün İmralı’da sürüyor, bunu her fırsatta dile getirmeliyiz.”
HABER MERKEZİ