Ben her zaman ülkenin batısında yaşayanların Kürt sorununu anlayamadıklarını düşünenlerdenim. Ülkenin batısında yaşayanlar derken aslında çoğu Türk, Sünni ve laik kavramlarıyla kendilerini tanımlayanları kastediyorum. Kürtlerin ne yaşadıklarını bilmeyince de onlarla bağlantılı hiçbir şeyi anlayamıyorlar. Ne Cumhuriyetin başından bu yana neden ara sıra isyan ettiklerini, ne PKK’nin neden var olduğunu, ne kurulan siyasi partilerinin ikide bir neden kapatıldığını ve en önemlisi de belki de Abdullah Öcalan’a neden bu kadar bağlı olduklarını anlayamıyorlar.
Bir türlü çözülemeyen Kürt sorunu denilen sorunun çözülemeyiş nedenlerinden biri de bence bu. Toplumun önemli bir kesimi Kürtlerin ne yaşadıklarıyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değil. Bir zamanlar “Kürtler, karlı dağlarda yürürken kart kurt sesi çıkaran Oğuz Boylarından biri” saçmalığıyla Kürt yoktur demeye çalışan ilkel devlet anlayışı, bugün Kürtlerin sorunları vardır ama Kürt sorunu yoktur diyerek inkarcı tutumunu hala sürdürmekte.
Kürtlerin, dağınık, bir kısmı asimile olmuş, ya da dini kaygıları ön planda olan bir topluluk olmasından bugün kendi kimlik bilincine varan bir halk olmaya evrilmesinde PKK belki önemli bir rol oynamıştır ama bence asıl büyük rolü Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin Kürtlere yönelik uyguladıkları baskı politikaları oynamıştır. Diyarbakır Hapishanesi’nden, köy yakmalara ve zorla sürgünlere kadar birçok yöntem Kürt halkını birleştiren ve bir halk oldukları bilincini yeşerten bir etki üretmiştir.
Ülkedeki devlet aklı ülkenin batısındaki insanlara Kürtlerin ayrılıkçı amaçlar için devletle savaş halinde oldukları hikayesini anlatıp durdu ve hala da bu hikayeyi anlatıyor. Ama bu devlet aklının anlayamadığı, evet Kürtler arasında ayrılıkçı fikirlere sahip olanlar olabilir ama, Kürtlerin asıl dertlerinin insan onuruna yakışır haysiyetli bir yaşam arzusu olduğu gerçeğidir. Bunu anlamak istemiyorlar, istemediler çünkü kendilerini “ağabey”, onları da “kardeşleri” olarak görmeyi tercih ettiler. Bu ataerkil kavramlara mahkum edilen Türk-Kürt ilişkisi başlangıçtan beri sorunlu bir ilişki oldu.
Bu ilişki konusunda en önemli adım kuşkusuz AKP’nin attığı “çözüm süreci” adı verilen adımdı. Nitekim benim yukarıdaki tespitimin çok fazla Kürt yanlısı olduğunu düşünmüş olanlar varsa hemen söyleyeyim, çözüm sürecinde Kürtlerin çoğunlukta olduğu coğrafyada ve şehirlerde inanılmaz bir neşe ve mutluluk yaşandığının şahidiyim. İnsanlar çocuklarına kavuşacakları için, düşmanlıkların sona ereceği için ve her şeyden önemlisi de Türklerle eşit yurttaşlık haklarına kavuşacakları için müthiş heyecanlıydılar. Ama ne olduysa oldu ve bu süreç sona erdirildi ve kimler hangi amaçla yürürlüğe soktularsa soktular, savaş haline yeniden dönüldü.
Bunları anlatmamdaki amaç, daha çok batıda, Türk, Sünni ve laik kesimlere dayanan siyasi partilerin eğer bu devlet aklıyla bir sorunları varsa bunu açıkça söyleyebilmelerinin, tabanlarına bugüne dek devleti yönetenlerin yaptıkları yanlışları açıklayabilmelerinin ahlaki bir gereklilik olduğunun altını çizmek. Eğer, tabi, Türklerin ve Kürtlerin bir arada eşit yurttaşlar olarak yaşamalarını demokrasinin olmazsa olmaz bir koşulu olduğuna inanıyorlarsa.
İnanıyorlar mı dersiniz?