Geçtiğimiz aylarda tahliye edilen Kürt siyasetçi Çağlar Demirel, tecrit, cezaevinde yaşanan hak ihlalleri ve Aysel Tuğluk başta olmak üzere hasta tutukluların durumu ile ilgili olarak JINNEWS’ten Derya Ren’e konuştu. Demirel, “Aysel Tuğluk, bir daha ATK’ye gitmek istemediğini, rencide edici söylemlerde bulunulduğunu, ATK’nin bir sorgulama yeri olarak kendisini yargılamaya çalıştığını ifade etti” dedi. Çağlar Demirel, tecrit, cezaevinde yaşanan hak ihlalleri ve Aysel Tuğluk başta olmak üzere hasta tutukluların durumuna ilişkin sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Siz de uzun bir süre cezaevinde kaldınız, o süreçte gözlemleriniz neler oldu. Yaşanan hak ihlalleri nelerdi?
Cezaevlerinde hak ihlalleri hiçbir zaman bitmiyor. Bu hak ihlallerinin yaşandığı süreçler ve iktidarın dışarıdaki politikaları birbiri ile bağlantılı. Türkiye’de farklı cezaevi tipleri vardır. Bizim kaldığımız cezaevi Kandıra F Tipi’ydi ve ilk kez kadınlar F Tipi cezaevlerine alınmaya başlandı. Bir hücrede en fazla 3 kişi kalabiliyor. Pandemi sürecinde 2 yıl boyunca kimseyle temasa geçme durumu da olmadı, görüşler kaldırıldı. Dışarıyla iletişim kurulabilecek bir ortam gelişmedi. Dergi, kitap sınırlamaları getirildi. Oysa siyasi tutsakların en önemli kaynağı kitaplar ve basındır. Yeni Yaşam gazetesi verilmedi. İnsanlara bu şekilde tecrit uygulamaları uygulanmaya başlandı. Cezaevleri fiziki işkencen uygulanmasının ötesinde işkence haneye dönüştü. Cezaevlerinde ayakta sayımların dayatılması başta olmak üzere birçok hak ihlali yaşanıyor. Kameralar ile özel alanı gözetleme durumu var, bu da kişinin özel mahremiyet alanına müdahale oluyor. Hastaneye götürülen tutsakların elleri kelepçeli bir şekilde muayene edilmeye çalışılması hasta tutsakların durumunun giderek derinleşmesine neden oluyor.
Aysel Tuğluk ile aynı cezaevinde kaldınız, yaşadığı zorluklara şahitlik ettiniz, bunları paylaşır mısınız?
Aysel Tuğluk’un yaşadıklarına birebir tanıklık ettim. Aysel’in annesi vefat etmeden önce kendisi cıvıl cıvıl bir kadındı. Ancak annesinin cenaze töreninde yapılanlar ona ağır geldi ve içine kapanık biri oldu. Yaşananlardan kaynaklı kendisini suçlu sayan bir pozisyonda olmaya başladı. Bizler oradaki yoldaşları olarak çok ciddi çabalar sarf ettik ve pandemiden önceki döneme kadar kendisini toparladı. Ancak pandemi koşullarının ağırlaşmasıyla beraber sosyal aktivitelere çıkamama, birbirimizi göreme durumundan kaynaklı hastalığı giderek ağırlaştı. Aysel, ATK’ye gitti, çok kısa bir süre kaldıktan sonra geldi. Geldiği zaman ben kendisi ile görüştüm ve bana, “Ben bir daha ATK’ye gitmek istemiyorum” dedi. Rencide edici söylemlerde bulunulduğunu, hastalıkla ilgili soruların yerine siyasi sorular sorulduğunu söyledi. Yani ATK’nin bir sorgulama yeri olarak kendisini yargılamaya çalıştığını ifade etti. Daha sonra kendisine ATK, “Cezaevinde kalabilir” raporu verdi.
Kobanê Davası için savunması istendi. Bunun için de ATK’ye sevk edildi. Ancak ATK verdiği raporda Aysel’in kullandığı ilaçları, hastalığını kabul ediyor. Ancak cezaevinde kalır ya da kalamaz demiyor, “Kısmi savunma yapabilir” diyor. Bir insan ya savunma yapabilir ya da yapamaz. ATK, “Kısmi savunma yapabilir” demekle neyi kast ediyor? Bunu sorgulamak gerekiyor. Aysel Tuğluk, kendisine dayanışma gösteren kadınlara, avukatlara ve herkese selam ve sevgilerini iletti. Avukatlarımızın ciddi emekleri oldu, Reyhan Yalçındağ, Serdar Çelebi ve Şeyhmus Bayhan’a teşekkür ediyorum.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin bu denli artmasının derinleşen tecritle bağlantısı nedir?
Yıllardır İmralı Cezaevi’nde uygulanan tecridi dile getirdik. Ancak şu an Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit tüm cezaevleri ve topluma yayıldı. İktidarın ağırlaşmış politikaları cezaevlerinde en ağır şekilde uygulanıyor. Çözüm sürecinden sonra cezaevlerinde baskılar her geçen gün arttı. İnfazları her gün yakılan tutsaklar var. İnfazların yakılmasıyla beraber tutsaklar keyfi bir şekilde tutulmaya başladı. Tüm sorunların temel nedeni uygulanan tecrittir.