Uzun süredir yaklaşan felaketine işaret edip “bunlar Türkiye’nin daha iyi günleri” şeklinde yaptığımız uyarılar ne felaket tellallığı ne de müneccimlikti. Köy göründüğünde kılavuza da ihtiyaç yok, köyün tarifine de. Ama uyuşmuş beyinler felaketi görmemekte ısrar ettikçe yangın yerine çevirdi bütün ülkeyi.
Oysa 2022 yılına iyi dileklerle girmişti herkes. En azından son 7 yılda topluma yaşatılan her türlü mezalimin bir parça dinmesini, huzurlu bir dönemin başlamasını dilemişti. Aksine yapılan türlü saldırının, haksızlığın, hukuksuzluğun acısı şimdi herkesten çıkıyor. Savaşla, baskıyla, saldırıyla toplumun büyük bir kesimi nefessiz bırakıldı son 5 yılda. Şimdi zamlarla, hayat pahalılığıyla, nana muhtaç ettikleri ülke insanının tümü nefessiz bırakılıyor. İş bulmak, çalışmak, insan onuruna yaraşır bir yaşam talep etmek lüks hale geldi. Artık herkesin öncelikli derdi “karnını” doyurmak. Öyle propagandayla, 50 yıl öncesinin kötülenmesine benzemiyor bugün yaşananlar; kelimenin gerçek anlamıyla kuyruklar var her yerde. Hemen her gün, bazen aynı gün birden fazla kez gelen akaryakıt zamlarından dolayı benzinliklerde oluşan kuyruklar sıradanlaştı. Son iki ayda gelen zamlarla yüzde 300 oranında arttı akaryakıt fiyatları, motorinin litresi 25 liraya dayandı. Yakında “her zaman 50 liraya benzin alan” amca, 50 liraya benzinin kokusunu bile alamayacak.
Benzin kuyruklarına, yağ kuyrukları, ucuz ekmek kuyrukları, “çıkma” sebze, meyve kuyrukları eklendi hızlıca. Marketlerde bir teneke yağ almak için birbirini ezen insanların görüntüsü iktidar yetkililerinin dillerine pelesenk ettikleri, abarttıkları geçmişteki kuyruklarla kıyaslanmayacak kadar hazin, çok daha onur kırıcı ve içler acısı. Temel gıda ürünleri neredeyse kara borsaya düştü. İnsanlar internette “yağsız yemek tarifleri” aramaya başladı. Un, şeker, yağ alabilen varlıklı sayılıyor artık ve maalesef daha beter günler bekliyor Türkiye’yi.
Ülkeyi yönetemediklerinden ya da bu konuda beceriksiz olduklarından da değil. Aksine her türlü krizi, her türlü yoksulluğu yönetme konusunda son derece mahirler. O yüzden bile isteye ülkeyi bu hale getirdiler. Kurulan, kurgulanan bir açlık rejimidir, aç bırakarak toplumu terbiye etme sistemidir. Bunu ilk önce Kürtlere karşı kullandılar, daha sonra KHK’lilerle insanların işlerini, aşlarını ellerinden alarak sürdürdüler. Bugün bütün topluma karşı açlık rejimini sürdürüyorlar. Hesapları basit; yoksullaşan, aç bırakılan insanların, ülkenin bütün minnetlerine çöreklenen kendilerine el açmasını ve muhtaç hale gelmesini bekliyorlar. Yönetilebilir bir yoksullukla, bağımlı-biat eden bir toplum yaratmaktır amaçları.
Toplumun yeterince ve daha büyük tepkiler vermemesine şaşırıyor birçok kişi. Oysa bugünleri gördüler, adım adım toplumu buna alıştırdılar. Bundan 3 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Şubat 2019’da o dönemki zamları eleştirenlerini “O bir tane merminin bedelinin ne olduğunu biliyor musun sen. F16’larımız buralara uçarken bunun maliyetini bilir misin sen” diye seslenmişti ve o gün yaşanan kısmi hayat pahalılığına itiraz edenlerin büyük çoğunluğunu da böylece susturmuştu. O merminin siyasi hesabı yapılmıştı, yaratacağı sonuçları düşünülmüştü. O merminin bedeli Türkiye’nin bugün yaşadıklarıydı ve ne yazık ki bu bedel önümüzdeki dönemde daha da artacak. Vatandaşa “bir tane merminin” bedelini soranlar için o merminin hiçbir bedeli yok, aksine o mermi atıldıkça, F-16’lar havalandıkça servetlerine servet, iktidarlarına iktidar kattılar. O mermi esasen vatandaşın sofrasına sıkıldı, itiraz edenlerin sesine, itirazına, cebine ve geleceğine sıkıldı. O mermi ile sadece canlar gitmedi, sadece kan akmadı, sadece ahlak çökmedi, ülke karanlığa gömülmedi. Bütün bunlar fazlasıyla ağır bedeller zaten ama merminin bedeli kolektiftir, yöneticiler hariç toplumsaldır. Bunu bildikleri için mermi siyaseti yapmaktan ve hesabını tutmaktan asla vazgeçmeyecekler. Daha geçen hafta iktidarın küçük ortağı “yağsız yaşanır ama vatansız yaşanmaz” diyerek yine milliyetçi hamaset üzerinden toplumu daha fazla bedel ödemeye çağırıyordu. Beka beka diyerek insanların yaşamlarını, özgürlüklerini, geleceklerini ellerinden aldılar, şimdi de lokmalarını alıyorlar. Bütün her şey tükendiğinde bugün “yağsız yaşanır ama vatansız yaşanmaz” diyenler dönüp günün sonunda “Vatansız da yaşanır ama bizsiz yaşayamazsınız” diyecekler. Anlayana zaten bunu söylüyorlar.