Veli Saçılık
Hayatımız çoktan seçmeli bir test. Testi hazırlayanlar elbette önceden belirledikleri şıkları da önümüze koyuyorlar. Eğitim sistemindeki beş seçeneğin tersine, testi hazırlayanlar, şıkları ikiye indirmişler; Kırk katır mı, kırk satır mı? Başka bir seçeneğimiz yok. ABD Başkanı G. Bush’un 2001 yılında ilan ettiği “Teröre karşı savaş konseptinde” sunduğu iki seçenek gibi “ya bizimlesiniz ya da terörist”. Bush’tan cevaz alınarak kurulan AKP, yıllardır “ya benimlesiniz ya da terörist” taktiğini kullanıyor. Hatta AKP’nin bu ikilemi ABD’den bile daha kapsamlı, kararlı uygulandığını söylemek abartı olmaz.
Rusya-Ukrayna (NATO) savaşıyla birlikte nur topu gibi bir ikilemimiz daha oldu; Ya NATO’cusun ya da Putinci! Üçüncü seçenek yok. NATO’cu olarak adlandırılan taraf, Putin’in bir otokrat olduğunu, yayılmacı politika izlediğini, Ukrayna’yı işgal ederek sivilleri öldürdüğünü, çevresinde topladığı oligarklarla birlikte Çarlık hayali kurduğunu… Putinci olmakla suçlanan taraf, NATO’nun dünya egemenliğini kurmak için Ukrayna’yı kullandığını, enerji kaynaklarının denetimini sağlama amaçlı Rusya ve Çin’e çevreleme operasyonu yaptığını, NATO’nun dünyanın birçok yerinde sivilleri öldürdüğünü… vb. uzayıp giden argümanlar öne sürüyorlar. İki tarafın NATO ve Putin hakkında ileri sürdüğü argümanlar kesinlikle doğru. Sırrı Süreyya Önder’in TBMM kürsüsünden AKP’li ve CHP’lilere hitaben “İkiniz de haklısınız birbiriniz hakkında söylediklerinizde, ikiniz de sonuna kadar doğrusunuz” sözleri NATO-Putin tartışmasında durulacak en doğru yer gibi görünüyor şu an.
Suriye savaşı RTE’nin “zalim Eset” sözleri eşliğinde başladığı günlerde, Esat Rejimi’nin anti demokratlığını anlatan örnekler havada uçuşuyordu ve “ılımlı muhalifleri” desteklemeyenler Rejim yanlısı olarak damgalanıyordu. Baas Rejimleri’nden en çok eziyet gören Kürtler, düne kadar Esat ile ortak kabine toplantısı yapan AKP’nin yaptığının aksine savaşın yayılması tarafı olmadılar. Kürtler, “ılımlı muhalif” olarak tanıtılan, sonradan IŞİD’li ve El Nusracı olduklarını öğrendiğimiz Selefilere karşı kendi yaşam alanlarını savunmaya odaklandılar. Savaş ilerledikçe niyetler, amaçlar daha da netleşti. ABD-Rusya arasındaki paylaşım kavgası su yüzüne çıktı. Sivillerin ölmesini, mülteci olmasını dert eden bir emperyal kuvvete rastlayamadık. Afrin halkına yaşatılan mezalim karşısında ABD-AB-Rusya’nın aynı anda suskunluğu ekonomik-siyasi çıkarlarını savunmak dışında bir ilkesi olmayanlar arasında bir taraf seçmenin anlamsızlığını pekiştirdi. Savaş kuluçkası emperyalist dünya düzenine itirazı ve iki emperyalist kuvvetlerin birine angaje olmadan üçüncü tarafı örgütleyen bir politik hat dünden daha olanaklı.
Yukarda yazdıklarıma “iyi de Rusya, Ukrayna’yı işgal etti” diyerek itiraz edecek olanlara “haklısınız” demek gerekiyor. NATO-AB’nin savaşın çıkmasındaki rolüne değinmek bir yana, barış ilkesi olarak Rusya’ya derhal savaşı durdurma çağrısı yapmak zorundayız. Milyonlarca insanın yaşadığı şehirlere füzeler yağması öncelikli olarak durdurulmalı. Rusya’da barış için sokağa çıkan, “savaşa hayır” bildirisi yayınlayan akademisyenler çok doğru bir yöntem izliyorlar. Rus öğrencileri sınır dışı eden, Dostoyevski’nin eserlerini yasaklayan, sınıra gelen savaş mağdurları arasında ayrım yapan Avrupa devletleri ise büyük gaflet içinde. Diğer yandan, Ukrayna hava sahasını uçuşa kapalı bölge ilan etmekten imtina eden NATO’nun “mavi gözlü, sarışın Avrupalıların” ölümüne pek de duygusal bakmadığı anlaşılıyor.
NATO-Rusya savaşı ekseninde Türkiye’de durum daha bir karışık. Suriye’de Kürtlere karşı mevzi kaybetmek istemeyen Saray Rejimi, iki emperyalist arasında beynamaz durumunda. Yemen, Libya, Suriye’de ölen milyonlarca sivili hiç dert etmeyen Türk sağının Ukrayna savaşı sebebiyle sivil insanları keşfetmesi iyi bir gelişme! Saray Rejimi’nin başlattığı topyekûn savaşa “bu suça ortak olmayacağız” diyenlerin değeri daha bir anlaşılıyor artık. S. Demirtaş’ın söylediği gibi, uzaktaki savaşın barışseveri olmak kolay. NATO-Putin tartışması yürütenler birazda kendi burnunun dibindeki şiddete, savaşa karşı cesaretle karşı çıkabilseler, “Afrin’de askerimizin ayağına taş değmesin” demek yerine ilkesel olarak “Savaşa Hayır” mücadelesi verebilseler her şey daha kolay ve anlaşılır olacak. Çifte standardın panzehri ilkeli olmaktır. Rusya’nın, NATO’nun, ABD’nin, İngiltere’nin, Türkiye’nin ve dünya üzerindeki bütün devletlerin suçlarına ortak olmayı reddetmek, barışı savunmak, sürekli barış için eşitlik-özgürlük mücadelesi vermek savaşları kesinlikle azaltacaktır.