İnsanlık, insan emeğinin maddi ve manevi tüm değerlerini sömürme düsturuyla oluşan ve şekillenen sınıflı uygarlık sisteminin toplumun evrensel ölçekte uzun erimli mücadelesinin sonucunda zayıflayıp dağılmayı yaşaması sonucunda çağımıza büyük özgürlük ve eşitlik umuduyla başladı. Geçen birkaç yüzyıllık zaman diliminde beklendiği şekilde sınıflı uygarlık sisteminin sonlanmayıp kendini farklı kılıflar altında tekrardan oluşturup günümüze kadar taşırması gerçekleşmiş olsa da gerçek anlamda eski süreçlerde olduğu şekliyle insanlığı zapturapt altında tutarak sömürmeye devam etmesi mümkün görünmemektedir. Bir yandan kesintisiz tarihsel mücadelenin sonucunda insanda oluşan hakikat ve özgürlük bilincinin kökleşmesi ve bunun sonucunda egemenliğin tüm zihinsel ve yapısal örtü ve örüntülerinin gerçekte yırtılmış olması, diğer yandan toplumsal sorunların gün geçtikçe çoğalarak artmasının getirdiği büyük çözümsüzlüğün insanı derin bir uçurumun kenarına getirmesi söz konusu durumun imkânsızlığının temeli olmaktadır.
İnsanlık, sahip olduğu akıl ve beceriyle geliştirdiği toplumsallık sayesinde yaşamını özgür ve eşit, dolayısıyla da anlamlı ve estetize bir şekilde sürdürebileceğini hem tarihsel bir gerçeklik olarak hem de yaşanılan bir gerçeklik olarak kanıtlamıştır. Tarihsel gerçeklik insanlığın komünal, özgür ve demokratik bir yaşam mirasının olduğunu bize göstermiştir. Yine sömürüye karşı direnişin yoğunlaştığı ve dolasıyla sistemin zayıfladığı süreç veya yerlerde insanın aynı şekilde bir gerçekliği tekrardan ürettiği, yani komünal, özgür ve demokratik eksende bir yaşamı inşa ettiği görülmektedir. Bunun gerisine düşmüş olmak ne bir zorunluluğun ne de insanlığın bir tercih ve olurunun sonucudur. Tamamıyla insan gerçeğinin inkâr edilmesi pahasına sömürücülüğün büyük ideolojik baskılama ve fiziki yok etme uygulamalarıyla söz konusu durum gerçekleşmiştir. Sömürgeci sınıflı uygarlık sistemi insan gerçekliğine bu kadar aykırı olmuş ki tarih boyunca ona karşı büyük insanlık direnişi gerçekleşmiştir. Tarihsel ve günceldeki direniş ve karşı koyuşların anlamı bu olmaktadır.
Bu çağın insanlık için en önemli ve ayır edici tarafı sınıflı uygarlık düzeninin zihinsel ve yapısal örüntülerinin insan nazarında meşruiyetini yitirmesinin başlamasıdır. Sömürgeci sınıflı uygarlık sistemi insanın bilincini şekillendirerek, ona kendi şeklini vererek kendini var ve egemen kıldı. Yarattığı meşruiyet üzerinden insanın köleleşmesini ve her türden sömürülmesini geliştirdi. İnsanlığa mutlak köleliği dayattı. Buna karşı insanın mutlak direnişi gelişti. Her iki durum, insanın mutlak köleliğe itilişini ve buna karşı sergilenen büyük insanlık direnişini tarihsel olarak izlenebilmektedir. Çağımıza gelişle beraber direnişin ve onun anlam dünyasının kazandığını belirtmek mümkündür. Esas olarak insan bilincinde meşruiyetini kaybetmesiyle beraber sınıflı uygarlık sistemi kaybetmiş ve insanlık kazanmıştır.
Kapitalist sömürü sistemini toplumsal yaşamın komünal, özgür ve demokratik karakterinin yeniden inşa edilmesinin önüne çekilen bir engel olarak tanımlamak mümkündür. Tarihte görülen en gelişmiş azami kar ve egemenlik düzenini gerçekleştirmiş olmakla birlikte kapitalist modernite sisteminin gerçekte insanlık nazarında bir karşılığı yoktur. Kapitalist modernizasyon insanın özgür yaşam arzu ve düşüncelerinin çarpıtılarak bunun yerine liberal bireyciliğin ikame edilmesiyle gerçekleşen çarpık bir gelişme konumundadır.
Kapitalist modernite insanın sorunlarına hiçbir çözüm getirmedi. İnsanın demokrasi, özgürlük ve eşitlik sorunları devam ediyor. Kapitalizmin ve onun küresel ve bölgesel tüm güçlerinin baştan beri insanlığın bu sorunları karşısında yaptıkları tek şey savaşı daha fazla geliştirmek ve egemen olma durumlarını sürdürmek oldu. Bunun en açık hali kapitalist sistemin tüm güçlerinin Ortadoğu’da özgürlük mücadelesi veren Kürt halkına yaklaşımlarında ortaya çıkmaktadır. Sadece tarihsel devlet faşizminin günceldeki sürdürücü gücü olan AKP-MHP değil sistemin tüm güçlerinin baştan beri saldırıları söz konusudur. Zaten Kürdistan’ın bölünüp parçalanması ve sömürgeleştirilmesi bir kapitalist dünya siyasetiydi ve bu durum hala devam etmektedir.
Kapitalist sistem derin bir kriz sürecini yaşamaktadır. Dünya sisteminin yaşadığı krizden en çok etkilenen ve zorlanan kesim statükocu güçler olmaktadır. Başta gelenleri de Kürdistan üzerinde sömürgeciliği geliştiren güçler olmaktadır. Türk devleti Ortadoğu’da dengelerin oluşmasında ve dolayısıyla Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesinde başat güç olmasından ötürü en çok sarsılan güç konumundadır. Faşizm düzeyinde bir saldırganlık konumunda olmasının sebebi bu olmaktadır.
Ancak faşizm yenilmeye mahkûmdur. Faşizm yenilmesi gereken bir şeydir. Doğru olan direnenlerin yaptıklarıydı. Bundan asla şaşmamak gerekiyor. Faşizm ve sömürgecilik kaybedecek, insanlık kazanacaktır