Hicri İzgören
Bazı insanlar vardır hayata karşı duruşlarına dair bir tanım yapmak istediğinizde, içinde direnç, azim, cesaret, özveri, hak-hukuk, hakkaniyet gibi sözcükler olmaksızın bir cümle kuramazsınız. Kurulacak cümleler uzun soluklu ve geniş zaman kiplemelidir. Cümlelerde zaman zordur, mekan dardır, zorda kalanların başvuru adresi bu cümlenin öznesidir hep.
Adı geçtiğinde selam çakılacak bir aydından, bir insan hakları savunucusundan, örnek bir mücadele insanından Eren Keskin’den söz ediyorum. Ve sözü geçenlerde yayınlanan, “Keskin Bir Hayat” adıyla gazeteci-yazar Bircan Değirmenci’nin kaleme aldığı biyografisine getirmek istiyorum.
***
Kitabın yazarı birkaç yılı alan titiz çalışması ve emeğiyle, zaten çarpıcı bir yaşamın şanına yaraşır bir biyografi çalışması sunuyor bize.
Yazarın anlatımlarının Eren Keskin’in anlatımlarıyla kurduğu bağ bir bütünlük içinde verilmiş. Yaşananların çarpıcılığı Bircan Değirmenci’nin o her zamanki kıvrak, yalın ve akıcı anlatımıyla bir araya gelince kitap kendini bir çırpıda okutuyor.
‘Keskin Bir Hayat’ biyografik bir kitap olmasının yanında yakın geçmişimize dair birçok olayları da ayrıntılarıyla konu ediyor. Bazen bir biyografi kitabı için onca siyasi arka plan fazla mı? diye düşündürse de Eren Keskin’in hem içinden geçtiği sürecin yoğun olaylarla örülü olması, İHD gibi bir kurumda çalışması hem de özellikle siyasi davalara giriyor olması bunu kaçınılmaz kılıyor.
***
Kitabın ilk sayfaları taş plakta kadife bir sesin söylediği ‘Fikrimin İnce Gülü’ gibidir. Bazı şeylerin tarifi yoktur, mekan Bursa’dır. Tarih 6 Mayıs 1972’dir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılmıştır. Evlerinde sessizce yas tutulmaktadır. O zaman kararını vermiştir küçük Eren, avukat olacak Deniz gibilerin hakkını savunacaktır.
Hayat zaten biraz da ‘Arkası yarın’ programları gibidir. Sonrasında Bursa şarkıları yarım kalır, İstanbul faslı başlar. Mutlu zamanlardır, üstelik yüzme tutkusuna kucak açacak, çok sevdiği mavi deniz de vardır.
Bir gün bir kuzeni ona Kürt olduklarını söylemiştir. 13 yaşındadır ve bu onun için milattır. Ermeni Soykırımı’yla, kimi memleket sorunlarıyla ilgili merak da o dönem kaynaklıdır.
Dönemin siyasi karmaşası artık okullara da sirayet edecektir. Liseli Eren artık grevlere, eylemlere, yürüyüşlere katılma evresindedir. Okumalar Marksist literatürdendir. İlk gözaltı da ilk kalp ağrısı da bu sürece dahildir.
Anlatımlardan anlıyoruz ki özgür bir aile ortamında sevgiye doymuş bir çocukluk, doyasıya yaşanan bir gençlik ki bunlar sonraki yaralarımıza eczadır, sargı bezidir…
İdolü olarak gördüğü anneannesinden aldığı duruşuyla şimdi O bir idoldür artık birçok genç açısından. Bir pusuladır.
O sadece mesleki ve aydın kimliği açısından değil; kişiliğiyle, kendine özgü tutum ve davranışıyla da nevi şahsına münhasır denilen cinsten bir kişiliktir.
Adanmış bir ömürdür sonrası, Eren ‘Keskin’leşmiştir artık, toplumun yaralarına parmak basma faslıdır. Kimsesizlerin kimsesi, mağdurların avukatıdır…
90’ların karanlık dehlizleri, ‘faili meçhul’ler, boşaltılan köyler, alev alev şehirler… İnsan hakları savunuculuğu. Kayıplar, Cumartesi Anneleri, oturumlar, eylemler, basın açıklamaları… Gözaltında taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım büroları. Saldırılar, davalar ve cezalar…
***
İnsan hakkı ihlalleriyle mücadeleye adanmış bir ömür O’nunkisi. İnsan Hakları Derneği’nde uzun yıllar yöneticilik yaptı. Sadece mağdurları mahkeme salonlarında savunmakla kalmadı, aydın kimliğiyle de en zor dönemlerde bile lafı evirmeden çevirmeden direkt adrese teslim etmek üzere yazdı, konuştu, itiraz etti. Bu yüzden her dönem hedefte oldu ama susmadı. Hakkında 200’lere varan rekor sayıda davalar açıldı. Gözaltılar yaşadı, cezalar aldı, müvekkilleriyle aynı koğuşlarda yattı. Baskılar, tehditler ve saldırılar O’nu hiçbir dönem yıldırmadı.
Hakkında açılan davaların birçoğu devam etmekte, sonuçlanan davaların yerine yenileri eklenmektedir.
Kitaplara, yazılara sığmaz ol hikaye devam ediyor. Yazıyı bitirirken zeyl niyetine bu hikayenin yakasına bir gül iliştirmeli.