Emre Tansu Keten
Psikolog Stanton Peele bağımlılığı, “bir insanın kendisine ciddi şekilde zarar veren ama aynı zamanda ekolojisinin önemli bir parçası olan ve vazgeçemediği bir deneyime duyduğu aşırı ve işlevsiz bağlılık” olarak tanımlıyor. Yaşadığımız çağda, bu tanımı okuyunca akla internetin gelmemesi çok zor. İnternet artık yaşam ekolojimizin ve mimarimizin çok önemli bir bileşeni haline geldi. Birçok işlemi internetten yapıyor, akıllı telefonları yanımızdan ayırmıyor, evlerimizi internet kullanımına uygun bir halde dizayn ediyoruz.
Bu öyle bir noktaya geldi ki, Nomofobi (cep telefonu yokluğu korkusu) gibi yeni tanımlar türetildi, ABD ve Çin’de internet ve teknoloji bağımlılığını tedavi merkezleri açıldı ve Uzakdoğu’da bu bağımlılık bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmaya başlandı. İnternetin henüz çok yeni bir aşamasında karşımıza çıkan bu sorunlar, ilerleyen yıllarda katlanarak büyüyecek kuşkusuz.
Pazartesi Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Psikiyatrist Dr. İlker Küçükparlak. Küçükparlak’la davranışsal bağımlılıkları, internet ve teknoloji bağımlılığını ve bunun gerçek yaşama yansımalarını konuştuk.
Davranışsal bağımlılık kavramından ne anlamalıyız?
Birkaç alt türü var davranışsal bağımlılığın. Bunlardan birisi internet ve teknoloji bağımlılığı. Bunun dışında kumar, seks, egzersiz, güneşlenme, alışveriş bağımlılığı da var. ABD’deki Psikiyatrik Hastalıkları Tanımlandırma Sistemi’nde davranışsal bağımlılık ile ilgili kategoriler giderek artıyor. En son revizyonda birkaç yüz kategori var diye hatırlıyorum. Bu noktada, “biz acaba fazla mı tanımlandırıyoruz, öyle yapıyorsak niye yapıyoruz”, gibi soruların önemli sorular olduğunu düşünüyorum.
Burada eleştirilebilecek başka bir başlık da işlevsellik. Bağımlılık demek için bazı kriterlerimiz var. Bu kriterlerin neredeyse tamamının davranışsal bağımlılıklar için de geçerli olduğunu düşünüyoruz. Örneğin tolerans. Keyif almak için önceden bir birim alkol yeterli geliyorken, o iki birime, üç birime, dört birime çıkıyor zaman içinde. Artık toksik dozlara geliyor. Eroin bağımlılığında bu daha da kötü. Bırakın keyfi, yoksunluğu gidermek için alınması gereken madde ölümcül doza yaklaşıyor zaman içinde.
İşlevselliğin bozulması bağımlılıkta çok önemli bir unsur. Kişi bağımlı olduğu madde ya da davranış sonucunda sağlığında, mali durumunda, aile ve sosyal ilişkilerinde, mesleki becerilerinde, duygusal yapısında zarara uğruyor. Bu hem madde hem de davranışsal bağımlılıkta karşımıza çıkıyor. Nörobiyolojik olarak da iki bağımlılık çeşidi, çok benzer yolaklardan çalışıyor. Dışarıdan bir madde alındığı zaman tepki veren beyindeki ödül merkezleri, sosyal ödüllere de aynı şekilde tepki veriyor. Ancak madde doğrudan uyardığı için dozları arasında büyük bir fark var.
Davranışsal bağımlılıkları ciddiye almak gerekiyor. Örneğin, güneşlenmenin nasıl bir bağımlılık olabileceği sorulabilir. Ancak aşırı bronzlaşma sonucunda ölen bir kadın olduğunu biliyoruz.
İnternet ve teknoloji bağımlılığı ne zaman tartışılmaya başlandı?
İnternet ve dijital bağımlılığın tartışılmaya başlanması, internetin henüz ilk zamanlarında bir doktorun blogunda, biraz da alayla, “internete her geçen gün biraz daha fazla girmek istiyorum, giremediğimde parmaklarımda huzursuzluk oluyor, internette çok zaman geçirdiğim içim işlerimi aksatıyorum” yazmasıyla ve bu yazıya benzer şeylerden şikayet eden birçok okuyucunun cevap vermesiyle başlıyor. Ve o günden bugüne ciddi bir konu haline geliyor git gide.
Bir genç neden internet bağımlısı oluyor da beriki olmuyor? Bu sadece internetle ilgili bir şey değil. Kendine güveni çok düşük olan bir genç, bu güveni başka yerde tesis edemez. İnternet biraz saklanmayı, biraz öne çıkmayı, mesajlar üzerinden belli oranda sosyalleşmeyi sağlayan bir ortamdır. Dolayısıyla hayatın spontanlığına göre daha korunaklı bir yer olarak görülebilir internet. Bu nedenle bu gencin bağımlı olmasında suçu direkt olarak internete atmamak, sosyal fobinin buradaki rolüne bakmak gerekir. Tabi unutmamak gerekir ki, internet bağımlılığının şizofreni kadar zarar verdiği yaşamlar var.
Sosyal ödüller insanların yaşamında hep vardı. Sosyal medya platformları bu sosyal ödül sisteminde ne gibi bir değişim yarattı?
Bağımlılıkların tümü için geçerli bir unsurdur, bir şey ne kadar kolay erişilir olursa bağımlılık riski o düzeyde artar. Sosyal ödüller nasıl olabilir? Diyelim ki bir kişi, birileri ona özensin, yaşamına gıpta etsin istiyordur. O birilerini bulmak önceden daha zor ve verimsizdi. Instagram’da mesela, insanlar yediklerini, içtiklerini, gezdikleri yerleri, birlikte oldukları kişileri paylaşıyor. İnternetin olmadığı koşullarda bu Instagram kullanıcısının hayatına ve yaptıklarına kaç kişi tanık olabilir? Bunun sayısı çok düşüktür. Ancak şimdi bir fotoğraf paylaşıldığı zaman anında uyaran geliyor. Like’lar, yorumlar, paylaşımlar. Twitter’da da benzer bir durum var. Diyelim aklına çok parlak bir aforizma geldi, “rakı içen kadın” diye başlıyor. Normalde bunu üç beş kişi duyabilecekken, bir anda retweetlerle binlerce kişiye ulaşıyor. Bu kadar görünebilmeyi hayatın kendi koşulları içerisinde tesis etmek pek mümkün değil. Sosyal medya sosyal ödül dozunu ciddi şekilde artıyor.
Evet bir ödül duygusu oluşuyor, ama bunun niteliği ne? İnsanlar beğendikleri, paylaştıkları içeriklerin sahipleriyle ne kadar ilişkiye geçiyorlar? Onu ne kadar tanıyorlar? Etkileşimin yoğun olduğu kadar belleğin zayıf olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Uyaran çok olduğu için, gösterinin sürekli güncellenmesi gerekiyor. Bunun yanında el sürekli yükselmeli. Mesela bir fotoğrafınız 50 kere beğenildi. Artık çıta buradan belirleniyor. Sonra paylaştığınız bir fotoğrafa 40 beğeni gelince, bu, hazzı engelliyor.
İnsanların gerçek yaşamdaki benlikleri ile sosyal medyada inşa ettikleri benlik arasında doğalında bir açı oluşuyor diyebilir miyiz?
Benlik her zaman inşa edilir. Kimlik ve rol de öyle. Mesela şu an burada siz gazeteci kimliğinizle varsınız ve bu konuşmayı belli roller üzerinden gerçekleştiriyoruz. Ancak biz arkadaş olsaydık ve ses kayıt cihazı olmasaydı, muhakkak, farklı bir şekilde konuşurduk. Bu nedenle bahsettiğiniz fark kaçınılmaz gözüküyor bana. Sosyal medyanın kendi doğası itibariyle niceliksel bir etkileşim var. Benlik hep inşa edilecek, orası ayrı ama. Bu niceliksel etkileşimde benlik yok, sayılar var. Birtakım rakamların ve bu rakamların getirdiği uyaranların peşinde olma durumu var. Bu da kişinin kendisini yeniden inşa etmesini sağlayan değil, bozan bir unsur.
Aynalanmak, insanın çok temel bir ihtiyacıdır. Şimdi ben burada size bir şey anlatmaya çalışıyorum. Anlamadığınızda, “şöyle mi” diye soruyorsunuz, anladığınızda kafanızı sallıyorsunuz, ben de “anlattığımın karşıdaki zihinde bir karşılığı var” diye düşünüyorum. Bu çok temel bir ihtiyaç. Ancak sosyal medyadaki bu niceliksel etkileşim bu aynalanma ihtiyacını karşılamıyor, orada aynalanmıyoruz. Sadece bir ödül sistemi tetikleniyor. Sosyal medyada insanların birbirleriyle gerçekten konuşabildiği, birbirleriyle gerçek paylaşımlar yapabildiği durumlar da olabilir tabi, bahsettiğimiz şeyler bunun dışında.
Aslında internet bağımlılığı dediğimiz şey paylaşım yapanlardan ziyade takip edenlerle ilgili. Gününün çoğunu internette geçiren insanlar, bu sürenin çok küçük bir bölümünde paylaşım yaparken, diğer büyük bölümde takip ediyor, paylaşımları izliyor.
İnternet bağımlılığının tek nedeni sosyal ödüller mi?
Psikoloji alanında hiçbir şeyin tek bir nedeni yoktur. “Nedeni bu” dediğimizde muhtemel indirgiyoruzdur. İnternet ve teknoloji bağımlılığını çok çeşitli açılardan inceleyen çalışmalar var. Mesela benim ilgilendiğim bir alan bağlanma kuramı ve bu kuramla internet bağımlılığın yakın bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Bu minvalde veriler de var elimizde. İnsanlar interneti yalnızlaşmak için kullanabiliyor örneğin. Eşiyle, ailesiyle vakit geçirmek yerine ekrana gömülmeyi tercih ediyor. Burada da birileriyle etkileşime girmek zorunda değil, sanal çiftlikte süt sağar, offline oyun oynar, takıntılı bir şekilde bir konuda bir şeyler izler, okur. Bunun tam tersi şekilde, yakınlarıyla sürekli yakın olmak isteyen insanlar da teması hiç koparmamak için internete bağlanabilir. Sürekli maillerini kontrol eder, sosyal medya hesaplarındaki bildirimleri takip eder. Bu iki örnekte de insanlar hayatlarını ihmal edebilir. Yemek hazırlayamaz, sağlıksız beslenir, işlerini aksatır. Bağlanma kuramı açısından bu şekilde açıklanabilir.
İnternet ve teknoloji bağımlılığında oyunların da ciddi bir payı var sanırım.
İnternet ve teknoloji bağımlılığı Uzakdoğu’da ciddi bir sorun. Çin’de, Tayvan’da gençler bilgisayar karşısında hareketsizlikten ölüyorlar. Orada bir halk sağlığı problemi olarak ele alınıyor bu konu. Buradaki temel sorunun benlik algısında yattığı düşünülüyor. Psikolojide bir kendilik imgesi diye bir kavram var, bir de ideal kendilik denen bir kavram var. İkincisi, “nasıl olmak icap eder, nasıl olsam kendimden memnun olurdum” gibi sorularla ilgili. Bu ikisi arasındaki makas ne kadar açıksa, o kadar sıkıntılı bir yaşam ortaya çıkıyor. Bu noktada karakter bazlı bilgisayar oyunları öne çıkıyor Uzakdoğu’da. Bir karakter seçip ona level atlatma üzerine kurgulanan bu oyunlar, kendi hayatında gurur duyabileceği hiçbir şey olmayan gençleri, oyun içerisinde saygın bir yere getirebiliyor. Ödül sistemi hayatın içinde çalışmadığı için, bunun çalıştığı oyun ortamı gençler için bağımlılık yapıcı oluyor.
İnternet, içerisinde yüzdüğümüz bir siber deniz aslında. Hayatımızın birçok noktasından bağlandığımız böyle bir olguya karşı zararsız kullanım ile bağımlılığı nasıl birbirinden ayıracağız?
İnternetin hayatlarımıza dayattığı bir şey var dediğiniz gibi. Konvansiyonel bağımlılıklarla davranışsal bağımlılıklar arasındaki önemli bir fark bu. Yani alkolik bir insana bundan sonra alkol alınmayacak diyebilirsiniz ve alkol alınmayınca bu bağımlılık yönetilebilir. Ama bunu internette nasıl yapacağız? Davranışsal bağımlılıklarla mutlak bir sınırlandırma mümkün değil. İlk önce risk oluşturan şey ne onu saptamak lazım. Bunun üzerinden bazı önlemler alınabilir. Mesela oyun veya sosyal medya hesaplarının kapatılması, bazı sitelerden kaçınılması önerilebilir. Bundan sonra zaman yönetimi devreye girer. Bir yandan da “sosyal medya kişi tarafından neden bu kadar çok kullanılıyor, bunun iyileştirmeye çalıştığı şey ne” gibi sorular cevaplandırılmaya çalışılmalı. İnternet artık hayatımızın her alanında. Bürokratik işlerden, bankacılığa kadar. Yakın zamanda teknoloji kullanamayanlar, okur-yazar olmayanlar gibi değerlendirilecek. Tarihte insanın gerçekleştirdiği her atılım başına birtakım işler açmıştır. Örneğin şizofreninin, dil devriminin yan ürünü olduğuna dair ciddi tartışmalar var. Çözülen her sorun yeni sorunlar getiriyor. Bunlar da bir şekilde çözülüyor. Özetle internet sadece dertten ibaret değil. Partizan bir tutum geliştirmeden olanaklarına ve sorunlarına aklı selim bir yerden yaklaşmak gerekiyor.