Eğitim sisteminde yapılan değişiklikler nedeniyle milyonlarca öğrencinin nitelikli eğitim alamadığını belirten Eğitim Sen Genel Başkanı Kurul, öğrencilerin ciddi seviyede kaygı artışı yaşadığını söyledi
Salgın sürecinde okulların kapalı kaldığı bir buçuk yıl boyunca, uzaktan eğitimin niteliğinin son derece düşük olmasıyla birlikte, ortaokul ve lise öğrencilerinin uzaktan eğitime katılımı oldukça sınırlı kaldı. “Milyonlarca öğrenci nitelikli eğitim alamadı” diyen Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, sistemin “yap boza” dönmesi ve sömürü odaklı olmasının gençler ve öğrenciler üzerinde kaygı artışına neden olduğunu ifade etti. Kurul, telafi eğitimlerinin yapılması gerektiğini ancak yeterli öğretmen istihdam edilmeden ve hijyeni sağlayan personel bile alınmadan 6 Eylül’de hızlıca okulların açıldığını kaydetti.
MEB kaygıyı artırıyor
JINNEWS’ten Öznur Değer’e eğitim alanında yaşanan gelişmeleri değerlendiren Kurul, okullarda sınıfların kalabalıklığına dikkat dikkat çekerek, öğrencilerin salgın programı ile eğitim görmesi gerektiğini ancak bunun sağlanmadığını dile getirdi. Yaptıkları bir araştırmaya göre salgın dönemi sonrasında okula başlayan öğrencilerde çok ciddi düzeyde kaygı artışı olduğunu söyleyerek, “Etraflarındaki İnsanlar pandemide yaşamlarını yitirdi, bir kısmı hastanelerde çok uzun süreli zamanlar geçirdi, bir kısmı evdeki anne ve babalarına virüs bulaştırma tehlikesinin yarattığı baskı ile karşı karşıya kaldı. MEB’in bu kaygıyı gidermek yerine sınavlarla kaygıyı arttırma gibi bir çabasının olduğunu gözlemliyoruz. Son derece otoriter ve yukarıdan verilen kararlarla bu süreç yürütülüyor” dedi.
‘Tarikatların talebine uyuldu’
Aralık ayında toplanan Milli Eğitim Şurası’nda, okul öncesi eğitimde din, ahlak ve değerler eğitiminin zorunlu olarak programa girmesine ilişkin tavsiye kararı alınmıştı. İktidarın bu kararı, tabanından gelen kimi cemaat ve tarikatların isteğiyle hayata geçirmek istediğine dikkat çeken Kurul, “Çocukların pedagojik anlamda somut işlemler basamağında soyut konuları kavrayabilmeleri ve bu konuda sağlıklı bir kişilik geliştirmesi için bu derslere yanıt vermesi çok güçtür” diyerek, çocukların dini eğitime tabi tutulmasının bilimsel anlamda ciddi sorunlara yol açacağını söyledi. Kurul, 12 Eylül’den bu yana eğitimin dinselleştirildiğini belirterek, “20 yıla yaklaşan siyasal iktidarın eğitim alanındaki dinselleştirme politikalarının ‘Bu kadar da olmaz’ dediğimiz bir noktaya evrildiğini görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığıyla, Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün çabasıyla çeşitli kampanyalar yürütülmeye çalışılıyor. Zorunlu din derslerini kaldırılması için itirazlarımızı dile getireceğiz” dedi.
Anayasa’ya aykırı
Tartışmalara neden olan Öğretmenlik Meslek Kanunu’na ilişkin ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın, öğretmen ücretlerinde enflasyonun üstünde bir iyileştirme yapmak yerine Öğretmenlik Meslek Kanunu tasarısını gündeme getirdiğini belirten Kurul, “Geçinemediği koşullarda maaşlarında bir artış yapmak yerine onları bölüp, parçalayarak, onların taleplerini iletmek üzere ortaya çıkan bir süreç olduğunu görüyoruz. Öğretmenlik meslek kanunu bir öğretmenin kariyer basamaklarına indirgenemez. Toplam 13 maddesi var ama üç, dört maddesi doğrudan Anayasaya aykırılık içeriyor. O yüzden Anayasa Mahkemesi’nin bu kanunu iptal edeceğini tahmin ediyoruz” dedi. Kurul ayrıca, atanmayı bekleyen 700 bin öğretmenin olduğuna da dikkat çekti.
‘Anadilimle varım’
Kurul, son olarak, seçmeli derslere yönelik ayrımcı yaklaşımın, doruk noktaya ulaştığını kaydederek, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’de yaşayan bütün diller açısından anadilde eğitim çalışmalarına başlaması gerekir. Bu dillerde kaç öğretmenin olduğuna, kaç öğretmenin yetiştirilmek istendiğine dair de MEB’in bir çalışması yok. Hatta istenilen seçmeli derslerin seçiminde çeşitli caydırıcı mekanizmalarla ‘Ne gereği var, öğretmen yok, derslik yok’ gibi bahanelerle bu derslerin seçtirilmemesi konusunda bir çaba var. Bu bağlamda eğitim hakkının bir parçası olan anadilini öğrenme, anadilinde kendini yetiştirme ve geliştirme, anadilinde kültürü geliştirmek son derece önemli. Anadilimle varım, dilim varsa duygu üretebilir, zihinsel çaba içerisinde olabilirim. Anadilim var o olduğu sürece ben varım, ben var olduğum sürece de anadilim var” diye konuştu.
Çocuk emeği sömürüsü
İktidarın meslek eğitim merkezlerini büyütmek ve geliştirmek istediğini, bunun, meslek lisesi öğrencilerinin önemli bir kısmının mesleki eğitim merkezlerine kaydırılmasıyla sonuçlandığını ifade eden Kurul, “Artık vergi mükellefi, işverenin çalıştırdığı çocuk işçilerinin asgari ücretin belli bir oranına karşılık gelen kısmının vergi yükümlüsü ödeyecek. İşverene, çocuk emeği sömürüsüne yol açacak bir imkan daha açılmış oldu” dedi.
Eğitimde cinsiyet eşitliği
Eğitimde önemli bir diğer sorun olan cinsiyet eşitliğine de değinen Kurul, İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin ardından kız çocuklarının ve kadın öğretmenlerin, kamu emekçilerinin savunmasız bırakıldığına dikkat çekerek, “Eğitim sistemi içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği konularına gündem çıkarmak çok önemli ama Milli Eğitim Bakanlığı bu konuyu tamamen gündeminden çıkarmış gibi gözüküyor. Kız çocuklarının ve kadınların bedeni üzerinde büyük bir ifadeye sahip olan geleneksel olarak da beslenen erkek öğrencilerin de bambaşka bir eşitlik temelinde yetiştirilmesinde büyük ihtiyaç var. Bu ihtiyaca dair Milli Eğitim Bakanlığı hiçbir şey yapmış gözükmüyor” diye belirtti.