Savaşların yarattığı yıkımlar bir kez daha savaş karşıtlığını gündeme getirdi. Savaşlarda ekosistem üzerinde yaratılan yıkım ise gündemimizde yer tutmazken, ancak savaş sonrası raporların konusu olabilmektedir
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Ukrayna’da süren savaşın arka planında emperyalist paylaşım savaşı yatmaktadır. Emperyalist kapitalist sistem hem insanı hem de doğal varlıkları sömürüye tabi tutmak için sermaye ihracı ile halkları borçlandırıp ülke coğrafyalarında etkinliğini kurarken, aynı zamanda silah sanayisini beslemek adına halklar arasında düşmanlık tohumları atarak savaşlar tezgahlar. Ya da etkinlik alanını genişletmek için ülkelere direkt olarak savaşlar açar veya Ukrayna’da yaşandığı gibi bir diğer emperyalistle üstü örtük paylaşım savaşı yürütürler.
Yaşam yıkıma uğratılmakta
Ukrayna’da bir yanda ABD, AB ve İngiltere, diğer yanda Rusya bölgede hakimiyet savaşı yürütmektedir. Bu hakimiyet savaşında Ukraynalılar yaşamlarından olurken savaşın sonuçları ile büyük bir yoksulluğa itilmektedirler. Öte yandan savaşta kullanılan bombalar, silahlar, kimyasallarla doğal yaşam büyük bir yıkıma uğrarken, insanların yaşam alanları, ekim alanları, sular zehirlenir ve diğer tüm canlılar en az insan kadar bu savaşlardan etkilenerek adeta soykırıma uğrar.
Ekosistem yok sayılmaktadır
Savaşlarda ekosistemin durumu gözetilmez. Saldıranlar halkları esir almak veya farklı bir emperyalistin etkinliğini kırıp bölgeyi kendine bağlamak için saldırırken, yarattığı yıkımla ilgilenmediği gibi bu yok oluşu planlı bir şekilde uygular. Amacı savaş sonrası bölgede sermaye kesimlerine büyük bir sömürü üzerinden birikim alanı yaratmaktır. Yenik duruma düşen ise çekilirken ormanları, ekim alanlarını ve kentleri yakıp yıkar. Yaşanan bu süreçlerde insan üzerinden birçok ülkede savaş karşıtlığı geliştirilmeye ve savaşı önlemeye çalışan halkların algısında ise maalesef ekosistemin gördüğü zararlar mücadelenin merkezinde gerekli ilgiyi görmez.
Ekosistem bir döngüdür
Dünyada ortaya çıkan ekolojik sorunların yüzde 34’ü savaş ve silah harcamalarından kaynaklanmakta olduğunu öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Savaşlar sadece bölgedeki ülkelere, savaşın yaşandığı alana etki etmez. Çünkü doğa bir döngü içindedir. Bu döngünün herhangi bir evresine verilecek zarar diğer evreleri de etkilediği bilinmektedir. 1991 Körfez Savaşı’nda Kuveyt’te petrol kuyularında yakılan 600 milyon ton petrolü tüketerek havada is, gazlar ve tehlikeli kimyasallardan oluşan bir battaniye oluşmuştu. Bu durum kara ve deniz ekosistemlerine büyük zararlar vermiş ve çıkan dumanlar bölgede güneşten gelen ışınları engelleyerek havadaki ısı 10C düşmüştü. Petrol dumanı içindeki CO2 nedeniyle ortaya çıkan ısınma ise sonrasında asit yağmurlarına yol açtı.
Körfez Savaşı ve yıkım
Dünyada 2 milyara yakın insan temiz içme suyuna erişememektedir. Savaşlarda kullanılan makinelerin ve savaş araçlarının atıkları olan petrol türevleri, yeraltı sularına ulaşarak kirletir. 1 litre mineral yağ veya benzin 1 milyon litre içme suyunu kullanılamaz hale getirir. Yağ parçacıkları toprak ile bitkilere, suya, insan ve hayvanlara ulaşır. Kumlu 10 cm3 toprağın arınması için yaklaşık 400 lt su gerekir. 1991 Körfez Savaşı’nda koylar petrolle tıkandı. Mezopotamya’da 15 bin km2 sulak alan yok oldu. On binlerce kuş öldü, birçoğu petrolün kalıcı etkilerine maruz kaldı. Yüz binden fazla perde ayaklı ve göçmen kuşun beslenme alanı zarar gördü. Karideslerin yüzde 99’u yok oldu.
Vietnam zehirlendi
Savaş sonrası Irak’ta tarımsal faaliyetlere geçilebilmesi için 2007’ye kadar 11 milyar dolar harcanması gerektiği açıklanmıştı. Vietnam’da 2.2 milyar hektar orman ve tarım arazisi bombalama, mekanik temizleme, napalmlar ile çoraklaştırıldı. Vietkong güçlerinin çekildiği 1.5 milyon hektar (Güney Vietnam’ın yüzde 10’u) orman ve ekili alanları yok etmek için ABD tarafından 72 milyon litre herbisit (tarım zehri) kullanıldı. Kullanılan herbisit olan “agent orange” içindeki dioksin şu anda bile bitkiler, yiyecekler, yaban hayat, insan sütü ve yağ dokusunda görülmektedir. Bu müthiş ekolojik yıkımın etkileri henüz tam anlamıyla giderilmiş değildir.
Bosna’da uranyum mermileri
1991’de Körfez Savaşı’nda bir ülkenin bütün bir nüfusunu yok edebilecek “mükemmel bir silah” gündeme gelmişti. Kapitalizmin nükleer santrallerden çıkan ve bertaraf etme yolunu bulamadığı atıklardan elde edilen ‘seyreltilmiş uranyum mermileri’ üretildi. Öldürme gücü yüksek olan bu mermiler hava ile temasta alev alıp yanarken, hedefi vurduğunda parçalayıp radyoaktif toza dönüşmektedir. Seyreltilmiş uranyumun yarı ömrü 4.5 milyar yıldır. 25 Mart 2003 tarihli UNEP raporunda; Bosna-Hersek’te 1994-1995 yıllarında kullanılmış olan seyreltilmiş uranyumlu silahlar, içme sularını zehirlemiş ve bugün bile havada toz partikülleri şeklinde radyoaktif kirlilik görülmektedir.
Sular, denizler ve nehirler
Su kirliliği veya kirlenmesi, istenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğinin ölçülebilecek oranda bozulmasını sağlayacak miktar ve yoğunlukta suya karışması olayıdır. Körfez Savaşı’nda denize akıtılan 11 milyon varil petrol Basra Körfezi’ni “ölü deniz” haline getirmiş, Balkanlar’daki savaşta kullanılan seyreltilmiş uranyum yeraltı sularına sızmış, akarsuları kirletmiş, bombardıman sırasında vurulan sanayi tesisinden yayılan civa Tuna Nehri’ne karışmıştı. Yaşamın düşmanı olan savaşları yine yaşamın düşmanı olan emperyalist kapitalist sistem yaratmaktadır. Savaşlarda savaş baronları palazlanırken halklar ve doğal yaşam üzerinde ise büyük bir kırım yaşanmaktadır.