Erol Katırcıoğlu
Tohumları çok önceleri atılmış iki kutuplu dünya olgusu Rusya-Ukrayna savaşıyla yeniden gündeme geldi. Bu iki kutuplu dünya tarihi nasıl yaşandı derseniz cevabı çok olumlu değil. Birçok savaşlar, birçok uluslararası gerginlikler, silahlanma yarışları, uzay yarışları velhasıl insanlığın yarattığı büyük değerlerin çoğunun insanların yararına olmayan alanlarda harcanıp gitmesiyle yaşandı. Tabi kimse bu iki kutuplu dünyayı yaratmak için özel bir çaba çıkarmadı. Ama az sayıda oyuncunun olduğu ilişkilerde, her iki kutup da birbirinin yaratılmasının da nedeni olur. Çünkü böyle bir dünyada herhangi bir kutup, aralarındaki yarışı kazanabilmek için bir karar vereceğinde diğerinin de nasıl tepki göstereceğini düşünerek adım atar. Yani böyle bir dünyada kararlar birbirine bağımlıdır.
İnsanlığın sahip olduğu zihniyet dünyasının, örneğin “dayanışma” olmayıp “çıkarlar” üzerinden oluşmuş olması böyle bir dünyada bir denge oluşmuş olsa bile bu dengenin çok kırılgan olmasıyla sonuçlanır. Bu nedenle de genel durum bu iki kutup arasında sakin ve barışçı bir denge yerine istikrarsız ve çatışma potansiyeli yüksek kırılgan bir denge oluşur. Tabii böyle bir kırılgan dengenin de en ufak bir meselede dengesizliğe dönüşmesi kaçınılmazdır.
Şu andaki uluslararası ilişkilerin temel özelliği son yıllarda yaşanan birçok değişikliğe rağmen hala iki kutuplu olmaya devam ediyor olması. Sovyetler Birliği’nin Varşova Paktı’nı dengelemek üzere kurulmuş NATO’nun, Varşova Paktı tarihe karışmış olduğu halde varlığına devam etmesi, hatta bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin parçaları olan sonraları bağımsızlık kazanmış ülkelerine doğru genişleme politikası uygulaması yeni bir çatışmanın da tetikleyicisi oldu.
Bunlar önemli olgular ve aslında başka bir çerçevede neden HDP gibi bir partinin 3. Yol adını verdiği siyasetini de açıklar. Gerçekten de iki kutuplu dünyanın çatışmaya eğilimli yapısı iç siyasette de belirleyici hatlar çizebilir. İç siyasette Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasındaki ilişkilerin de çatışmacı niteliği gözden kaçabilecek bir özellikte değil. Yani açıktır ki iç siyasette tercihleri ve benimsedikleri değerleri bakımından ayrı niteliklere sahip olan bu ittifakların aralarındaki ilişkiler de çatışmacıdır.
Oysa bu ülkenin de dünyanın da bir üçüncü yola ihtiyacı var. Bu iki kutuplu çatışmacı dünyanın bugüne dek ortaya koyduğu gerçek, toplumların refah düzeyinin daha düşük gerçekleşmesi olduğu kadar barış ve özgürlük bakımından daha eksik kalmalarıdır. O nedenle de “Üçüncü Yol” aslında insanlara çatışma içinde değil barış içinde yaşamayı öneren bir yol. Hem bir ülkede ve hem de dünyada.
Bu bakımdan baktığımızda uluslararası ilişkilerin bu üçüncü yol mantığı ile yeniden dizayn edilmeye ihtiyacı var. Bir başka ifadeyle iki kutuplu bir dünyada Birleşmiş Milletler’in rolünün yeniden tanımlanması gerekir. Bu iki kutuplu dünyanın ülkeleri arasında çıkan uyumsuzlukların çatışmaya yol açmadan çözümlenebilmesi konusunda BM’nin pek de başarılı olamadığı uzun bir zamandan beri gözlemlenen bir olgu. Nitekim BM’nin Rusya-Ukrayna sorununda yaşadığı çaresizlik bu durumu bir kez daha doğrulamış oldu.
O zaman hep birlikte şunu söyleyebiliriz. Yaşadığımız ülkenin kutuplaşmış dünyasından sıyrılamadan ülkemizde barış, özgürlük ve demokrasi yaratmamız mümkün değildir. Aynı şekilde içinde bulunduğumuz dünyada ülkeler arasında kutuplaşmış ilişkilerden kurtulmadan dünyada da barış, özgürlük ve demokrasinin yeşermesi pek mümkün değildir.