Halkların Demokratik Partisi Sözcüsü Ebru Günay: NATO ve Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır. Halklar ve dünya barışı yeniden büyük bir tehdit altına girdi. Askeri yöntemlerle yürütülen yayılmacı politikalar dünya barışını tehdit etmektedir, kabul edilemez. Sorunların askeri yöntemlerle, hegemonya savaşlarıyla çözülemeyeceğini dile getiriyoruz. Bu savaşın halklara ölüm yıkım getirmenin ötesinde bir şey getirmediğini hepimiz biliyoruz
Rusya ve Batı ülkelerinin Ukrayna üzerinden tırmandırdıkları gerilim politikası Rus birliklerinin kara harekâtıyla savaşa dönüştü. Büyük Rus şovenizmini hortlatan Rusya ile elini ateşe sokmadan Ukrayna’yı silahlandırıp savaşa süren NATO güçlerinin arasında sıkışıp kalan binlerce insan canını kurtarmak için göç etmeye çalışırken, korkunç görüntüler geldi.
Haber ajansları, Ukrayna’nın 6 büyük şehrinde askeri alanlara hava saldırılarının yapıldığını duyururken, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky sıkıyönetim ilan ederek eli silah tutan gençlere orduya katılım çağrısı yaptı. Putin, yapılanın savaş ve işgal değil “özel askeri operasyon” olduğunu söylese de bölgeden gelen haberler sivillerin de katledildiğini gösterdi. Savaşın halklar için ağır bedeller getireceği ilk günden görüldü.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündemi değerlendirdi.
HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Halkın kendi geleceklerini tayin hakkı halklara bırakılmalıdır” diyerek müzakere ve diyalog çağrısında bulundu. Günay “Ateşkesin sağlanması, acil önlemler alınması ve harekete geçilmesi çağrısı yapıyoruz. BM’ye, Ukrayna’da yaşanan gelişmelerde barışın hakim olması için devreye girmesini barış ve diyalogla sorunların çözülmesi için üzerlerine düşenleri yapmaya çağırıyoruz” dedi.
Rusya’nın Donbass’a harekatının hegemonya savaşının yansıması olduğunu kaydeden Günay, “Bu sabah korkulan son gerçekleşmeye başladı. Halklar ve dünya barışı yeniden büyük bir tehdit altına girdi. Ukrayna’da yaşanan gelişmeler, NATO ve Rusya arasındaki hegemonya savaşıdır. Bu savaşın halklara ölüm yıkım getirmenin ötesinde bir şey getirmediğini hepimiz biliyoruz. Rusya ve NATO arasındaki hegemonya savaşının Afganistan ve Libya’da yarattığı etkiler ortada halklar hala burada yaşanan savaşların bedelini ödemeye devam ediyor. Yeni bir yıkım süreci de maalesef Ukrayna açısından başladı. Bizler buradan bir kez daha buradan sorunların askeri yöntemlerle, hegemonya savaşlarıyla çözülemeyeceğini dile getiriyoruz” dedi.
Parti olarak müzakere, barışçıl yöntemlerin, diplomatik yöntemlerin kullanılması gerektiğini sürekli vurguladıklarını ifade eden Günay, “Burada da yapılması gereken bir an önce müzakere, diplomatik yöntemlerle, diyalog ve barışçıl yöntemlerle sorunların çözülmesi. Küresel barış adına NATO ve Rusya’nın askeri yayılmacılığı sorunların çözümünde asla çözüm değildir aksine sorunları daha da derinleştirmeden sorunları daha da çözümsüz bırakan bir yöntemdir. Daha da önemlisi askeri yöntemlerle yürütülen yayılmacı politikalar dünya barışını tehdit etmektedir, kabul edilemez. Buradan bir kez daha uluslararası güçler ve BM’ye, Ukrayna’da yaşanan gelişmelerde barışın hakim olması için devreye girmesini barış ve diyalogla sorunların çözülmesi için üzerlerine düşenleri yapmaya çağırıyoruz” şeklinde konuştu.
‘Halkın kendi geleceklerini tayin hakkı halklara bırakılmalıdır’
Bağımsızlık isteyen bölgelere dair de Günay şunları söyledi: “BM, AGİT gibi uluslararası güçler devreye girerek, o bölgede yaşayan halka sorulmalıdır. Çünkü esas alınması gereken halkların iradesidir. Halkın kendi geleceklerini tayin hakkı halklara bırakılmalıdır. Halkın iradesine saygı duyacak bir çözüm perspektifi gerçekleştirilmelidir. Dolayısıyla buradan bir kez daha özellikle BM’nin Ukrayna’da devam eden ve bu sabah çatışmalı sürecin başlamasına neden olan gelişmeler karşısında ateşkesin sağlanması, acil önlemler alınması ve harekete geçilmesi çağrısı yapıyoruz” diye belirtti.
‘AKP iktidarı bütün siyasetini savaş üzerine kuran bir iktidar’
AKP yönetimine de çağrıda bulunan Günay, şunları söyledi:
“AKP iktidarı bütün siyasetini savaş üzerine kuran bir iktidar. Özellikle dış politikada savaşları kışkırtarak, pozisyon alan bir iktidar. Bizler bir kez daha savaşın toplumlar için yarattığı yıkımı, yurtsuzlaşmayı ve ölümü hatırlatarak; savaştan yana değil halkların iradesinden, barıştan yana tavrını koyarak, barışçıl bir rol oynaması gerektiğini iktidara hatırlatıyoruz. Sonuçta iktidarın savaş politikalarının Türkiye’yi getirdiği durum da ortada. Hem içteki hem de dışa yönelik yürüttüğü savaş politikaları maalesef Türkiye’yi hem büyük bir siyasi hem de büyük bir ekonomik krizin içine çekmiştir. Yeni bir savaş süreci Türkiye’deki sorunları daha da derinleştirecektir ve çözemeyecektir. Zaten Ukrayna’daki gelişmelerin dünya ekonomisi ve piyasalarına yansıması herkes tarafından biliyor. Bunun Türkiye’ye de yansımaları olacaktır. Türkiye’deki ekonomik kriz de düşünüldüğünde, Türkiye’nin bir an önce barışçıl siyasetten tavrını koyarak ülkenin geleceğini, halkların geleceğini düşünen bir yerden siyasetini kurmalı. İktidar barıştan yana tavır almalıdır parti olarak bunları hep söyledik söylemeye devam edeceğiz. Bizler barış esaslı politika yürüten ve kuruluşları esas itibariyle müzakere, diyaloğu esas alan bir partiyiz.
Bizler barış esaslı politika yürüten ve kuruluşları esas itibariyle müzakere ve diyalogu esas alan bir partiyiz. Her koşulda bunu iktidara hatırlattık, bundan sonra da hatırlatmaya ve daha kapsamlı tartışmaya ihtiyaç olacaktır. Zamanı geldikçe bunları yeniden hatırlatıp tartışmaya ve bu kriz aşıldıktan sonra daha kapsamlı tartışmaya ve konuşmaya ihtiyaç olacaktır.
İktidarın savaş politikaları ve ülkeyi yönetememe sonucu yaşanan ekonomik kriz, her geçen gün daha da derinleşiyor, halkımız açlık, yoksulluk ve sefaletle yüz yüze bırakılıyor ve bununla mücadele etmeye devam ediyor. Yurttaşların ekonomik gidişata dair somut tepkiler vermesi TÜİK ve Merkez Bankası verilerine de yansımaya başladı. Alım gücü temel ihtiyaçlara yönelik tüketim eğilimi her geçen gün azalmakta mali durum geriliyor ve harcama yapma eğilimi azalıyor. Bu bile ekonomik durumun içerisinde olduğu durumu açık bir şekilde gösteriyor. Ekonomik çöküş ortamında AKP Genel Başkanı ‘Külfet ortak şekilde çekilmeli’ diye açıklama yapıyor. Bakın Türkiye halkları yıllardır, AKP’nin yarattığı külfeti tek başına ödemeye devam ediyor. Külfet ödeme sırası AKP iktidarındadır ve halkımız elbette bu külfetin faturasını iktidara fatura edecektir.”
Yandaşa giden kaynaklar
Halklar yoksullaşırken yandaşlara ayrılan kaynaklara işarete den Günay şunları söyledi:
“Bugün halkımız için gelecek hayalleri kurmak, geleceğe umutla bakmak her geçen gün zorlaşıyor, çünkü yoksulluk derinleşiyor. AKP iktidarının yaptığı her açıklama ise bir aldatmaca, kandırmaca. Her açıklamaları akıllara ziyan Türkiye toplumunun aşıyla, yoksulluğu ile dalga geçen açıklamalar yapılıyor. Elektrik ile ilgili 210 Kw indirimli tarife uyguladıklarını açıkladılar ama bu tarifede indirim yok esasında. Bu limitte bile en az yüzde 50 zam var. Türkiye halkları zamlardan indirim istemiyor, zamların tümüyle geri çekilmesini ve belirli seviyelerdeki tüketim limitinin ücretsiz hale getirilmesini istiyor. Bunlar haklı ve meşru talepleri bunlar bizim de taleplerimizdir, bunları sonuna kadar destekliyoruz. İktidar ne yapıyor. İktidarın tek derdi yandaş firmaları ve kendisini korumaktır. Sadece yandaşlara ayrılan kaynaklar durdurulsa, iktidarın israfları durdurulsa, savaş politikalarından vazgeçilse, halka elektrik ücretsiz verilebilecek. İktidarın derdi halk olmadığı için halkı kandırmaya çalışan zamları devam ettiren bir politika ile ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Ağır ekonomik kriz yoksullaştırmaya devam ediyor ama iktidar hala savaş politikalarında ısrar ediyor. Türkiye’nin bütün kaynakları neredeyse savaşa gidiyor. Savaşın Türkiye toplumu açısından yıkım felaket ve geleceksizlik olduğunu belirterek; savaştan çekilmesini istiyoruz. Sağa sola tehditler savurmaktansa, hegemonik savaşlarda tutum almaktansa yanı başınızdaki yoksulluk görerek Türkiye halklarının sorunlarını çözmeye çalışmanız bu ülkenin geleceği için atacağınız en hayırlı adımlardır.”
‘Savaş politikaları doğrudan İmralı tecrit politikalarıyla ilişkili’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a tecridin sürdüğüne dikkat çeken Günay şunları kaydetti: “Tabii ki savaş politikaları doğrudan İmralı tecrit politikalarıyla ilişkili. Çünkü Sayın Öcalan Türkiye’deki barışçıl politikalarındaki etkisi ve rolü tüm Türkiye tarafından bilinen, tartışmasız bir konudur. İmralı tecridi sisteminde ısrar demek; savaşta ısrar anlamına geliyor. İktidar İmralı Adası’na tecrit konusundaki ısrar savaştan yana ısrar demektir. İktidar bu konudaki tavrını savaştan yana bir kez daha ortaya koymuştur. Önceki gün Sayın Öcalan’ın avukatları, Asrın Hukuk bürosu avukatları, 2021 İmralı Tespit Raporu’nu açıkladı. Rapor çok kapsamlı, detaylı ve herkesin bunu okumasını öneriyoruz. İmralı raporu Türkiye’nin hukuk ve demokrasi raporudur.
Türkiye’de hukuksuzluğun ve demokrasinin olmadığının, temel hak ve özgürlüklerin nasıl kısıtlandığını gösteriyor. Sadece rapordaki birkaç veriyi açıklamak istiyoruz. İmralı adasıyla en son haber alınan zamanı 25 Mart 2021 birkaç dakikalık telefon görüşmesi o bile yapılırken hukuk sisteminin ayaklar altına alındığı, hukukun çiğnendiği bir yöntemdi. 2021 yılı boyunca ailesi tarafından 71 kez görüşme talebinde bulunmuş ve 71 görüşme başvurusu da reddedilmiş. Avukatlar 202 görüşme talebinde bulunmuş ve bu 202 başvuru da maalesef reddedilmiş. Son bir yılın özeti yeni uygulamalar, yasak ve cezalar üretilerek son 10 yılın en ağır tecrit koşulları son bir yıl içinde yaşanmış ve yaşanmaya devam ediyor.
Bir kez daha Anayasa’nın, AİHS’in ve tüm hukuksal normların yok sayılması ile tecrit ve savaş politikalarında ısrar etmiş olduğunu iktidar göstermiş oldu. Bizler buradan hatırlatmak isteriz ki Sayın Öcalan Kürt meselesinde demokratik, anayasal ve barışçıl bir çözümden yana olduğunu her defasında, tüm kısıtlı imkanlara rağmen çekinmeden deklare etti. 23 yıl boyunca çözüm karşıtı güçlere karşı barış ve yaşatma siyasetini inşa ederek tarihsel rolünü oynamıştır. Öcalan’ın öngördüğü onurlu barış tüm çözüm karşıtı güçlere rağmen Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacak; Ortadoğu’nun daha da yaşanabilir hale getirecek niteliktedir. Yarın geç olmadan bir an önce sayın Öcalan doğrudan temaslar sağlanarak; Sayın Öcalan’ın görüşlerini kamuoyuna yansıması ve tecrit politikalarından vazgeçilmesi, Türkiye’nin geleceği demokrasisi ve Ortadoğu barışı açısından olmazsa olmazlardan biridir.”
Kadın Mücadelesi:
“İktidarın savaş ve tecrit politikalarındaki ısrar ve saldırı politikalarına rağmen bizler her alanda halkımızla omuz omuza mücadele ettik ve mücadele etmeye de devam edeceğiz. İktidarın sömürü çarkına karşı mücadele eden işçinin emekçinin yoksulun yanında olmaya onlarla alanlarda mücadele etmeye devam edeceğiz. Kadına yönelik her türlü şiddetin, cinayetlerinin engellenmesi ve ayrımcılığın sona ermesi için ‘Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı’ diyerek alanlarda kadın mücadelemizi yükseltmeye devam ediyoruz. Çözümsüzlüğü bir yöntem olarak uygulayan iktidarın demokrasi ve halk düşmanlığını engellemek için barışın sesini yükseltiyoruz. Bundan asla vazgeçmeyeceğiz.”
Kongreler:
“Kendi bekası için partimizi tehdit edenlere karşı varlık gerekçesi olarak görmeye; bütün baskı zor politikalarına karşı demokratik siyasette ısrar etmeye devam ediyoruz. Bu ısrarımız doğrudan alanda, sahada, sokaklarda devam ediyor. Bunu görmek için 13 Şubat’ta yaptığımız İzmir il kongremize, 20 Şubat’ta Mersin il kongremize, Aydın Nazilli kongremizden Van İpekyolu kongremize baktığımızda HDP’nin direniş ve mücadele fotoğrafını tüm Türkiye görüyor. AKP ve MHP’nin tüm tehditlerine yargı sopasına karşı haklarımız ile birlikte omuz omuza mücadele ederek, geri adım atmadan umutla ve cesaretle yürüyoruz ve mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu umudun ve cesaretin en güzel örnekleri, son dönemlerde örgütlülüğümüzü güçlendirerek, büyüttüğümüz kongrelerimizdi. Önümüzdeki hafta Antalya ve Osmaniye il kongrelerimizi, Antep ve Hatay il kongrelerimizi, Muş Varto’dan Manisa Turgutlu’ya birçok ilçe kongrelerimizi gerçekleştirerek bu remi daha da büyüteceğiz.”
Üçüncü yol:
“Halklarımız her alanda partisine sahip çıkmaya, mücadeleyle, cesaret ve umutla sürdürme kararlılığını elbette sürdürüyor. Bizim esas aldığımız gösterge de budur. Bizim dayandığımız güç de halkımızın bu kararlılığı umudu ve cesaretidir. Türkiye halkları HDP’nin umut ve cesaret olduğunu her defasında yeniden tescil ediyor. HDP’nin ülkenin geleceğini inşa edecek anahtar olduğuna toplumun her katmanı artık daha fazla farkında. Artık daha inanarak, HDP’yi savunuyor. Bunun için ‘Şimdi HDP zamanı’ diyelim, gelin ‘Şimdi özgürlük zamanı’ diyelim, ‘Eşitlik, barış ve adalet zamanı’ diyelim. Buradan halkımıza, barıştan, eşitlik ve özgürlükten yana olan bütün güçlere çağrımızdır; Kuvvetlerin tek adamda, yürütmede birleştirildiği, yargının taraflı ve bağımlı olduğu, hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukukunun uygulandığı, halkın vergileri ile oluşan devlet kaynaklarının rant ve yolsuzluk için kullanıldığı, devletin partileştiği, kadın erkek eşitliğinin bulunmadığı bir ülkede tek gerçekçi yol, 3’üncü yoldur. 3’üncü yol inşacısı ve öncüsü olduğumuz demokrasi ittifakının büyütme zeminidir.”
HDP bu ülkedeki 100 yıllık sorunların çözüm adresidir. 100 yıl önce bölge halklarını görmeden masa başında cetvellerle sınar çizen güçler halkın direnişiyle boşa çıkan anlaşmalardan yeni planlar yapıyorlar, hegemonya savaşları yeniden kızışıyor, bizler uluslararası krizler karşısında uluslararası dayanışma ağları güçlendirmek güçlü enternasyonalist bağlar için çalışacağız. Dünyanın her yerindeki toplumsal ve siyasal, demokratik direniş hareketleriyle savaş planlarına karşı barış gücünü ve sesini yükseltmeye devam edeceğiz. Küresel güçlerin hegemonya savaşlarına karşı tek egemenin halkların iradesi olduğunu söylemeye devam edeceğiz.”
ANKARA