Jonathan Watts*
Ramón Bedoya, toprak savunucusu olan babasını öldürenin, tarım işletmeleri ve uyuşturucu tacirleri ile işbirliği içerisinde olan ve FARC gerillalarının terk ettiği alanlara yerleşen yerel paramiliterler olduğunu söylüyor. Kurşun geçirmez bir 4×4 batı Kolombiya’nın kırsallarında iki silahlı korumayla hızlanarak gidiyor, hoparlörlerden yüksek sesle reggaeton müziği çalıyor, muz ağaçlarının arasından yol alan aracın içinde kısa bir süre önce yakınını kaybetmiş 18 yaşındaki bir campesino (köylü) oturuyor.
Bize Netflix yapımı Narcos dizisinin neden çöp olduğunu anlatıyor: “Katilleri yüceleştiriyor. Uyuşturucu tacirleri ve paramiliterleri… Babamı öldüren insanlar bu türden insanlar.” Genç erkek, yaşının verdiğinin ötesinde bir olgunlukla konuşuyor, bu da belki de palm yağı plantasyonu karşıtlarının lideri babasının tarım işletmesi ve uyuşturucu tacirleriyle ilişkili bir çete tarafından yedi ay önce infaz edilmesinden kaynaklanıyor.
Babası Hernán Bedoya, atını Chocó’daki Pedeguita y Mancilla’daki veterinere götürmek üzere sürmeye başladığı 5 Aralık tarihinde 15 kez vurularak öldürüldü. Silahlı iki kişi motosikletleriyle gelip infazı gerçekleştirdiğinde gün ortasıydı, ancak hiçbir tanık konuşmaya cesaret edemedi. Hernán Bedoya’nın ölümü, Kolombiya hükümeti ve FARC gerillaları arasında 2016 yılında imzalanan ‘barış anlaşması’ sonrası yaşanan toprak hakları aktivistleri, yaşam savunucuları, insan hakları kampanyacıları, gazeteciler ve avukatlara yönelik cinayetlerinden bir tanesi.
Anlaşmayı izleyen iki yılda, paramiliter gruplar bir dönem FARC’ın bulunduğu topraklardaki ‘iktidar boşluğunu’ kapatmak için hızla buralara geldi. Bu da Kolombiya’da geçtiğimiz sene hayatını kaybeden toprak savunucularının sayısının 32’ye çıkmasına neden oldu. Kolombiya şu an yaşam savunucuları için dünyadaki en tehlikeli üçüncü ülke. Bu çeteler, cinayetlerin en çok yaşandığı Chocó’da büyük maden şirketlerinin toprak haklarını ihlal etmesine ve çevreyi katletmesine destek veriyor, onlar için çalışıyor. Aile çiftliğine yapılan bir yolculuk babasının neden hedef alındığını ve şimdi kendisinin neden korumaya ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
Zırhlı aracın dışındaki patika oldukça savunmasız. Muz plantasyonunun yanında yer alıyor, çamur halindeki bir hendeğe yerleştirilen uzun bir tahtanın üzerinden geçilerek gidiliyor ve çalılarla kaplı bir alanı geçip küçük bir çite ulaştığınızda karşınıza şu yazı çıkıyor: “Yaşamın ve bölgenin savunulması için biyolojik çeşitlilik alanı, Mi Tierra (Benim Toprağım). Yerli ekosistemler ile hakların ve gıdanın koruma, muhafaza ve iyileştirme alanı.”
Bir dizi uluslararası destekçinin logosu ise yazının aşağısında yer alıyor: Christian Aid, Caritas Canada, InspirAction, Mundubat, Agencia Vasca. Ramón şöyle diyor: “Bence yerel iş adamları dışarıdan desteğimiz olduğunu gösterdiğimiz için bizden nefret ediyor.” Babası ve o, geçimlik gıda temin etmek amacıyla ürün yetiştirmek için bölgenin yarısını tarıma açmış, ancak geri kalanı orman olarak duruyor. Aynı zamanda roble, romula leon ve coracol gibi ender rastlanan yerli bitkilerin tohumlarını toplayıp ekmişler. Bu, çiftliğin çevresindeki Afrika palmiyesi ile muz plantasyonlarına dayanan monokültüre kıyasla oldukça zengin bir çeşitlilik. “Bu son direniş hattı” diyor Ramon ve ekliyor: “Buna devam etmek istiyorum. Babam beni doğaya bakmam için yetiştirdi. Bu ağaçları beraber ektik.” Ramón, babasını öldüren kişilerin kendisini öldürmeye çalışacağından endişe duyuyor. İki koruma federal hükümetin koruma programı tarafından atandı, ancak tehditler hala var.
Erkek kardeşi ve annesiyle beraber muhtemel bir saldırı olacağı yönünde uyarı alarak bir gece evi terk etmişler. Aile, Hernán’ın büyükannesinin toprağı satın aldığı yılın 1992 olduğunu söylüyor, ancak dört yıl sonra paramiliterler tarafından sürülmüşler. Arsa, Cultivos Recife isimli bir palm yağı ve meyve şirketi sahibi iş insanı Juan Guillermo Gonzáles Moreno tarafından devralınmış. Aile 2003 yılında geri dönmüş ancak 2008’de tekrar gitmek zorunda bırakılmış. Bir kez daha döndüklerinde sene 2013’müş. Hernan, ölümünden bir yıl önce palm yağı şirketlerinin bin hektar büyüklüğünde bir bölgede ekime başlayacağı uyarısında bulunmuş.
Bu, gerçekleşmesi taktirde bir düzineden fazla campesinonun toprağından edileceği anlamına geliyor. Ramon, babasının cinayetinden, bölgedeki toprakları Gaitanista (Kolombiya Birleşik Öz Savunma Kuvvetleri) adlı paramiliterlerle işletmelere temin eden bir siyasetçinin sorumlu olduğuna inanıyor. Maden şirketleri yaklaştıkça direnenler daha da hedef haline geliyor. Hernán’ın ölümünden yalnız on gün önce AngloGold Ashanti adlı maden projesine karşı yürütülen mücadelenin lideri Mario Castaño, Urabá’da yer alan Larga Tumaradó da öldürüldü. Cinayetin arkasında AGC olduğu iddia ediliyor.
Polisin bu ölümün önüne geçmek için hiçbir şey yapmadığı belirtiliyor. Yolsuz olmayanlar paramiliterlere karşı koymakta zayıf kalırken, federal hükümet kurşun geçirmez yelek, cep telefonu ve nadiren koruma vermekle yetiniyor. Yine de Ramon’un gözü pek. Hukuk okumayı, hak savunucusu olmayı, ormanı yeni baştan kurarak babasının hayalini gerçekleştirmeyi ve ağaçlar ile ineklerin olduğu “devasa bir çiftlik” kurmayı arzuluyor. Bu mücadelede en kilit ögenin dış dünyadan (STK’ler, BM ve tüketiciler) alınacak destek ve anlayış olduğunu söylüyor: “İnsanların hayatına ve çevreye ne kadar zarar verdiğini bilseler daha az palm yağı kullanırlar. Şirketler toprağımız alıyor ve karşılığında hiçbir şey vermiyor.” Ramon’un başarma şansı düşük gözüküyor, ancak arabaya dönüp plantasyonları geçerken bana şu sözlerle sesleniyor: “Onun başlattığını sonuçlandırmak istiyorum. Biz campesinolar kazanabiliriz. Bizden çok var ve haklarımız için savaşmaya hazırız. Burası bizim toprağımız ve onu teslim etmeyeceğiz.”
The Guardian gazetesinin “Tehdit Altındaki Doğa Savunucuları” başlıklı yazı dizisinden Tolga Er tarafından çevrilmiştir.