Kürtçe hutbe ve vaaz verdikleri için yargılanan DİAYDER üyelerinden 3 kişi hakkında tahliye kararı çıkrı. 6 kişinin tutukluluk halinin de devamına karar verildi. Savcının mütalaasının geri çevrilmesi istendi
İstanbul’da faaliyet yürüten Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) Başkanı Ekrem Baran ile 8 kişinin tutuklu olduğu, 23 imamın yargılandığı davanın görülen ilk duruşmanın ikinci oturumuna 21 Şubat 2022 Pazartesi devam edildi.
Çağlayan’da bulanan İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuklu yargılanan DİAYDER Başkanı Ekrem Baran ile 8 kişi bulundukları Silivri Cezaevi’nde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşmaya tutuksuz DİAYDER üyelerinin yanı sıra aileleri ile Halkların Demokratik Partisi (HDP Milletvekili Hüda Kaya, Züleyha Gülüm, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İl Örgütü Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatları ile birçok kişi katıldı.
İddia makamı, sunduğu mütalaasında tutuklu bulunan 9 kişinden 8 kişinin tutukluluk hallerinin devamını, Enver Karabey hakkında ise ev hapsi şartıyla serbest bırakılmasını talep etti.
İddia makamının mütalaasına karşı söz alan DİAYDER Başkanı Ekrem Baran, söz konusu suçlamaların dernek faaliyetleri olduğunu ifade etti. Yargılananların savunmalarıyla bunun ortaya çıktığını dile getiren Baran, “Siyasi çekişmeye alet edilmememiz lazım. Hak ve hukuk ne ise o şekilde karar vermemiz lazım. 8 aydır buradayız. Bunun da göz önünde bulundurulması lazım” diye konuştu.
İddia makamının hakkında adli kontrol talebiyle tahliye edilmesini istediği Enver Karabey, ağır hasta olduğunu dile getirdi. Karabey, “Ev hapsi ile değil, normal şekilde tahliyemi talep ediyorum” dedi.
Söz alan mele Hanifi Tunç ise, DİAYDER’e üye olmadığını ve HDP’nin resmi üyesi olduğunu ifade etti. Mağdur edildiğini söyleyen Tunç, tahliye talebinde bulundu. Söz alan Mele Mehmet İnan ise, suçlamaların yersiz olduğunu söyledi. Söz alan Mele Mehmet Emin Aslan, 8 aydır tutuklu olduğunu söyleyerek, “Mağdur edildik. Tahliyemi talep ediyorum” dedi. Mele Nezir Erdemci de ağır hasta olduğunu, bunun göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etti. Erdemci, “Birçok ağır hastalığım var. Günde onlarca ilaç kullanıyorum. Tahliyemi istiyorum” diye konuştu. Daha sonra söz alan Mele Sefa Mehmetoğlu ise, “Yargılama başından beri haksız ve hukuksuz bir şekilde yürüyor. Suçsuz olarak yargılanıyor olmamıza rağmen hala tutuklu halimizin devamı isteniyor. Ayrıca bu yargılama ile ailemiz de cezalandırılıyor” ifadelerini kullandı.
Suçlama konusu yapılan “mele” ve “seyda” kavramları
Söz alan avukat Yunus Aldanmaz, suçlama konusu yapılan “mele” ve “seyda” kavramlarının tarihsel arka planında yer alan anlamına değindi. Selahattin Eyübi’nin Şafilik mezhebini kabul etmesi ardından Kürtlerin Şafi mezhebine olan bağlılığının daha da artığını ifade eden Aldanmaz, medreselerin Kürt kültüründeki önemine değindi. Her türlü saldırıya rağmen medrese kültürünün bu güne ulaştığını ve bu medreselerde dini hizmetin yanı sıra eğitim veren kişilere Seyda denildiğini belirten Aldanmaz, “İşte Seydalarımız bu medreseleri yaşayan ve eğitim veren kişilerdir. Kürt kültürüne büyük katkıları olmuştur. Aynı şekilde Türk kültürüne de katkıları da olmuştur. Yine birçok Osmanlı padişahı da bu medreselerde eğitim görmüştür” şeklinde konuştu.
Medreselere ve bünyesinde eğitim verenlere karşı bir düşmanlığın olduğunu ifade eden Aldanmaz, “Atatürk, Sivas ve Erzurum Kongresi’ne giderken mele ve seydaları çağırmıştır. Aynı şekilde Kürt açılımı olarak bilinen açılımda hükümet mele, mola açılımı da yapmıştır. Bu süreçte onlardan faydalanmıştır. DİAYDER bu dönemde kurulmuştur. Ayrıca 2011’de Yeni Şafak gazetesi haberlerinde mele ve seydaların ‘toplumsal barıştaki rollerine’ işaret ediyordu. İmamların barış getirdiğini yazıyordu. Buna dair haberi burada dilekçemizde ibraz ediyoruz. Ayrıca anadilde hutbe verilmişse, bu yerinde bir karardır. Diyanet’inde aynısını yapması gerekiyor” diye belirtti.
Aldanmaz, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Şahsım adına diğer diller ve diğer dillere dair tabela veya ilanlar asla sorun olmamalıdır, bir ihtiyaçtır karşılanmalıdır, bu örnek göçmenlerden yana duyduğumuz bir rahatsızlık değil, Kürtlerin kurucu unsur olmasına rağmen bir göçmenlik hukuku hak sahibi olamamazı, varlığının kabul edilememesi sorunudur. İşte DİAYDER varlık nedeni de budur. Yani bir mahrumiyet ve mağduriyetin sonucu. Nedir bu sonuç, biraz açalım; Dava özelimizde derneğe ait mescitler sorgulanmaktadır. Bu mescitleri kim kurdu, bu mescitler neden DİAYDER’in idaresindedir, yardımlar vs gibi bir sürü konu sorgulanmaktadır. Şafi mezhebine mensup insanlar kendi çarelerini aramış ve gene köydeki haliyle kendi mescitlerini kurarak, bodrum katlarında, adeta bir yeraltı inancı yaşarcasına derme çatma yerlerde ibadet etmek zorunda kalmışlardır. Peki, bu hocalar kim olacaktır? Diyanet bırakın hoca vermeyi, o mekânı ibadethane olarak bile kabul etmemektedir. Varlığını bilmekte ama görmezden gelmektedir.”
“Çözüm Süreci”nde dernek üyelerinden devletin yardım istediğini anımsatan Aldanmaz, “Fakat devlet ihtiyacı varken yere göğe sığdıramadığı bu melleleri, işi rast gitmeyince veya ihtiyacı bitince tıpkı Diyanetin şafi mezhebine yaklaşımı gibi, görmediği, gördüğünde ise ya kendi mezhebine dönüştürüp ya da yok sayması pragmatizmi sonucu yok saymaya başlamıştır. Hatta o kadar yok saymıştır ki, ‘bunlar bir ölü bile yıkayamayacak yetersizlikte insanlar olup, İBB tarafından belediyeye sızdırılan teröristlerdir’ diyebilmiştir. Zaten İBB’nin çok umurunda değillerdir ki, ‘terörist iseler alın yargılayın’ tavrı sergilemiştir. Sanki Şafi Kürtler ateştir de, eli değenin eli yanar gibi, herkes bir tuhaf ve anlamsız davranışlar sergilemektedir” ifadelerini kullandı.
Aldanmaz, mahkemeye, “Bir örgütün talimatı ile kurulsaydı AKP’li olduğu bariz bir imamı kendi mescidinde uzunca süre imam yapar mıydı? Sorarım sizlere, DİAYDER bir örgütün talimatı ile kurulsaydı, yardım kartlarını Giresunlu, Bayburtlu ailelere dağıtır mıydı? Ya da oğlu asker de olan Nazlı Sevim’e veya oğlu itirafçı olup devlet adına çağrılar yapan Maruf Şişman’a verir miydi o kartları? Sorarım sizlere DİAYDER terörist bir kurum olsaydı, üyeleri; medrese eğitimi almış, 90 yaş üzeri çoğu yaşlı ve sağlık sorunları olan ve derneğe üyelik öyküleri Şafiilik inancından kaynaklanan kişiler mi olurdu?” şeklinde sorular sordu.
Mescidin imamı AKP’li
DİAYDER’e ait olduğu iddia edilen Güvercin Tepe Hz. Ömer Mescidi’nin imamının AKP’li olduğunu dile getiren Aldanmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Elbette her derneğin bir tavrı, âlim bu insanlarında bir fikri ve yaklaşımı, siyasi tercihi olabilir. AKP ‘li olanı da vardır, CHP ‘lisi de, HDP’lisi de. Bunlar bir derneğin değil, kişilerin tercihine kalmış bir konudur. Örneğin Sefa cumhuriyetçi bir İslamcıyım demekte, Mehmet İnan AK partili bir sürü devlet yetkilisi ile görüşüp tebrikler, plaketler almakta, Güvercintepe’deki mescidin imamı AK partili biri olabilmektedir. Bu ülkede Şafilerin ekseriyetle Kürt oluşu bu derneğin konusu veya sorunu değil, sosyolojinin konusu ve sorunudur.”
‘DAİŞ’in yaptığı katliamlara ‘sözde’ katliam denilmiş’
DİAYDER iddianamesi hazırlanmasının ardından yaptıkları basın açıklaması nedeniyle haklarında soruşturma açıldığı bilgisini paylaşan Av. Fırat Epözdemir, “İddianamenin 12 ve 24’üncü sayfalarında yer yüzünün en barbar ve katliamcı DAİŞ’in yaptığı katliamlara ‘sözde’ katliam denilmiş. Mütalaaya gelince; tutukluk koşullarında bir değişme yok ise yani şüphe artmamışsa tutukluk hallerinin devamını istemek kabul edilemez” dedi. Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ) kamu kuruluşlarıyla ilişki halinde olmasının normal olduğunu, DİAYDER üyelerinin İBB’de gassal olarak çalışmasının suç olmadığını belirten Epözdemir, “Ayrıca ‘Değer Aileleri’ suçlaması var. İBB tarafından DİAYDER’e verilen ve derneğin dağıttığı kartlarından 10-15 kart söz edilen ailelere verilmiş. Peki diğer kartlar nereye gitti?” diye sordu.
Av. Epözdemir, verilen bu kartları alan 3 ailenin tespit edildiğini bunlardan Nazlı Sevim adlı bir kadına da verildiğini, bu kadının gözaltına alındığını ve hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğine dikkat çekti. Epözdemir, “Diyelim ki Mehmet İnan parayı örgüte aktardı. Peki nasıl, hangi yolla aktardı? Buna dair bir tespit var mı? Yok” dedi. İddianamenin Diyarbakır KCK Davası’na da işaret ettiğini dile getiren Epözdemir, bu davadaki iddiaları paylaştı. Epözdemir, “Bu davada bir maaşın verilmesi yazılıyor. Buradaki iddiaya uyuyor mu? Mehmet İnan’ın 700 TL verdiği iddia ediliyor. Aldığı maaş ne kadar?” diye sordu.
Listesyi istedi
Ekrem Baran’ın 600 kişilik listeyi İBB’ye verdiğini ifade ettiğini paylaşan Epözdemir, bu listeden daha önce yardım yapıldığı için 300 kişinin listeden çıkarıldığını belirtti. Epözedmir, söz konusu kişilere dair listenin mahkeme tarafından müzakere yazılarak, getirilmesini istedi. Ayrıca Epözdemir, DİAYDER’in yardım ettiği kişilerin tanık olarak çağrılmasını istedi. DİAYDER’in KCK ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla mescit açtığının iddia edildiğini aktaran Epözdemir, söz konusu iddianın gerçeği yansıtmadığını söyledi. Epözdemir, mescitlerin ne zaman kurulduğunun tespit edilmesini istedi. Örgüte para gönderildiğinin iddia edildiğini ayrıca DİAYDER’in imamların İBB’de çalışmasına aracılık ettiğine dair iddiaların çöktüğünü işaret eden Epözdemir, bu yüzden tahliye kararı verilmesi gerektiğini söyledi.
Müvekkillerine yönelik tüm iddiaların çöktüğünü söyleyen avukat Pınar Bayram da, şuç şüphesinin artmak yerine azaldığını ifade etti. Bayram, bu nedenle müvekkillerinin tahliye edilmesini istedi. Daha sonra söz alan avukat Banu Güveren Aslan, müvekkillerinin tutuklu olarak yargılanmasına dair gerekçelerin olmadığını kaydetti. Aslan, müvekkili hakkında iki hutbe ve iki programa katılmanın suç istinadı olarak önüne konulduğunu belirtti. DİAYDER’in hiçbir faaliyetinin suç olmadığını ve şiddet içermediğini belirten Aslan, “Suçlamaya konu bir iddia da DİAYDER’in ‘Barış Süreci’ne destek vermesi olarak iddianamede duruyor” dedi. Aslan, iddianamenin mahkemeye sunulmadan önce “merkez medyaya” servis edildiğini ve müvekkillerinin “terörist” olarak yaftalandığını, fotoğraflarının paylaşıldığını belirterek, bu içeriklerin kaldırılması yönünde karar verilmesi gerektiğini ifade etti.
Kürtçe hutbe
“Bir ayağımız uzay çağındayken, yeni gezegenler keşfedilirken müvekkillerimiz Kürtçe hutbe okumaktan yargılanıyor” diyerek sözlerini sürdüren Aslan, müvekkilinin vaaz verirken sarf ettiği sözleri mahkeme salonunda okuyarak, neyin suç olduğunu sordu. Aslan, “Yasada cami dışında bir yerde namaz kılmak yasaktır denilmiyor. Ayrıca anayasada Kürtçe hutbenin okunmasının da suç olduğu yazılmıyor” diye belirtti. Müvekkili Mehmet Emin Aslan’ın STÊRK TV’de yayınlanan bir programda uyuşturucu zararlı olduğuna dair ve Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin ifadeler kullandığını aktaran Aslan, bunların suç olmadığına dikkat çekti. Aslan, müvekkili Aslan yanı sarı diğer tutukluların tahliye edilmesini istedi.
Söz alan avukat Emrah Baran, müvekkilinin Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nin bir ZOOM paneline katılıp “ölüye saygı” başlığı altında yaptığı konuşmanın suçlama konusu yapıldığını paylaştı. AYM’nin ve AİHM’in düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamına dair kararlarına işaret eden Baran, müvekkilinin ağır hasta olduğunu, buna dair hastane raporlarını sunacaklarının belirterek, tahliye edilmesini istedi. Daha sonra söz alan avukat Hüseyin Boğatekin, müvekkili Nezir Erdemci’nin tutuklu bulunduğu 8 aylık süreçte yüzlerce kere hastaneye gittiğini, buna dair yüzlerce kayıt olduğuna dair tutanakları mahkemeye ibraz edeceğini söyledi. Boğatekin, müvekkiline dair suçlamaların yersiz olduğunu belirterek, tahliye edilmesini istedi.
‘Madem delil bulanamadı yargılama neden yapılıyor?’
Söz alan avukat Ayşe Acinikli, soruşturmanın 14 yıl önce başladığına değindi. İddianamede yer alan iddiaların 14 yıldır yaşandığını ve buna kimsenin müdahale etmediğini ifade eden Acinikil, “Bu dernek 14 yıldır neden kapatılmadı. Bu insanlar alenen suç işliyor. Ancak bir Allah’ın kulu çıkıp ‘siz suç işliyorsunuz’ demiyor. Ama bir gece ansızın çıkıp gözaltı yapılıyor” deyip tepki gösterdi.
İddianamede iddia makamının, “Şu tespite dair delil bulunmadı” şeklinde defalarca ifadeler kullandığını paylaşan Acinikli, “Madem delil bulanamadı yargılama neden yapılıyor? Müvekkil birinden 190 TL’ye peynir satın alınmış. Bu peyniri aldığı için örgüt üyeliğine dair suçlama yapılıyor” diye belirtti. Acinikli, DİAYDER iddianamesinde KCK Diyarbakır Davası’ndan söz edildiğini paylaşarak, “Dava ellerinde kaldı. 10 yıldır daha ifadeler alınmadı” ifadelerini kullandı. Acinikli’nin savunması ardından salonda bulunan izleyiciler alkış çaldı. Mahkeme başkanı Akın Gürlek, “Alkış çalmayın sizi dışarı çıkarırım” diye tehdit etti. Bunun yanı sıra Gürlek, savunma yapan avukat Acinikli’ye de “Avukat hanım şov yapacaksınız gidin dışarıda yapın” diye hakarette bulundu.
Daha sonra söz alan avukat Ferdi Yamar, hiçbir delil olmamasına rağmen müvekkillerinin, “terörist” olarak gösterilmeye çalışıldığını kaydetti. Dinlenme kararı olmadan müvekkillerinin dinlediğini ve hukuka aykırı delil toplandığını ifade eden Yamar, “Müvekkil Hafit Tunç DİAYDER üyesi dahi değildir. DİAYDER’den tanıdığı kimselerin olması nedeniyle dosyaya anlaşılmayan bir şekilde dosyaya konulmuştur” dedi. Tunç’un Cemil Tunç adında oğlunun yaşamını yitirdiğini, mahkemede oğluna dair kendisine soru sorulduğunu ve bunun hukuka aykırı olduğunu belirten Yamar, “HDP faaliyetleri ilegallize ediliyor. Yapılan bir basın açıklamasını tapeye koyarak sanki suçmuş gibi gösterilmeye çalışıldı. Ayrıca müvekkilin telefon rehberi dosyaya konulmuş. Bunun etik olmadığını herkes biliyor” diye belirtti.
‘Savcının mütalaası geri çevrilsin’
HDP’nin salgın nedeniyle Kardeş Aile Kampanyası başlattığını, bunun örnek teşkil edecek bir davranış olduğunu belirten Av. Yamar, müvekkilinin kampanyaya ilişkin aradığı ailelerle yaptığı görüşmelerin iddianameye suç olarak konulduğunu söyledi. Yamar, ayrıca HDP’nin bu kampanyasının da suç olarak gösterildiğini aktardı. Yamar, müvekkili hakkında toplanacak herhangi bir “delil”lin olmadığını, yıllardır aynı yerde yaşadığını belirterek, “Savcının mütalaası geri çevrilerek yeni mütalaa istenmesini talep ediyorum” diye kaydetti.
Yamar’ın savunması ardından mahkeme, ara kararını açıklamak üzere duruşmaya ara verdi. Verilen kararının ardından kararını açıklayan mahkeme, oy birliği ile karar alındığını söyledi. Mahkeme, ayrıca gizli tanıkların dinlenmesine dair karar oluşturdu. Mahkemeye ayrıca, 3 kişinin ev hapsini de kaldırdı. Tutuksuz yargılanan melelerin imza atma zorunluluğu uygulamasının da kaldıran mahkeme, tutuklu bulunan Sefa Mehmetoğlu, Nezir Demirci ve Enver Karabey hakkında ise tahliye kararı verdi.
Mahkeme, ara kararının ardından duruşmayı erteledi. Bir sonraki duruşma 18 Mart’ta görülecek.
İSTANBUL