Zeynel Kete
Rıza toplumu süreklerinde kutsal yerler mülk değildir, Hakkın görünür olduğu mekanlardır. Bu mekanların kutsallığı toplumsallığı inşa etmeleriyle ilişkilidir.
Alevi inancında kutsal mekanlar insanlaşma ve toplumsallaşma alanlarıdır, iktidarcı anlayışlara bu mekanlarda yer olmaz. Yerleşim bölgeleri, ziyaretler, dergâhlar; insanların toplandıkları, tarihin ve kültürün görünür olduğu, geçmişin anda yaşandığı, fikirlerin, inancın canlandığı, akışkanlık kazandığı, doğa ve toplum ile ikrar bağının güçlendiği, sorunların meydan kurularak ahlâkî ve politik bir akılla çözüme kavuştuğu yerlerdir. Bu bakımdan kültür ve insanlar coğrafyanın özelliklerini taşırlar.
Birlik ve beraberlik ruhuyla, el ele vererek arsızdan, nursuzdan uzak, ruhsal ve zihinsel olarak ikrarlaşmanın sağlandığı, toplumsal karşıtı davranışların komün gücü ile engellendiği ve birçok toplumsal fonksiyon bu kutsal mekânlarda çeşitli erkanlarla (ritüellerle) devam ettirilir. Bu özelliklerinden dolayı kutsal mekanlar iktidarın yeniden üretildiği yerler değil, tam tersi komün gücünün yeniden görünür olduğu yerlerdir. Bu toplumsal hakikatten dolayı rıza toplumuna ait mekânlar bu mekanlarda hizmet yürüten canlar tarihin her döneminde iktidarlar tarafından baskı altına alınmıştır.
Kutsal mekana girmek aynı zamanda iç huzuru yaşayıp üryanlaşmak ve öze dönmektir. Dişil- evrenin insan eliyle biçimlendirilmiş hali olan mabetler toplumsal hakikatin üretim merkezleridir. İçine girenleri kutsamakta, buradan dışarıya çıkan her can yeniden üryanlaşarak, yeniden doğusun “arındırıcılığına” kavuşmaktadır. Ziyaretlerde kozmik düzen toplumsallıkla, toplumsallık da bireyde temsilini bulur.
Genelde Aleviliğin özelde Rêya Hakk (Hak Yol) Kürt Aleviliğini kuramsal ve anlamsal olarak tanımlamak gerekirse kutsal mekanlar yeteri bilgiyi verir. Alevilik inancındaki “Heq/Hakk” kavramı özünde toplumun kimliğini ifade eder. Toplumun kimliği kutsal mekanlarda sürekli yenilenir. Geçmiş ve gelecek bu mekanlarda “an”da birleşiyor.
Nahak zihniyet rıza toplumu süreklerinin mukaddes mekanlarını, mezar taşlarını, ziyaretlerini yok ederler. Yok edilen, saldırılan bir toplumun kökleridir. Toplum zamansız ve mekânsız bırakılırsa çok rahatlıkla kültürel soykırım eşiğine getirilir.
Cumhuriyet modernitesinin yeni toplumsal modeli olan “ulus devlet” modeli etnik ve inanç bakımından bir istisnayla karşı karşıyaydı. Dersim kültürü bu istisnalardan belirleyici olanıydı. Dersim halkının inancı etnik yapısından, dilinden ayrı düşünülemezdi. Dersim’deki inancın dili aynı zamanda anadiliydi. Birçok yönüyle tekçi anlayışın zihin kodlarına uymuyordu. Bundan dolayı Dersimli Tedip (Edeplendirme, hizaya getirme) edilmeliydi. Devletin sosyo-politik aklı her dönem Tedip (hizaya getirme) siyaseti konusunda ortaklaştılar. Dönemsel aktörler, söylemler değişse de senaryo aynıydı. Dersim’in Nazimiye ilçesi kaymakamının silahlı güçlerle Düzgün Bawa kutsal mekanına çıkıp devletin gücünü göstermesi bir zihnin günümüzdeki devamıdır.
Düzgün Bawa mekanı özellikle Kürt Alevilerin kutsal mekanıdır. Yüksek bir dağın zirvesinde mekanı vardır. Bu dağın zirvesine çıkan her Alevi canı bildiğine ikrar verir, yeniden doğuşunu gerçekleştirir. Özellikle Dersimliler için en kutsal ay olan Xizir (Hızır) günlerinde, en kutsal mekana gidip ellerinde silahlarla poz vermeleri ne anlama geliyor? Bir taraftan devletin temsilcileri Alevi kurumlarını gezip raporlar hazırlarken, Alevilikle ilgili yeni açılımlardan bahsedilirken, bir kutsal mekânda “devletin gücünü” göstermesi fevri bir hareket midir? Eğer bir üst aklın marifeti değilse ilgili mülki amir hakkında soruşturma düzenlenecek mi? Her şeyden önce bir mülki amirin yerel kültüre saygı göstermesi kamu idaresi açısından önemini bilmesi gerekmiyor mu? Hangi inançtan, dinden olursa olsun halkların kutsal mekanlarına saygı duymak bir insanlık erdemi değil midir? Yoksa Tehcir (Göçertme), Temsil (Asimile etme), Tenkil (cezalandırma) siyasetinin bir devamı mıdır?
En kutsal olanı baskı altına almak toplumsal hafızayı yok etmektir.
Bütün Alevî süreklerinin en üst düzeyde “Ya Düzgün Bawa” deyip yolda birliği sağlamaları kutsalı baskı altına almaya en büyük cevap olur.