Ali Sinemilli
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye getirilişinin üzerinden 23 yıl geçti. Komployu gerçekleştirenlerin neyi amaçladığı, hedeflerinin ne olduğu çokça değerlendirildi, değerlendirilmeye devam ediyor. Kuşkusuz, komplonun temel hedefi Öcalan’ın kurduğu örgütü dağıtmaktı. Esas amaç buydu ve bu çerçevede örgüte ciddi bir yönelimin olduğu tartışma götürmez. Son 23 yılda PKK’ye karşı Türkiye başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası hegemon güçlerin kapsamlı saldırıları oldu. Bu saldırılarla lideri esir alınan örgütün merkezini işlemez kılmak ve bu sayede Kürt halkına dönük her türlü tasarrufta bulunmak temel gayeydi. Yapılan plana göre örgütün merkezi dağıtılır ya da kontrol edilebilirse hem Türkiye-Kuzey Kürdistan’da hem de genel olarak bölgede var olan bu potansiyel işletilebilir, çıkar için kullanılabilirdi. Aradan geçen uzun yıllarda yer yer yumuşak, yer yer de sert politikalarla bu planın hayata geçirilmek istendiği aşikâr. Özellikle son altı yılda bu amaçla yoğun bir çatışma süreci yaşandı, ülke deyim yerindeyse kan revan günlerden geçti.
Peki neticede ne oldu? Uluslararası bir komplo ile PKK Liderini esir alanlar, PKK merkezini dağıtmak isteyenler amacına ulaştı mı? Gelinen aşamada mevcut durum ne? Açık ki, başta Türkiye olmak üzere Kürt halkına yönelik bu uğursuz plana girişenler -en hafif deyimle- bu iddialarını dillendiremez haldeler. Ne Kürt halkı ne de PKK düşünüldüğü gibi kırıldı veyahut tasfiye oldu. Aksine tam tersi yönünde gelişmeler oldu-olmaya devam ediyor.
Malum! Ülkenin medyası iktidarın görmek istemediğini görmeme konusunda oldukça maharetli. Hayatın gerçekleri her gün yüzümüze bir tokat gibi inmese, çizdikleri pembe rüyaya insanları inandırmaları dahi mümkün. Fakat gerçekler her zamanki gibi kendilerini göstermeyi biliyor.
İşte! Son birkaç gündür ajanslara peş peşe PKK’nin, KCK’nin yaptığı yıllık ‘olağan toplantı’ haberleri düşüyor. Evet! Tam olarak böyle açıklanıyor. ‘PKK ve KCK yıllık olağan toplantılarını yaptı, sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı’ deniliyor. Yani iktidardakilerin hemen her gün yaratmaya çalıştıkları bittiler-tükendiler havasına karşı böyle bir açıklama geliyor. Olağanüstü koşullardan, zor durumlardan da pek söz edilmiyor. Sadece mücadelenin boyutlanarak sürdüğü dile geliyor.
Gelelim iktidar cephesine. Türkiye’de bir süredir iktidarın meşruiyet kaybı yaşadığı, topluma kendisini anlatamadığı, anlatsa dahi inandırıcı olamadığı konuşuluyor. Elbette ki, bu durumun çeşitli nedenleri var ve bunları tek tek sıralamak mümkün fakat esas nedenin Kürt sorunundaki başarısız politikalar olduğuna şüphe yok. İktidar cenahı her ne kadar tersini söylemeye çalışsa da, toplum gidişatın nereye doğru olduğunun farkında. ‘Kürt yok, Kürdün hakkı yok’ söylemlerine evinde, mahallesinde oturan her yurttaş doğal olarak ‘Kürt var, hakları da var’ yanıtı veriyor. Çünkü hayatın gerçekleri bu yönde işliyor. Her gün sokağındaki, oturduğu binadaki Kürt ile karşılaşan ve başı sıkıştığında yardım isteyip destek alan bu yurttaş oluyor. Haliyle bu politika tutmuyor ve kendisiyle birlikte yeni bir tartışma başlatıyor: Kürdün halkları ve özgürlüğü tartışması. Kuşkusuz, bu da iktidarın argümanlarını temelden sarsıyor ve meşruiyetini sorgulayan bir rol oynuyor.
Dikkat edilirse, son dönemde iktidar sözcüleri her zamankinden daha fazla Kürtlerle bir sorunlarının olmadığını dile getirip adeta Erdoğan’ın 2002’deki sözüne sarılmış durumdalar: Düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur.
AKP-MHP iktidarını yürüten akıl çok iyi biliyor ki, ‘Kürt sorunu var’ demek yıllardır izledikleri siyasetin boşa düşmesi, peşi sıra kendilerinin boşa düşmesi ve iktidar yitimi anlamı taşıyor. Bundan dolayı ısrarlı bir biçimde ‘Kürt sorunu yoktur’ deyip toplumu da inandırmak istiyorlar. Tabi ki, bunun için de Kürdün ayakta-zinde görüntülerinin halka ulaşmaması için her türlü yolu deniyorlar. Bu yeri gelir PKK’nin yaptığı toplantıyı-eylemi vermemek olurken yeri gelir halkın kitlesel bir gösterisini görmemek olabilir. Bu konuda bir sınır yoktur. Yeter ki, izlenen siyaset zarar görmesin.
Elbette, bu girişimler belli sonuçlar doğurmakta-doğurabilir de fakat günümüzün de kendine has bazı gerçekleri söz konusu. Artık eskisi gibi ‘ben göstermem -halk da görmez’ dönemi kapanmıştır. İktidardakiler kadar karşıtlarının da bugünün dünyasında kendilerini ifade etme, hakikati gösterme imkanları oluşmuştur. Bu imkandır ki, bugün AKP-MHP iktidarını her geçen gün daha fazla sona yaklaştırırken başta Kürtler olmak üzere karşısındaki güçleri peyderpey büyütmektedir.