İmralı tecridi esasen özgürlüğe uyanan bir halkın iradesinin tecrit edilmesidir. Tarihsel bir sıçramaya dönmüş, değişim-dönüşüm yaratmış ve yaratmaya devam eden bir hakikatin tecrit edilmesidir
Zeynep Altınkaynak
Toplumların tarihinde büyük değişim-dönüşümlere gebe olmuş eşikler vardır. Bu eşikler öyle kendiliğinden ortaya çıkmaz, öncesi ve sonrasından beslenerek büyür ve şekil alır. Eşiklerin tarihsel sıçramalara dönüşebilmesi için, zamana ve mekana cevap olması gerekir. Nicesini sayabileceğimiz bu an’lar; erkek egemenlikli uygarlığın, toplumların hafızasını işgal eden tarih seyrinin aksine, toplumların hafızasında yer edinme kudretine nail olduğu, var olanda, kabul edilmeyende değişimler yaratabildiği oranda başarılı olabilmiştir. Aksi; hafızanın kadim anıları olmaktan öteye gidemeyen bir dizi tarihsel olaylar dizisi…
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla esir alınmasının üzerinden 24 yıl geçti. 24 yıldır İmralı hapishanesinde mutlak tecrit koşulları uygulanmakta. Esasen bu esaret ve tecridin yukarıda bahsettiğimiz tarihsel bir eşiğe müdahale etmek gibi; tarihin kirli yüzünce yüklendiği bir görevi vardı.
Komployla; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziksel varlığından öte yüklendiği ve üstlendiği tarihsel misyon hedeflendi. Kendi izdüşümünde “kurumuş ağaca yeniden can vermenin” imkansızlığından, kölelik sınırlarından özgürlük deryasına doğru akan bir halk hareketi yarattı. Varlık-yokluk ikileminde tutulan bir halk ve toplum gerçeğine, yine kendi deyimiyle “fikir-zikir ve eylem birliği içerisinde” hakikat yolculuğunun gücünü ve cesaretini duyumsattı. Ve bu başlangıçla; kendi çağına, erkek egemenliğine, kapitalist moderniteye büyük bir müdahalede bulundu. Salt müdahale etmekle kalmadı, alternatifini yarattı, alternatifi yaratmakla kalmadı, bu hakikatin bizzat örgütleyicisi ve eylemcisi oldu. Dolayısıyla 24. yılına girdiğimiz tutsaklığın ilk amacı bu kudreti, bu öncülüğü, bu fikri ve bu tarihsel eylemi tasfiye etmekti.
Çünkü bu tarihsel eylem salt bir döneme ya da bir olaya karşı başlatılan bir düşünce ya da halk hareketinden ibaret değildi. Bunu da barındırarak, 5 bin yıllık erkek egemenlikli sisteme karşı, kadın özgürlükçü bir dünyanın olabilirliğinin eylemiydi. Kapitalist moderniteye karşı sosyalizmin eylemiydi. Merkezi otoritelere karşı halkların iradesinin eylemiydi. Asimilasyona karşı kültürel ve ulusal değerlerin eylemiydi. Tüm yaşam alanlarının gasp ve talan edilmesine karşı doğanın eylemiydi. Hayata dair, özgürlüğe dair ne varsa onun fikirde ve pratikte yeniden inşasının eylemiydi. Dolayısıyla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın esir alınması ve mutlak tecrit koşullarında tutulmasının bu yeniden inşayı hedefleyen bir önemi de bulunmakta.
Fikir bir defa beyin silahından çıktı mı, sevildiği oranda, sahiplenildiği oranda, sürdürüldüğü oranda toplumsallaşır. Toplumsal problemlere cevap olduğu oranda benimsenir. Benimsendiği oranda tarihleşir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikrini, dilini ve eylemini toplumsal kılan bu gerçektir. Mutlak tecridin bir amacı ve hedefi de bu kitleselleşme, toplumsallaşma ve tarihselleşmeyi yok etmektir.
Bu yüzdendir, İmralı’da 24 yıldır düşman hukuku işletilmektedir. Siyasi tutsaklar için zaten olmayan, olsa da çok sınırlı işletilen yasalar, İmralı’da tamamen ortadan kalkmıştır. Zindan içerisinde zindan, tecrit içerisinde tecridin en somut, vücut bulmuş hali uygulanmaktadır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan kendisine uygulanan tecridi ifadelendirirken; “Aslında dış koşullar, devlet, cezaevi idaresi ve cezaevinin kendisi saraylara özgü bir donanımda olsa dahi, bana özgü tecride nasıl dayanıldığını açıklamaya yetmez” demekte, devamla bu tecridin fiilen anlamsızlaşmasını; iki gerekçeyle ifadelendirmektedir. Birincisi özgürlük arayışında birey-toplum dengesi ve Kürt toplumunun özgürlük ihtiyacının birey şahsında vuku bulmasının kerametidir. İkincisi ise hakikat arayışının vuku bulması ve yanılgılı-bireysel özgürlük anlayışının aşılmasıdır. Bu noktada Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın esaret koşullarında tutulmasının, bireysel değil, toplumsal bir hedefle gerçekleştiği bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
Bugün tüm uluslararası kuruluşların sessiz kaldığı, CPT’nin defalarca etkin bir şekilde devreye girmesi gerekirken üç maymunu oynadığı, uluslararası yasaların yok hükmünde sayıldığı İmralı tecridi esasen özgürlüğe uyanan bir halkın iradesinin tecrit edilmesidir. Tarihsel bir sıçramaya dönmüş, değişim-dönüşüm yaratmış ve yaratmaya devam eden bir hakikatin tecrit edilmesidir. Nitekim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan kendisine özgü tecride nasıl dayandığını açıklarken; “Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz!” der. Kendini milyonlarca çoğaltmanın şifresini, yolunu ve yöntemini, tecrit koşullarının fiilen nasıl anlamsızlaştığını tek bir cümlede özetler adeta.
Dünya sistemleri çöküş ve iflasın eşiğinde yaşarken, erkek egemenliği tırmanır, doğa ekolojik bir yıkımın pençesinde kıvranırken, yaşamın özgürlük ve hakikatle yeniden inşası için toplumsallaşan fikir, zikir ve eylem üzerindeki mutlak tecrit gittikçe ağırlaşmaktadır. 24. yılına giren mutlak tecrit ve esaret sonlanmadan, ülkede siyasal, ekonomik ve en önemlisi de toplumsal problemlerin çözümüne dair sağlıklı bir tartışmanın yapılması da mümkün görünmemektedir.
*Yeni Yaşam Kadın Eki’nde yer alan diğer yazıları okumak için tıklayınız