Kıbrıslı insan hakları savunucusu Fezile Osum, Halil Falyalı suikastını gazetemize değerlendirdi: Halil Falyalı’nın özellikle Ersin Tatar’la yakın oluşu, UBP’nin iktidara gelmesine destekte bulunduğu konuşuluyor. Politik olarak, ekonomik olarak Türkiye’nin giderek güçlenmesinden dolayı bu suç örgütlerinin önüne geçemiyoruz
Nevin Cerav
Kıbrıs suç örgütü lideri Halil Falyalı’nın öldürülmesinin yankıları sürüyor. Büyük bir haber kirliliğinin olduğu suikastla ilgili birçok iddia var. Bu iddiaların en önemlisi ise yeni bir Susurluk olayının yaşandığı, bu suikastın devlet ve mafya hesaplaşması olduğu yönünde.
Uyuşturucudan kumara, kara para aklamaktan kadın ve insan ticaretine, siyasi isimlerin uygunsuz görüntülerinin olduğu şantaj kasetlerinden sanal bet’e (bahis) kadar birçok karanlık organizasyonda olduğu belirtilen Halil Falyalı’nın öldürülmesi adeta 90’lı yıllara geri dönülen yeni bir viraj olarak değerlendiriliyor.
Son haftalarda önce AKP İzmir İl Başkan Yardımcısı Ahmet Kurtuluş öldürüldü, ardından ismi uyuşturucu ticaretine karışan “Almanyalı Osmanlılar”ın yöneticisi Taner Ay şüpheli bir “trafik kazası”nda öldü. Hemen ardından sanal bet sektöründe ismi geçen Şafak Mahmut Yazıcıoğlu bir saldırıyla öldürüldü ve Kuzey Kıbrıs’ta yine sanal bet sektöründe olan Bulut Akacan’ın babası Mehmet Akacan kurşunlandı. En sonunda da Halil Falyalı çok organize ve planlı gibi görünen bir suikastla hayata veda etti.
Devlet-mafya-siyaset iç içe
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, birçok ifşa videosunda Falyalı’ya işaret etmiş, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın kokain ticaretinde kullanıldığını, Mehmet Ağar’la uyuşturucu ticaretinde ilişkisi olduğu, AKP-MHP milletvekilleriyle bağlantıları gibi pek çok iddiada bulunmuştu.
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “Çok üzgünüm, değerli bir insandı” dediği Halil Falyalı’yı, öldürülmesini ve Kuzey Kıbrıs’taki etkilerini öğrenmek için Kıbrıs’ta insan hakları alanında çalışan hukukçu Fezile Osum ile konuştuk.
Osum, Falyalı suikastının arka planına dikkat çekerek yanıtladı sorularımızı. Türkiye’nin “suç laboratuvarı” olarak kullandığı Kıbrıs’ta Falyalı suikastıyla amaçlananın Türkiyeli organize suç örgütlerine daha fazla alan açmak için olduğunu söyledi.
Halil Falyalı suikastı Kıbrıs’ta nasıl yankı buldu?
Mafya Halil Falyalı tek bir şeyle ilgilenmiyordu, çok meselenin yanında sanal bet ile de ilişkisi olan biriydi. Son dönemde özellikle insan kaçakçılığı ve Sedat Peker’in gündeme getirdiği uyuşturucu trafiğinde önemli rolü olduğu söyleniyor zaten. Ama bunların yanı sıra Falyalı’yı Kıbrıs’ta sosyal bağları güçlü olan ve “hayırsever” bir iş insanı olarak gören kesimler de var. Fakat bizim açımızdan Falyalı suikastıyla Kıbrıs’ta geçici 10. madde yeniden önem kazandı, her zaman önemliydi ama suikastla iyice acil bir mesele haline geldi. Bu yaşananlara sadece Falyalı üzerinden bakmamak lazım. Zaten bu suikastın gerçekleşebileceği, Falyalı’nın oyun dışı bırakılmaya çalışıldığı geçtiğimiz 1 yılda çok konuşuldu burada. Bu meselenin çok fazla boyutu var ve belki hiçbirimiz tam olarak bilemeyeceğiz bunu. Ama ben bir insan hakları savunucusu olarak meselenin polisin sivil bir otoriteye bağlı olmamasını önemli görüyorum. Kıbrıs’ta sivil bir otoriteye değil, Türk askerine bağlı olan polisin tamamen anti-demokratik bir şekilde yürütülmesini önemsiyorum. Çünkü bu, organize suç örgütlerinin veya bu tip iddiaların etkili şekilde soruşturulmasının önüne geçen bir durum.
Bağımsız bir polis teşkilatı olsaydı farklı mı olurdu durum?
Evet öyle. Çünkü Kıbrıs’ta geçmişte yaşadığımız faili meçhul cinayetler de dahil son dönemde de bu silah ticareti, uyuşturucu, kadın ve insan ticareti gibi organize suçlarda bir paylaşım savaşı var. İşte Türk mafyası Kıbrıs mafyasına karşı şeklinde tartışmalar var. Falyalı Kıbrıslı biri sonuçta, Türk mafyası Kıbrıs’ta daha etkin olmak istiyor, o yüzden Falyalı’yı oyun dışı bıraktılar diye de düşünülüyor burada. Bunların hepsi farklı farklı argümanlar ama bizim temel olarak üzerinde durmamız gereken mesele geçici 10. madde. Yani polisin demokratikleşmesi gerekiyor, ki bu tip organize suçlarda hem biz polisten hesap sorabilelim hem de polis geniş soruşturma yapabilsin. Bu çok önemli bir mesele, normal bir durum değil. Bir ülkede düşünün, en temel kaygınız nedir? Tabii ki güvenliktir. Ama Kıbrıs’ta kurulan düzende bu normalleştirildi ne yazık ki.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la da yakın ilişkileri varmış Halil Falyalı’nın…
Evet, Halil Falyalı’nın özellikle Ersin Tatar’la yakın oluşu, Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) iktidara gelmesi yönünde destekte bulunduğu iddiaları da var. Profil olarak zaten milliyetçi, sağ tandansı olan biri Falyalı. Suikasttan sonra Ersin Tatar’ın üzüntü açıklaması da tuhaf değil. Daha doğrusu biz şaşırmadık.
Dolayısıyla aslında burada siyaset-mafya ilişkisine dair de söz söyleyebiliriz. İşte geri planda bunların hepsinin etkili şekilde soruşturulması lazım ama şu an biz bunu sağlayamıyoruz. Mesela önemli bir gelişme oldu ve 2021 küresel organize suç raporu açıklandı ve orada yer alan Kıbrıs bölümü çok önemli bir veri. Bu raporda Kıbrıs’ta özellikle insan kaçakçılığının artış gösterdiği, organize suç örgütleri aracılığıyla, İtalya ya da Yunanistan’a gideceğini sanan insanların kendilerini Kıbrıs’ta bulmaları ve zorla çalıştırıldıklarıyla ilgili bulgular yer aldı. Ve bu insan tacirleri cezasız bırakılıyor.
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’la ilgili faaliyetleri var mı raporda?
Raporda, Türk organize suç örgütlerinin varlığının giderek Kıbrıs’ta büyüdüğü ve sağlamlaştırıldığına dair bulgular var. Bu bulgu da aslında Halil Falyalı’nın ölümüyle ilişkilendirilebilir. Gerçekten Kıbrıs’ta suçların aktörleri mi değişiyor yani Türk organize suç örgütlerinin varlığının genişletilmesi mi sağlanmaya çalışılıyor. Bunları da aslında bir şekilde tartışmaya açıyor rapor. Yani bizim gündemimiz Falyalı suikastı özelinde genel olarak burada demokratikleşememe, Türkiye’ye bağımlı olmamıza dair sorundur.
Polisinizin eli kolu bağlı olduğuna göre sizce Falyalı suikastı Türkiye’den mi yapıldı?
Evet, olabilir. Çünkü polis güvenliği sağlayamıyor. Bunlar organize suç örgütleri, Türkiye’den olabilir, olmayabilir de. Bunların hepsinin düzgün bir şekilde soruşturulması gerekiyor. Kıbrıs’ta sürekli suçlar işleniyor, organize suç örgütleri genişliyor, yerleri sağlamlaşıyor ama bizim güvenliğimizi sağlamakla sorumlu olan polis bununla ilgili hiçbir şey yapamıyor. Sedat Peker’in de birçok iddiası önümüze geldi, hiçbirine dair somut bir adım atılmadı, atılamadı. Kutlu Adalı cinayeti de bu örneklerden biridir. Bir göz yumma var, burada gerek politik olarak, gerek ekonomik olarak Türkiye’nin giderek güçlenmesi sonucunda bu suç örgütlerinin önüne geçemiyoruz biz, böyle bir meselemiz var temelde.
Falyalı’nın bildiği çok şey olduğu, elinde de siyasi isimlerle ilgili uygunsuz kasetler bulunduğu ve susturulmak için öldürüldüğü de iddialar arasında. Siz ne dersiniz bu konuda?
Olabilir, bu çok mümkün. Bu arada Falyalı uzun süredir ölüm tehditleri aldığını söylüyordu zaten. Bayağı da bir önlem almıştı aslında. Zırhlı araçlarla seyahat ediyorlardı, güvenlik görevlilerini arttırmışlardı. Dolayısıyla sürpriz olmadı bizim için. Ama tabii polis bunu biliyor muydu, istihbarat almışlar mıydı, bilmiyorum. Ne yazık ki biz kapıyı açık bırakıyoruz, Kıbrıs’a suç örgütleri girsin ve cinayetler işlensin diye. Durum tam da bu.
Peki, zırhlı aracı varsa Falyalı neden normal arabaya bindi sizce?
Bir oteli var Falyalı’nın, her gün evinden çıkar oteline gidermiş ve her gün zırhlı araçla gidip geldiği söyleniyor. Sadece olay günü bir şey olmuş ve nedense normal aracıyla gitmek istemiş. Zaten bu cinayetin uzun süredir planlandığı, bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün yapılacağı söyleniyormuş. Belli ki bu katiller takip ediyordu ya da haber uçurulmuş, öyle görünüyor. Bir de suikast silahına dair tartışmalar var. Suikastta kalaşnikof kullanıldığı söyleniyor. Bu da bazı gazeteciler tarafından ciddi anlamda öne çıkarıldı. Kalaşnikofların genellikle böyle planlı saldırılarda, mafyanın öç almak için kullandığı silahlar olduğu söyleniyor. Bu kalaşnikofun adaya nasıl girdiği, kolay bulunan bir silah olmadığı dile getiriliyor.
Suikastın ardından siz neler yaşıyorsunuz?
Çok zor bir süreç, psikolojimiz bozuldu açıkçası. Bunun bir başlangıç olduğu söyleniyor, gelişmelerden de anlaşılıyor zaten. Çok korkutucu bir süreç, herkes çok gergin. 90’lara dönüldüğü konuşuluyor, gerçekten de öyle bir dönem yaşıyoruz maalesef…
MOBESE’ler Türkiye’ye mi bağlı?
MOBESE kameralarındaki görüntüler de çıktı ortaya…
Erk Acarer diye bir gazeteci var, olay olur olmaz çok kısa süre sonra bir MOBESE görüntüsü paylaştı. Görüntülerdeki iki adamın bu cinayeti işlediklerine dair bir tweet attı. Birincisi buradaki polis bu bilgiyi yalanladı. İkincisi, Kıbrıs’taki bir MOBESE görüntüsü nasıl olur da yarım saat içerisinde Türkiyeli bir gazeteciye ulaştırılabilir? Ayrıca bu MOBESE meselesi Kıbrıs’ta 3-4 yıl önce takılırken de kamuoyunda tepki oluşmuştu. Özellikle sol muhalif kesimler, takılan MOBESE kameralarındaki görüntülerin Türkiye’ye iletilebileceğiyle ilgili eleştiride bulundu, tepki gösterdi. Bizim verilerimizin, bilgilerimizin Türkiye’ye doğrudan iletildiğini Falyalı suikastında ortaya çıkan MOBESE görüntüsü de doğruladı. Bu durum da geçici 10. maddenin dışında tartışılan en önemli konulardan biri burada.
Geçici 10. madde nedir?
Geçici 10. madde, Kuzey Kıbrıs Anayasası’nın Yedinci Kısım başlığı altında yer alan on üç geçici maddeden biri, ancak en önemlisi. Maddenin özü, Anayasa’nın “Yurt Savunması ve Silahlı Kuvvetlerin Kuruluşu” başlıklı 117. maddeyi etkisiz kılmasına dayanıyor. 117. maddede, “Yurt savunması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerince sağlanır” denildikten sonra tüm savunma ve güvenlik işlerinin sorumluluğu, Meclis, Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığına veriliyor. “Savunma ve İşbirliği” başlıklı geçici 10. madde ise şöyle: “Kıbrıs Türk halkının savunması ve iç güvenliği ile milletlerarası durum gerektirdiği sürece bu Anayasanın 117. maddesinde yer alan kurallar yürürlüğe girmez. Anayasa yürürlüğe girdiği tarihte dış ve iç güvenliğin sağlanmasında kullanılan bütün kuvvetlerle, bunlara ilişkin olarak uygulamada olan usul ve hükümlerin ve bu konularda kabul edilmiş ve edilecek işbirliği esaslarının uygulanmasına devam olunur.” Görüldüğü gibi geçici ama pratikte kalıcı olan 10’uncu madde, Kıbrıs’ın iç ve dış güvenliğini belirsiz bir süreyle Türkiye’ye devrediyor.