Ender Öndeş
Türkiye’de her alanda yürürlükte olan keyfiyet, siyasi partiler yasasını da hükümsüzleştirdi. İçişleri Bakanlığı yetkisi olmadığı halde parti kuruluşlarında kendini yargı yerine koymayı sürdürüyor
Tek adam rejimiyle yönetilen Türkiye’de uzun süredir, “bunu yapamazlar” sözü geçerliliğini yitirmiş durumda. Her türlü yerel ve uluslararası hukuku tanımayan ve bütün karar ve uygulamaları tek bir kişinin iki dudağının arasına bağlayan ve ülkenin yarısından fazlasını ‘terörist’ ilan eden rejim, siyasal partiler alanında da tarih boyunca görülmemiş keyfi hamleler yapıyor.
Siyasi Partiler Kanunu son derece açık. Türkiye’de parti kurmak izne tabi değil. Gerekli evrakları İçişleri Bakanlığı’na teslim ettiğiniz anda verilen ‘alındı belgesi’yle birlikte parti kurulmuş oluyor. Bundan sonrası ise tamamen Yargıtay Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi’nin yetki alanında. Ancak Süleyman Soylu yönetimindeki İçişleri Bakanlığı, bu konuda da skandallara imza atmayı başarıyor. Daha doğrusu Bakanlık, bu yoldan giderek yasakçı bir uygulamayı meşrulaştırıp emsal yaratmak ve siyasi hayatı kısıtlamanın önünü açmak istiyor.
Yasa tanımaz bir bakanlık
Yeşiller Partisi (YP) ile İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) bu uygulamanın ilk mağdurları oldu. Hali hazırda Türkiye’de çoğunun adını duymadığımız 122 parti var ve bunların 50’ye yakını YP ve PİA’nın başvurusundan sonra kurulmuş partiler. Ancak Bakanlık tamamen yasa dışı bir biçimde bu iki partinin kuruluşunu engelliyor.
Aradığınız memur bulunamamaktadır
20 Eylül 2020 tarihinde belgelerini oluşturup başvurusunu yapan Yeşiller, halen resmi olarak kurulabilmiş değil. Partinin Eşsözcüsü Özlem Teke, “Aslında o belgeler teslim edildiği anda partimizi kurmuş olmanız gerekiyordu” diyor ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Pandeminin yaşandığı bir dönemdi. Geri dönüşte bazı aksaklıkları da önce ona yormuştuk. Aradığımızda memurun Covid olduğu filan söyleniyordu. Sonra bazı üyelerimizin başka partilerde de kurucu üye olmalarından ötürü bir prosedür çıktı, onları da yerine getirdik. Ancak ondan sonra İçişleri Bakanlığı ile bir türlü iletişim kuramadık. Telefonlarımıza kimse çıkmamaya başladı.”
Altı ay kadar böyle geçiyor. Eşsözcü Teke, “Bize alındı belgesini verecek olan memurla hiçbir şekilde görüşemedik. Her aradığımızda ‘bugün yok yarın gelecek’ gibi sürekli oyalandık. Boşluktan yararlandılar yani. Mart 2021’e kadar da yanıt almaya çalıştık. En sonunda dava açma aşamasına kadar geldik. Bazen milletvekilleri, bazen gazeteciler devreye girdi ve yanıt almaya çalıştık ama o zaman da ‘artık dava açıldı’ gibi yanıtlar verdiler” diye anlatıyor süreci.
Partinin açtığı davada Ankara 8. İdare Mahkemesi önce yetkisizlik kararı veriyor. Ancak itirazı kabul eden istinaf yeniden dosyayı 8. İdare Mahkemesi’ne gönderiyor. Şu anda dosya beklemede.
Siyaset yapıyoruz elbette ama…
Özlem Teke, “Biz elimizden geldiğince politikalar üretmeyi, siyaset yapmayı sürdürüyoruz. Zaten kendimizi illa bir belge verilsin de siyaset yapmaya başlayalım diye angaje etmedik. Ama sonuçta bu bizim Anayasal hakkımız” diyor.
Öte yandan resmi kuruluş olmayınca, üye kaydı yapılamıyor, aidat toplanamıyor, il ve ilçe örgütleri kurulamıyor. Teke, “Resmi kongre sürece yürütemediğimiz için arada bir parti konferansı düzenledik. İlk göreve başlayan arkadaşlarımız normalde kongre sürecinde görevlerini devredeceklerdi ama süreç çok uzayınca mecburen fiili değişiklikler yaptık” diyor.
Bizim payımıza da bu düştü
Teke, mahkeme sürecinin nasıl sonuçlanacağının siyasi iklime de bağlı olduğunu söylüyor. “Yeşiller biliyorsunuz Avrupa’da şu anda çok ön planda, birçok ülkede koalisyonlarda yer alıyorlar. Bizim iklim konularındaki eleştirilerimizin bu süreçte etkili olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de otoriter bir rejim altındayız ve bu siyasi iklim alan açma değil alan daraltma, bütün sesleri boğma üzerinden yürüyor. Bu yüzden Avrupa ili ilişkileri üzerinden etkili olabilecek bir partinin kurdurulmak istenmediğini düşünüyoruz” diyor ve ekliyor: “Tabii bunlar bizim tahminlerimiz. Bir yandan da ülkedeki iklime denk düşüyor yaşadıklarımız, Demirtaş’ın yaşadıkları, Osman Kavala, kayyumlar, KHK’lar, Boğaziçi… Herkes gibi biz de bu iklimden payımızı alıyoruz ama tahmin etmediğimiz bir şekilde oluyor bu. Daha en başından engellendik biz.”
Bu çok tehlikeli bir ilk!
PİA ise Yeşiller’den farklı olarak belgeleri teslim etme şansını bile bulamamış durumda. Onlara çıkarılan zorluklar daha da ilginç. Ancak Genel Başkanı Mehmet Kamaç, öncelikle uygulamanın tehlikesine dikkat çekiyor. “Bu daha önce Türkiye tarihinde yaşanmış bir şey değil” diyor ve ekliyor: “Fakat bu ilk, demokrasi, örgütlenme özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler açısından toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren tehlikeli bir ilktir. Çok tehlikelidir.”
Kamaç, “Sonuçta bu kadar aleni bir şekilde Anayasa’yı, iç hukuku ve kendi yetki alanlarını aşan bu yaklaşım, bugün parti kurmayı engeller, yarın pekâlâ seçimleri ortadan kaldırabilir, var olan partileri gerekçesiz bir şekilde kapatabilir, temel hak ve özgürlükleri yok etmek isteyebilir. Bu açıdan tehlikelidir” diyor.
Pandemisiz pandemi bahanesi
2018’den bu yana süren parti kurma macerasını anlatıyor Kamaç: “Bütün süreçlerden, hukuki yollardan geçtik, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler gerçekleştirdik. Bugüne kadar İçişleri Bakanlığı’nın kuruluşu engellemek için ortaya koyduğu hiçbir gerekçe yok. Mahkemeye sundukları savunmaları da iki temel üzerine kurmuşlar. Birincisi pandemi koşulları. Biz İnsan ve Özgürlük Partisi olarak 5 Mayıs 2018’dev başvuru yapmışız, pandeminin Türkiye’de ortaya çıkışı ise 11 Mart 2020. Yani arada neredeyse iki yıl var. Mahkeme de zaten hem bu gerçeği dile getirmiş hem de pandemiden ötürü devlet işleyişinde gevşek çalışma dolayısıyla işleyiş yavaşlayabilir ama devletin iş ve işlemleri durmaz şeklinde bur cevap vermiş.”
Yetki gaspı yapıyorlar
İkinci gerekçe ise daha vahim. Kamaç anlatıyor: “PİA’nın programındaki bir maddenin Anayasa’nın 68’inci maddesine aykırılığını öne sürmüşler. Tehlike tam da orada yaşanıyor aslında. Sonuçta bir siyasi partinin hukuki denetim yetkisi İçişleri Bakanlığı’nda değil. Bu yetki Yargıtay Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi’ndedir. Bu anlamda İçişleri Bakanlığı bir yetki gaspı da yapmış oluyor; sadece yapılan başvuruyu alma merciidir. İçişleri bakanlığı 4 tane klasör alır. Biri Yargıtay Başsavcılığına gider, diğeri Anayasa Mahkemesi’ne, biri kendilerinde kalır, biri de partinin elinde kalır. Siyasi partiler izne tabi değil. Bildirime tabidir. İçişleri Bakanlığı evrakları alır, geri kalanı hukuki yoldan yürür. Eksiklik yanlışlık parti yönetimine bildirilir.”
Hukuk dehlizleri
“Noter kanalıyla yaptığımız randevu başvurularına da hiçbir şekilde cevap vermediler. Bu süreçte biz Ankara Savcılığı’na görevi kötüye kullanma üzerinden suç duyurusunda bulunduk, bir sonuç alamadık” diyor Kamaç, Ankara İdari Mahkemesi’nde açtıkları yürütmeyi durdurma ve dosyayı esastan ele alma davalarının ikisini de kazanmışlar ama bu kez de İçişleri dosyayı istinafa göndermiş. Şu anda Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nde dosya bekliyor. Kamaç, “En geç 6 ayda karar verilmesi gerekiyor; şu anda 4 ayı geçti zaten, kararı bekliyoruz. Ama mevcut sistem içerisinde ne kadar uzatırlar net bir şey söyleyemiyoruz” diyor.
Resmiyet engeli
Kamaç, il ve ilçe teşkilatlarının kurulmasını engelleyen bu duruma karşın siyasi faaliyetleri yürüttüklerini ama parti adına resmi bir etkinlik yapmak istediklerinde engel çıktığını belirtiyor: “Konferanslar, vb. izne tabi olduğu için mesela bir başvuru yaptığımızda ilgili ilin yetkilileri böyle bir parti listede yok diyorlar. Van ve Diyarbakır’da bürolarımızı açmışız, Van’da mesela tabelamızı indirmemiz istendi defalarca, biz de kendi elimizle astığımız tabelayı indirmeyeceğimizi söyledik. Kaldı öyle.” “Bu engel olmasaydı 2018’den beri belki de seçime girme yeterliliğimizi sağlamış olacaktık” diyen Kamaç, “Şu anda, İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Adana gibi Türkiye’nin omurgasını oluşturan kentlerde, Urfa, Mardin, Erzurum gibi büyük şehirlerde ve çevrelerindeki küçük şehirlerde teşkilatlarımız hazır olduğu halde açamıyoruz” diye kaydediyor.
Müslüman, Kürt ve demokrat
Mehmet Kamaç, PİA’nın özellikle Kürdistan’da geçmişi 30-40 yıla dayanan bir geleneğin partileşme hali olduğunu belirtiyor. “Bu coğrafyada kendisini Müslüman, Kürt ve demokrat olarak tanımlayan ve bu manada siyasi temsiliyeti olması gerektiğine inanan bir çizgi olarak tanımlıyoruz PİA’yı. Kürdistan’da faaliyet gösteren 11-12 siyasi parti vardır. Bu noktada PİA var olan bir siyasi boşluğun ortaya çıkardığı bir parti. Yani PİA, var olan bir boşluğu doldurmak üzere ortaya çıkan bir siyasi parti değil, o boşluğun ortaya çıkardığı bir siyasi çizgidir.”
Odak noktası İklim Krizi
“Yeşiller Partisi, şu anda dünyadaki en önemli sorun olan iklim krizini odağına almış bir parti” diyor Özlem Teke. “İklim krizinin bütün diğer sorunların ortak keseni olduğunu düşünen, 10 yeşil ilke temelinde politikalarını geliştiren bir yapıyız. Türkiye’de de iklim krizinin etkilerini çok can alıcı şekilde yaşamaya başladık ve bu konuda ciddi politikalar gerektiğini düşünerek biz 20 Eylül 2020’de ‘Evimiz yanıyor biz bu yangını söndüreceğiz’ diye yola çıktık. Ekolojik sorunlar ve bunların sosyal adaleti kesen noktalarında politikalar üretmeyi hedefliyoruz. Bunların gezegen için çok acil olduğunu, özellikle yoksullar, işçiler ve kadınların geleceğini etkileyeceğini düşünüyoruz.”