21. yüzyıl, kadınların yüzyılı, kadınların devrim zamanı olarak tanımlanmaktadır. Zamansal ve mekânsal gelişmeler, kadınların gerek Kürdistan’da, Ortadoğu’da ve gerekse de dünya çapında geliştirdiği yaygın mücadele, ortaya çıkan kadın özgürlük kimliği bu tanımın doğruluğunu ispatlamıştır. Kadınlar kendi benliklerini, mücadele güçlerini tanıdıkça, yerel, bölgesel ve evrensel anlamda birbirlerinin gücünü görüp birleşmeye başladıkça, çağımızın çehresi daha fazla kadın rengine boyanmaya başlamıştır. Elbette ki bu gelişme, erkek egemenlikli sistemi tam da temellerinden sarsan kadın rengindeki devrimsel bir gelişmedir. İşte temelinden sarsılan bu binayı ayakta tutabilmek için savaşı, tecavüzü, ahlaksızlığı, yolsuzluğu, klasik erkekliği daha yaygınlaştıran tek adam rejimi geliştiriliyor. Bu rejim kendi farklı renkleriyle, canlılığıyla, iradesiyle ve örgütlülüğü ile açığa çıkan kadın rengine, mücadelesine karşılık, tek renk, donuk, kaba, kendisinden başka hiçbir irade tanımayan erkek egemen iktidar rejimidir. Bu, öylesine tesadüfen gelişen bir durum değildir, büyük bir tehlike olarak görülen kadın iradeleşmesine bir set, bir darbe olarak özellikle örgütlenmiş bir özel savaş örgütlemesidir. Geliştirilen tüm politika ve oluşturulan algı bunu çok rahat göstermektedir. Tam bir erkek egemen sistemi; politik arenada, özellikle de gelişen demokratik, sosyalist, ekolojik, feminal hareketlenmelere karşı sergilenmektedir. Faşist erkek egemen rejimi gelişmektedirler.
Son 24 Haziran seçim sonuçları birçok açıdan ele alınıp değerlendirildiğinde bu rejimin karakteri çok rahat görülmektedir. Önü alınamaz biçimde çevresini derinden etkileyen kadın özgürlük mücadelesinin önünü almak, etkisizleştirmek için faşist, tekleşmiş, her açıdan şiddeti, tecavüzü, ahlaksızlığı, yolsuzluğu tırmandıran bir iktidara, rejimine ihtiyaç vardır. Erkek egemenlikli sisteminin çıkarı, özellikle de Ortadoğu’da bunu emretmektedir. Ve Erdoğan 24 Haziran seçimlerinde kaybetmesine rağmen, dünya erkek egemen sisteminin çıkarları gereği kazandırıldı. Kazanmadı, kazandırttılar. Dolayısıyla seçim sonuçlarını kadın özgürlük mücadelesi boyutuyla bir de böyle okumakta fayda vardır.
Gelişen rejim başta kadınlar olmak üzere toplum açısından savaş, kaos ve köleliğin rejimidir. Ancak buna karşı belki de tarihte görülmediği kadar şimdi, kadın mücadelesi ile faşizme karşı mücadele bu kadar iç içe girmiştir. Faşizme karşı mücadeleyi kazanmak istiyorsak, erkek egemenliğine karşı mücadeleyi kesinlikle büyütmek yine erkek egemenliğine karşı mücadeleyi kazanmak, aynı biçimde faşizme karşı mücadeleyi büyütmek gerekmektedir. Bu kadar tarihsel bir iç içelik yaşanmaktadır. Tabii bu durum, kadınları, kadın hareketlerini daha büyük, daha geniş düşünmeye, hareket etmeye, mücadele taktik ve stratejilerini belirlemeye götürmektedir ve götürmelidir. Kadınlar tek adamda tekleşen, kabalaşan faşist sistemin ve bu sistemin temel çıkarlarda ortaklaşan politikalarına karşı kesinlikle kendilerini sistemsel, ideolojik, politik ve geniş bir çizgide örgütlemek durumundadır. Aksi takdirde bu faşist erkek ittifakı kadınları, toplumları, çocukları tüm acımasızlığıyla ezip geçmektedir.
Türkiye’de var olan kadınların, kadın hareketlerinin tek adam rejimi karşısında birlik içinde hareket etmesi çok önemlidir. Engelleri aşıp, Kürdistan ve Türkiye kadınında ve toplumunda derinleşen, kökleşen örgütlenme ve mücadele gücünü geliştirmesi, bununla paralel bir biçimde de kadın hareketlerinin birbirlerini kapsayan, birleştiren, çok çeşitli talepler etrafında örgütlenmesi gerekmektedir. Kadınların ve toplumun kılcal damarlarına kadar sızan, etkileyen, bakış açısıyla dokunduğu her yeri kadın renginde değiştirip dönüştüren bir etki gücünü, politik ve öz savunma gücünü geliştirme tek seçenektir. Egemen erkeklik nasıl kendi çıkarlarını güçlü sahipleniyor ve bunu tam bir sistem olarak örgütlüyorsa, kadınların da bunu, özgürlük ve eşitlik üzerinden geliştirmesi yaşamsal bir öneme sahiptir. Her şey, halkların, kadınların, çocukların, tarihin kördüğümü gelip kadında takılı kalmıştır. İşte şimdi bu kördüğümü büyük bir iddia, heyecan ve umutla örgütlenerek çözme zamanıdır. Zaman, bu anlamda tam anlamıyla gerçekten de kadın zamanıdır. Saatler, dakikalar, saniyeler, günler, haftalar, aylar ve yıllar ve tabii ki yüzyıllar kadınca olacaktır. Bu, tamamen bizim bunu hissedişimizde, bilincini, örgütünü, sistemini ve mücadele gücünü yaratma zamandır.