The Jerusalem Post yazarı Seth J. Frantzman, IŞİD liderlerinden Bağdadi ve el Kureyşi’nin Türkiye sınırında öldürülmesine dair yazısında “Sınır yakınında bir DAİŞ cenneti bulunduğunu gösteriyor” diye yazdı
IŞİD liderlerinden Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 2 Şubat’ta yaptığı operasyonda Suriye’nin Türkiye’nin denetiminde olan İdlib’te öldürdü. IŞİD liderlerinden Ebu Bekir el-Bağdadi de yine ABD operasyonuyla 27 Ekim 2019’da İdlib’in Barisha bölgesinde bulunduğu eve yapılan bir operasyonda öldürüldü. Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Ebdi, el Kureyşi’nin öldürülmesinin ardından yaptığı açıklamada, el-Bağdadi’nin öldürüldüğü operasyonu hatırlatarak, “El-Kureyşi ve el-Bağdadi’nin İdlib’de öldürülmesi, DAİŞ’in QSD’nin elindeki bölgelerin dışında destek ve korumaya sahip olduğunu gösteriyor” diyerek, Türkiye’nin rolüne dikkat çekti.
Türkiye sınırı
İsrail’de yayın yapan The Jerusalem Post yazarı Seth J. Frantzman, IŞİD liderlerinin öldürülmesi ve perde arkasını yazdı. Yeni Özgür Politika tarafından çevirisi yapılan makalesinde Frantzman, ABD’nin operasyonu sonucu IŞİD’in iki liderinin Türkiye sınırının birkaç kilometre yakınında öldürülmesine dikkat çekerek, “İlk DAİŞ lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, önemli ve stratejik Türk sınır kasabası Reyhanlı’ya yaklaşık dört kilometre mesafede Barişa’da bir eve Ekim 2019’da düzenlenen baskında öldürüldü. Halefi Haşimi El Kureyşi, bu hafta Reyhanlı’ya dört kilometre mesafedeki Atmeh’te düzenlenen baskında öldürüldü. DAİŞ liderlerinin aileleriyle birlikte yaşadığı iki güvenli yerin Türkiye sınırına yakınlığı ve Bab el-Hawa sınır kapısı, DAİŞ’in Türkiye sınırına yakın güvenli bir sığınağı olduğunu gösteriyor. Yıllardır Suriye’deki aşırılık yanlılarını destekleyen ve binlerce DAİŞ yanlısının 2014 yılında Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmesine olanak tanıyan Türkiye’nin, kendi sınırına bu kadar yakın yaşayan iki DAİŞ liderinin farkında olmaması makul görünemez. Ayrıca DAİŞ, Türkiye’yi kendisine karşı bir tehdit olarak hissediyor gibi de görünmüyor, zira liderliğini Türkiye’ye bu kadar yakın barındırabiliyor” diye yazdı.
HTŞ’nin varlığı
Tahrir el-Şam’ın Suriye’nin Türkiye sınırında varlığını sürdürdüğüne işaret eden Frantzman, “Haberler, HTS’nin yol barikatları kurduğunu ve ABD ile çatıştığını gösteriyor. Ancak HTS, ABD’nin terörist gruplar listesinden çıkarılmak için de uğraşıyor. HTS, El-Kaide’nin Suriye versiyonu olmasına karşın Trump döneminin sonunda kendisini Suriye rejimi ve İran’a karşı olası bir yatırım olarak ABD yetkililerine satmaya çalıştı. ABD medyasında, aşırılık yanlısı bu grubu parlatan ve Taliban’ın Batı’daki halkla ilişkiler ekiplerini yapmaya zorladığına benzer şekilde, suçlarını insancıllaştırmaya ve aklamaya çalışan portreler yayınlandı. Öte yandan ABD baskında kimi zorluklarla da karşılaşmış. Ev üç katlıymış. Bir katında DAİŞ lideri, diğer bir katında ise üst düzey bir DAİŞ komutanı kalıyormuş. Ama zemin katta yaşayan ailenin üst katta yaşayan terörist komşularından haberi yokmuş. DAİŞ lideri selefice, görünüşe göre kendini havaya uçurarak öldü” diye kaydetti.
Bölge Türkiye kontrolünde, HTS de eşlik ediyor
Frantzman, makalesinin devamında şunları yazdı: “Alexander McKeever tarafından hazırlanan önemli bir rapor, hem Atmeh hakkında hem de baskın hakkında ertesi gün detaylı bilgiler verdi. Substack’teki web sitesinde yer alan bir harita, kasabanın yakınında ülke içinde yerinden edilmişler için büyük bir kamp olduğunu ve İdlib’de Türk askeri karakolu ve kentte bir HTS kontrol noktası olduğunu belirtiyor. Türkiye son yıllarda İdlib’de çok sayıda karakol kurdu ve gelen haberler, Türk kuvvetlerinin bölgenin bir kısmını kontrol ettiğini ve hatta zaman zaman onlara HTS üyelerinin eşlik ettiğini gösteriyor. Türk medyasında 2018’de çıkan bir makalede, Türk kuvvetlerine HTS tarafından eşlik edildiğini söyleniyor.
Kirli ilişkiler
Hürriyet gazetesinin 2018 tarihli haberinde, ‘Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) çalışanı Yasin Tanboğa’nın, çatışmasızlık bölgesinde bir gözlem noktası kurmak üzere Suriye’nin el-Ais kasabasına doğru ilerlediği esnada bir Türk konvoyuna karşı düzenlenen bir saldırıda öldürüldüğü’ belirtiliyor. Haberde dikkatimi çeken şey, el-Ais’e doğru ilerlerken, ‘Tahrir el-Şam’ın güvenlik nedenleriyle Türk konvoyuna eşlik ettiği’ ayrıntısı. Daha sonra sosyal medyada gösterilen görüntüler, Türk konvoyuna eşlik eden araçların Tahrir el-Şam’a ait olduğunu gösteren öğeler içeriyordu… Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait tanklar da dahil olmak üzere askeri araçlardan oluşan bir Türk askeri konvoyu Tahrir el-Şam eşliğinde İdlib’e gidiyorsa bu ne anlama geliyor?
Bin Ladin hatırlatması
McKeever, ‘Usame bin Ladin’in Abbottabad dönemini anımsatan bir şekilde, El Kureyşi’nin, dış dünyayla kuryeler ve ikinci katta yaşayan bir ‘teğmen’ aracılığıyla iletişim kurduğunu’ belirtiyor. ‘Bölgedeki yönetime göre, İslam Devletiyle alakasız masum bir aile, zemin katta ikamet ediyordu.’ Bin Ladin, Pakistan askeri akademisinden çok uzak olmayan bir yerde bulundu. Pakistan uzun zamandır Taliban’ı desteklemişti ve Pakistan’a girip çıkan aşırılık yanlıları için bir tür otoyol olmuştu. Görünüşe göre Pakistan ya da Pakistan rejimindeki bazı yetkililer Bin Ladin’e yardım yataklık yaptı ya da 11 Eylül ve ABD destekli işgalden sonra 2002 yılında Afganistan’dan kaçtıktan sonra varlığını bilerek görmezden geldiler.
Cevapsız kalan sorular
DAİŞ liderlerinin Türkiye’ye yakın konumuyla ilgili soru, ABD’li yetkililerin ve NATO’nun cevaplamak istemediği bir soru, çünkü Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği alanlarda bu kadar çok aşırılık yanlısının yaşamasına neden olanak sağladığı sorusunu gündeme getiriyor. ‘Dünyanın en çok aranan iki adamı nasıl oldu da Türkiye’nin hemen kenarında yaşayabildi? Küçük bir kasabanın eteklerinde tenha bir yerleşke içinde yaşamayı seçen El Bağdadi’nin aksine, El-Kureyşi belki de Suriye’nin kuzeybatısındaki en yoğun nüfuslu bölgede bir bina seçti. Buna ek olarak, üçüncü kattaki dairesi HTS kontrol noktasından 500 metre, sınırın karşısındaki Türk Jandarma karakoluna 2,15 kilometre ve Suriye’deki en yakın Türk askeri üssüne yaklaşık 5 kilometre mesafede yer alıyordu.’
Baskının zamanlaması
Baskının zamanlaması da sorulara yol açıyor. ABD’nin Bağdadi’yi öldürdüğü baskın, ABD’nin, Türkiye ve aşırılık yanlılarının ABD destekli Suriye Demokratik Güçlerine saldırdığı ve Suriye’nin bir kısmını işgal ettiği bir Türk harekatına yeşil ışık yakması sonrasında geldi. Bu, Ankara ile çok yakın olan Trump yönetimi sırasında gerçekleşti. Yönetim, Türk işgaline ve Kürtlerin Suriye’nin bir kısmından etnik olarak temizlenmesine onay verdi. Bu durum, 2018’de Efrîn’de bir başka işgalin ardından yaşanıyordu. Efrîn İdlib’in yakınlarında ve bir zamanlar barışçıl bir Kürt bölgesi olan Efrîn sınırı, Atmeh yakınlarında. Bu, DAİŞ’in sadece Türkiye’nin İdlib’deki rolünden ve eski ABD yönetiminde kendine ortak bulmaya çalışan HTS’nin varlığından değil, aynı zamanda 2018’de Efrîn’in etnik olarak Kürtlerden temizlenmesinden de faydalandığı anlamına gelmektedir. Türk işgali, Suriyeli isyancılara ve Ahrar el-Şarquiya gibi aşırılık yanlısı gruplara destek vererek 160.000 Kürt’ü Efrîn’den kaçmaya zorladı.
ABD’nin işgal onayı
Ardından ABD’nin Türkiye’ye ABD güçlerinin SDG ile birlikte DAİŞ’e karşı savaştığı doğu Suriye’yi işgal izni verdiği Ekim 2019 geldi. İşgal, Rusya’nın bir zamanlar ABD kuvvetlerinin bulunduğu bölgelere taşınmasına yol açtı. 2021 yılında Türkiye, Suriye Demokratik Güçlerine saldırmak için Suriye’nin bir kısmını işgal etmekle tehdit etti. Türkiye, DAİŞ ile savaşan SDG gibi grupları bombalama eğiliminde. Bu, DAİŞ’in Suriye’nin bazı bölgelerinde gelişmeye devam etmesini sağladı.
Eş zamanlı saldırılar
DAİŞ, yalnızca iki liderinin bulunduğu İdlib’de değil, aynı zamanda Türkiye’de de varlığını sürdürmektedir. Buna ek olarak, DAİŞ kısa bir süre önce, Suriye’de SDG kontrolündeki bir cezaevine büyük bir saldırı düzenledi. Çatışmalar, muhtemelen yüzlerce can kaybına sebep oldu. Bu çatışmayı takiben, Türkiye Suriye ve Irak’ta yaygın hava saldırıları düzenleyerek, DAİŞ’in Êzidî kurbanlarının yaşadığı Sinjar gibi bölgeleri hedef aldı. Türk destekli aşırılık yanlıları, Hristiyan azınlıkların SDG kontrolündeki Doğu Suriye’de yaşadığı Tel Tamir’e de saldırdı. Garip bir şekilde DAİŞ liderine yapılan baskın, DAİŞ’in hapishane isyanından birkaç gün sonra gerçekleşti. DAİŞ savaşçıları 26 Ocak’ta Haseke’de ABD destekli SDG kuvvetlerine teslim oldular. DAİŞ liderini öldürmek için 2 Şubat Çarşamba günü baskın gerçekleşti.
DAİŞ’in güvenli yeri
Zamanlama garip. Cezaevi firarı, Türkiye’nin DAİŞ karşıtı güçlere hava saldırıları düzenlemesi ve ardından bu baskın. Bunların arasındaki sebep sonuç ilişkisini veya bağı asla öğrenemeyebiliriz. ABD, Suriye’deki aşırılık yanlılarını destekleme ve İdlib’deki aşırılık yanlılarına güvenli bir sığınak sağlama konusundaki sorunlu rolünü Türkiye’ye ima etmek istemiyor. Bu güvenli sığınak, DAİŞ liderlerinin Türkiye’ye komşu olmasına olanak sağladı. Bu DAİŞ liderleri Irak’tan geliyorlar ama Irak’ta ve Suriye rejiminin bulunduğu Suriye’nin bazı bölgelerinde yaşamaktan korkuyorlar. Güvende hissettikleri tek yer Türkiye’nin sınırına yakın olmasına karşın, iki ABD baskını tamamen güvende olmadıklarını gösteriyor. Türk istihbaratının varlıklarını fark etmemiş olması, Türkiye’nin ya dikkat etmediği ya da olup bitenlerde rol oynadığı anlamına geliyor.
Bağdadi’nin yaşadığı ev halefinin bulunduğu eve ancak 20 km uzaklıkta. Kırk dakikalık bir sürüş mesafesi, ancak havadan çok daha kısa, çünkü Barişa ve Atmeh arasındaki bölgeye Türkiye sınırı giriyor. Kısacası, bu iki DAİŞ lideri Türkiye’ye taşınmadan Türkiye’nin Suriye ile olan kilit sınır kapısına olabildiğince yakın yaşadı. Eğer yakın yaşamış olsalardı sınırı geçmek zorunda kalacaklardı. Bu da geçmişte radikal grupların yardım aldığı aktif bir sınır kapısı.
Efrîn DAİŞ bölgesi oldu
DAİŞ liderlerinin bunu bir sebepten dolayı seçtiği çok açık. Yetkililer muhtemel sebepleri söylemek istemiyorlar. CNN’deki haberler bile sınırın karmaşıklığından veya HTS’nin ya da yakınlardaki Efrîn’in etnik temizliği gibi bu bölgede olup bitenlerden bahsetmek istemiyordu. Ancak, burada DAİŞ liderlerinin varlığı, bu gerçeklik bağlamı haricinde görülemez. DAİŞ, Êzîdîler, Şiiler ve Hıristiyanlar gibi azınlıklara karşı soykırım yaptı. Türkiye tarafından desteklenen Ahrar el-Sharqiya gibi grupların Efrîn’e saldırması, kadınları kaçırması, azınlıklara zulmetmesi ve ABD’nin Temmuz 2021’de yaptırım listesine almasına sebep olacak kadar iğrenç suçlarla uğraşması tesadüf değildir.
Bu, DAİŞ’in bu alanda neden rahat hissettiğini kısmen açıklıyor. Efrîn’in muhalefet ve azınlıklardan arındırılması ve civardaki Türk üsleri, DAİŞ’in kamp kurması için mükemmel bir ortam yarattı. Bağdadi’nin ölümünden sonra gelen DAİŞ’in yeni lideri, ABD’nin Bağdadi’yi bulduğu yere yakın bir yerde yaşamayı seçti, bu da onun çok endişeli olmadığını gösteriyor. Şimdi öldü ve bu bölgede daha fazla DAİŞ lideri bulunup bulunmayacağı ya da sınırı veya Efrîn ve İdlib’den başka bir bölgeye geçip geçmeyecekleri belli değil.”