Murat Çakır
Scholz hükümeti, SPD’de Rusya politikaları konusunda çıkan derin görüş farklılıkları nedeniyle beklenildiği gibi Ukrayna’ya silah satışıyla ilgili olarak ikircikli davranışını sürdürüyor. Zaten ABD ve Rusya Federasyonu arasında sürdürülen Ukrayna görüşmelerinde “kedi masasına” oturtularak seyirci kalmasından dolayı burjuva medyasının baskısı altında olan Federal Kabine, AB’nin “ihtilafın diplomatik yollardan çözülmesi için ortak girişimde bulunmasını” isteyerek, Ukrayna’ya silah gönderilmesini reddediyor. Berlin, Moskova ile küçümsenemeyecek düzeyde olan iktisadi ilişkilerin olası yaptırımlarla zora gireceğini ve özellikle doğal gaz darboğazının sürdüğü bir dönemde toplumsal hiddete maruz kalacağını bildiğinden çekimser davranmak zorunda.
Ancak Transatlantikçi saldırgan tayfa Rusya politikalarında gerginliğin artırılması için bastırıyor. Örneğin Scholz hükümetinin Alman faşizminin Ukrayna’daki katliamlarını gerekçe göstermesini eleştiren Münih Güvenlik Konferansı yeni yöneticisi Christoph Heusgen bunu “iki yüzlülük” diye nitelendirerek, “tarihimiz nedeniyle İsrail’e modern denizaltılar satıyoruz, neden Ukrayna’ya da satmayalım ki” diye soruyor. Uzun bir süre Merkel hükümetinin dış politika danışmanlığını yapan Heusgen, silah ihracatının genelde kısıtlanmamasını talep eden şahinlerden birisi olarak tanınıyor.
Anımsanacağı gibi, Yugoslavya Savaşı’nı gerekçelendirmek için “Auschwitz tekrarlanmasın” demagojisini kullanan Alman şahinleri, bir kez daha tarihsel gerçekleri tersyüz ederek Alman tekelci burjuvazisinin tarihsel sorumluluğunu lehlerine enstrümentalize ediyorlar. Daha Merkel döneminde Transatlantikçi saldırganlık çizgisine gelen burjuva medyası da aynı telden çalarak, “tarihsel sorumluluğumuzun bir gereği olarak Ukrayna’ya silah yardımında bulunmalıyız” safsatasını dile getiriyor. Medyatik kanıt olarak da “savaş çıkacak” paniğini yayan Ukraynalı faşistlerin silahlandırarak, “Rus işgaline” hazırladıkları sivillerin fotoğraflarını yayıyorlar. Ukrayna’daki ırkçı-faşist gruplara yapılan destekleri “demokratlara yardım” başlığı altında lanse eden burjuva medyası ne savaş karşıtı Ukraynalıların istemlerini ne de Ukraynalı Rusların sorunlarını konu dahi etmiyor. Aynı şekilde Putin yönetiminin diplomatik çözüm istemesini ve “işgal hazırlığımız yok” açıklamasını “Putin’in yalanları” diye nitelendiriyorlar.
Putin yönetimi, her ne kadar diplomatik görüşmelerde mevzi kazanabilmek için ordusunun gücünü gösteriyor olsa da Ukrayna bağlamında gerilimin artmasının ve olası bir savaşın ciddi siyasi ve iktisadi sonuçları olacağını, henüz belirlenemeyen yüksek bir bedel gerektirebileceğini çok iyi biliyor. O nedenle Putin yönetiminin asli hedef olarak NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişlemesini engellemek ve Batı’yı bölmek için gerginliği belirli bir düzeyde yönetmeye devam edeceğinden hareket edebiliriz. Ancak, Alman hükümetinin finanse ettiği bazı stratejistlerin de doğru tespit ettikleri gibi, Ukrayna’yı işgal etmeye kalkışmayacağını da öngörebiliriz.
Ukrayna yönetimi ise çalınan savaş tamtamlarından son derece hoşnut görünüyor. ABD emperyalizmi ile sıkı bir iş birliğinde olan gerici Selensky hükümeti hem “görmüyor musunuz, Rusya işgale hazırlanıyor” yaygarasıyla Almanya ve AB’ne baskı uyguluyor hem de ırkçı-faşist grupları destekleyip, Ukrayna milliyetçiliğini körükleyerek zayıflayan toplumsal desteğini yeniden güçlendirmeye çalışıyor. Almanyalı Transatlantikçiler de Selensky’e bu yönde çanak tutuyorlar.
Transatlantikçi şahinlerin Ukrayna sevdası fazlasıyla göstermelik. Savaş kışkırtıcılığı yaparak Almanya’nın askeri-sınai kompleksinin çıkarlarını savunuyor ve ABD emperyalizminin yardakçılığını yapıyorlar. Ancak görünen o ki, toplumsal ve iktisadi gerçekler Scholz hükümetini çekingen davranmaya devam ettirecekler. Her ne kadar “barışçıl politikalardan” bahsedemesek de emperyalist-kapitalist dünya düzeninin yapısal sorunları ve karşı karşıya kalınan devasa meydan okumalar Ukrayna ihtilafının – şimdilik – bu gerginlik düzeyinde süreceğine işaret ediyorlar.