Edirne’de donarak yaşamını yitiren mülteci sayısı 19’a çıktı. Sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler, ‘Devletlerarası insan ticaretine mahal veren Geri Kabul Anlaşması’nın iptalini talep ediyor, bu utanca son verilmesini istiyoruz’ dedi
Yunanistan’a geçişlerine izin verilmeyen ve sınırda donarak yaşamını yitiren mülteci sayısı 3 Şubat itibariyle 19’a yükseldi. Sınırda yaşamını yitiren mültecilerden bazılarının üzerinde kıyafetlerinin olmaması dikkat çekerken, dün İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Yunanistan Konsolosluğu önünde bir araya gelen insan hakları örgütleri ve siyasi partiler, mülteci düşmana politikalara tepki gösterdi.
Sınırda şiddet ve ölüm
Saat 11.30’da yapılan basın açıklamasını Göç İzleme Derneği adına Kamile Kandal okudu. Devletlerin, evrensel hak ve özgürlükleri yok sayarak yürüttükleri mülteci düşmanı politikalar sonucu, mültecilerin göç yollarında ve sınırlarda yaşamlarını kaybettiklerini hatırlatan Kandal, “En son, 2 Şubat Çarşamba günü, Edirne’nin İpsala İlçesi’nde Yunanistan unsurları tarafından geri itilen mültecilerden 19 insan donarak yaşamını yitirdi. Ne yazık ki İpsala’da yaşanan ölümler tekil değil, Türkiye ve dünyanın pek çok yerinde mülteciler sınırlarda şiddete maruz bırakılıyor ve ölüme terk ediliyor” dedi.
82 milyon mülteci
Küresel çapta yapılan ve Haziran 2021’de yayınlanan BM raporuna göre 82 milyonu aşkın insanın yerinden edildiğini belirten Kandal, “Savaş, çatışma, siyasi baskı, işkence ve kötü muamele, yoksulluk gibi nedenlerle çoğu zaman yaşamlarını riske atarak göç etmek zorunda kalan insanlar göç ettikleri ülkelerde de nefretle, sömürüyle, hukuksuzluklarla ve yoksullukla baş etmeye çalışıyorlar ve yeniden göç yollarına düşmek zorunda bırakılıyorlar” diye konuştu.
Meriç’teki cezasızlık
Son dönemde Hırvatistan-Bosna, Polonya-Belarus ve Türkiye’nin İran ve Yunanistan sınırlarında her gün ölüm haberleri alındığını hatırlatan Kandal, “Geçtiğimiz aylarda Meriç Nehri’nde önce Yunanistan unsurları tarafından Türkiye’ye itilen ve ardından Türkiye’de kolluk kuvvetleri tarafından Meriç Nehri’ne atılan en az 5 kişinin katledildiği olayda; cinayet, kötü muameleme ve işkence suçlarından bahisle açılan soruşturma etkin bir şekilde yürütülmediğinden takipsizlikle sonuçlandı” ifadelerini kullandı.
‘Geri Kabul Anlaşması iptal edilsin’
Açıklamanın devamında, Türkiye ve AB arasında 2016’da imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesi çağrısında bulunularak, şu ifadelere yer verildi: “Anlaşma, mültecilerin hayatlarını, devletler arasında pazarlık aracı haline getirdiği gibi AKP’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki işgalci ve yayılmacı politikalarının gerekçesi haline de getiriyor. Güvensiz ve sağlıksız koşullarda uzun yollar giden mülteciler boğularak, açlıktan, salgın hastalıklardan ötürü veya iklim şartlarından/ donarak hayatlarını kaybediyorlar. Bütün bunlar olurken uluslararası kamuoyuyla alay eder gibi Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye teşekkür ettiğini duyuyoruz ve Türkiye fütursuzca paranın tam olarak ödenmediğini söylüyor. Biz, bir çeşit devletlerarası insan ticaretine mahal veren Geri Kabul Anlaşması’nın iptalini talep ediyor, bu utanca son verilmesini istiyoruz.”
‘Mülteci mezarlığına döndü’
Açıklamada ayrıca, yaşam hakkı en temel hak olduğuna dikkat çekilirken, Ege Denizi, Akdeniz ve Van Gölü’nün “mülteci mezarlığına” döndüğüne vurgu yapılarak, şunlar belirtildi: “Bu mezarlıklar ülkelerin sınırlarını kapatmaları, geri göndermeme kuralının uygulanmaması ve iltica hakkının tanınmamasıyla daha da büyüyor. AKP iktidarının, mültecilere statü tanımayan ve nefretin odağı haline getiren, mültecileri idari gözetim tehdidi ve Geri Gönderme Merkezlerine mahkûm eden, insan kaçakçılarına caydırıcı cezalar vermeyen ve mültecileri sömüren sermaye gruplarına yol veren politika ve uygulamaları doğrudan ve dolaylı olarak mültecileri güvensiz göç yollarına mecbur bırakıyor.”
‘Medya ortak oluyor’
Türkiye’de mültecilere yönelik son dönemde artan saldırılara da dikkat çekilen açıklamada, “Türkiye’de siyasetçilerin, kimi zaman korku iklimini hâkim kılmak, kimi zamansa milliyetçi çevrelerden oy devşirmek için mültecileri hedef haline getirdiğini görüyoruz. Medya ise bu nefret söylemlerine ortak oluyor. Bu durum, ülkede yaşamaya çalışan mültecilere linç girişimleri, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve katliam olarak geri dönüyor. Yine geçtiğimiz aylarda bunu Ankara Altındağ ve İstanbul Esenyurt’ta hanelere ve iş yerlerine yapılan taşlı ve sopalı saldırılardan, İzmir Güzelbahçe’deki katliamdan, Bursa pazarında kafası parke taşıyla ezilerek öldürülen Suriyeli Hamza Acan’dan biliyoruz. Bizler demokratik, eşitlikçi, hak ve özgürlükleri ilke edinmiş kurumlar olarak mültecilerin hayatlarının siyasi pazarlık aracı olmasını ve cinayet niteliğindeki mülteci ölümlerini kabul etmiyoruz! Nefrete karşı birlikte eşit ve onurlu bir yaşamı savunuyoruz” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada son olarak, “Mülteci ölümlerine sessiz kalmıyoruz ve kalmayacağız. Her canın takipçisi olacağız” denildi.
İSTANBUL