Özgürlükçü coğrafyacı Êlisêe Reclus’un Bir Derenin Hikâyesi adlı kitabı Canan Coşkan çevirisiyle Aram Yayınları’ndan çıktı. Daha önce Aram Yayınları yazarın Bir Dağın Hikâyesi’ni yine Coşkan çevirisiyle yayımlamıştı. Bu, yazıları ve araştırmaları sürgün ve hapis yüzünden ötelenmiş Reclus’a aynı zamanda bir saygı duruşu
Ahmet Güneş
Suyun tarihi insandan çok daha eski. Yaşamın suyla başlandığı da savunulur. Savunulur desek biraz haksızlık etmiş oluruz sanırım. Çünkü suyun olmadığı yerde yaşam da olmaz. Suyun tarihi var evet, yine suyun bir evi ve biçim verdiği yolu da var. Bir Derenin Hikâyesi de işte suyun yeryüzündeki izini sürüyor. Önce su vardı, sonra yaşam.
Özgürlükçü coğrafyacı Êlisêe Reclus’un Bir Derenin Hikâyesi adlı kitabı Canan Coşkan çevirisiyle Aram Yayınları’ndan çıktı. Daha önce Aram Yayınları yazarın Bir Dağın Hikâyesi’ni yine Coşkan çevirisiyle yayımlamıştı. Bu, yazıları ve araştırmaları sürgün ve hapis yüzünden ötelenmiş Reclus’a aynı zamanda bir saygı duruşu.
Êlisêe Reclus çağının önde gelen özgürlükçü coğrafyacısı. Nitekim bu yüzden olsa gerek, sürgün ve hapis nedeniyle çalışmaları geç bir şekilde okurla buluşmuş. Anarşist coğrafyaya ilgisini bir dünyanın hikayesi gibi ele alan yazar, bu kitabında ise derelerin doğadaki yerini ve toplumlara etkisini akıcı bir üslupla yazmış.
Yirmi bölümden oluşan bu kitap, sudan okyanusa kadar çağlar boyunca uzanan bir doğa anlatısı. Sadece doğa anlatısı da değil aslında, doğa-insan, su-toplum ilişkisi de diyebiliriz. Doğayı insan doğasına benzeten Reclus, en sarp dağların içinde kendine yer açmış dereden de, şu an ancak kalıntısı bulunan derelere kadar da neredeyse tüm dünyayı gözlemlemiş. Suyun, daha doğrusu dere yataklarının tarih boyunca ilerleyip halklara yurt olmasından, insanın dereler eliyle şimdiki düşünce ve yerleşme biçimine kadar geldiği yolu sade bir dille anlatan Reclus, kendi döneminden yola çıkarak birtakım belirlemeler ve kehanetlerde bulunuyor.
İnsanlık tarihine yolculuk
Derenin hikâyesi, küçücük bir yol yatağından ibaret değil. Çünkü suyun da bir yolculuğu var ve bu yolculuk insanın oluşumundan daha eski. Reclus, Bir Derenin Hikâyesi adını verdiği bu kitapta bir nevi insanlık tarihine yolculuğa çıkarıyor okuru. Derelerin dağlardan ovalara, oradan okyanuslara ve nehirlere kadar katettiği çağları anlatırken bilimden yararlandığı kadar mitolojiden de yararlanıyor. Geçmişte doğa olaylarından esinlenerek ve açıklayarak, bir nevi tanımlamaya giren insan aklının isim verdiği tanrılar-tanrıçalardan örnekler vererek kâh günümüz kentlerine kâh efsanelere dönerek bir doğa tarihini okura sunan Reclus, yine insan aklının dünyayı götüreceği uçuruma da işaret ediyor.
Psikocoğrafi bir eser olarak okunabilen bu kitap, doğa-emek süreci ve tahakküm-sömürü ilişkisini de odağına almış aslında. Farklı kıtalardan insan topluluklarının doğaya verdiği anlam, suya ihtiyacı ve onu kullanma biçimlerini örneklerle açıklayan Reclus, hayranlığını gizlemediği dereler üzerinden asırlar boyunca oluşup bizde yer edinen alışkanlıkları ve tüketim ilişkisini de masaya yatırıyor.
Doğayı insanın anlam arayışı olarak da sunan Reclus, bu durumu kitapta şöyle açıklıyor: “Muazzam ufkuyla, korularının ferahlığıyla, kaynaklarının duruluğuyla yeryüzü, yüce öğreten olarak kaldı ve uluslara ahengi ve özgürlük arayışını hatırlatmayı hiç bırakmadı.” Bir derenin yolcuğunu insanlığın yolculuğu olarak da anlatan Reclus, doğa ile iç içe olması gereken insanın doğa karşıtı olduğunda olabilecekleri de anlatıyor. Londra üzerinden nehirlerin sanayileşme süreciyle nasıl kirletildiğini, yine insanların diğer canlılar üzerinde tahakküm kurmasıyla nelerin yok olma ile karşı karşıya kaldığını da geçmiş örneklerle okura aktarıyor.
Zaten kitabın başından beri Reclus, okuru düşünerek yazmış gibi. Bir öğretmen ve öğrenci ilişkisinden ziyade okuru bir yoldaş olarak görüp çocukluğuna götürüyor, gezdiği yerleri anlatıyor ve bazen de benzetmelerle bir derenin biçim alırken yaşadıklarını güçlü betimlemelerle anlatıyor.
Çevirmenin müdahalesi
Kitapta bir başka önemli detay da çeviri ile alakalı. Kitabı çeviren Canan Coşkan, Reclus döneminde siyasi ve entelektüel ortamın aklıyla yazılan ve hatırlanan bazı kavramlara yer yer müdahalede bulunmuş. Gerek dönemin yaygın kullanımı gerekse de dönemin bilimsel araştırma metotlarından bazı kavramların ayrımcılığı ve sömürü ilişkisini tekrar üretmesini engellemek için Coşkan bazı kavramları değiştirmiş. Dipnotlarda ırkçılık karşıtı ifadelerin yeniden üretilmesinin önüne geçilmesi, türcülük sorunsalının yeniden dolaşıma sokulmaması için, feminist ve sömürge karşıtı çeviri müdahalesiyle metnin anlamı bozulmadan bazı kavramlar değiştirilmiş. Yine okurun bilgisi olsun diye de neden müdahale edildiği çevirmen tarafından belirtilmiş. Keşke günümüzde çokça ortaya çıktığı gibi sansür yerine bu tür müdahaleler çevirmenler tarafından yaygınlaştırılsa.
Bir Derenin Hikâyesi, insanlık tarihini anarşist coğrafyacı bakışla gören Reclus’un önemli bir eseri. Yazıyı bitirirken bir okur olarak iyi ki Aram Yayınları bu kitabı yayımlamış diyorum ve Reclus’un bize ve bizden sonraya bıraktığı bu öngörüsünü buraya bırakıyorum: “Zekileşen halklar kesinlikle özgür bir federasyonda birleşmeyi öğrenecekler.”