Abdullah Aysu
Her şeyin fiyatı, eşi benzeri görülmemiş biçimde artıyor. Doğal gaz, elektrik, akaryakıt, ekmek zamları lapa lapa yağıyor. Şirketlerin ardı arkası kesilmeyen zam yağmuru evlerde fırtınalar estiriyor; battaniyeler yetmiyor, mide gurultuları dinmiyor, dindirilemiyor. Hükümetin hanelerde kopan fırtınaya aldırdığı yok. Kime dokunursanız, derdini kasvetini bir anda kucağınıza boca ediyor.
Devletin politikası yok mu?
Bütün olup bitenlerin karşısında, bazı kesimlerde (özellikle muhalefette) “hükümetin tarım politikası yok” içerikli görüş bildiriliyor. “Hangi konuda var?” dediğinizi duyar gibiyim. Benim fikrime göre yok değil, var! Senin, benim için yok, ama şirketler için hükümetlerin devlet politikası var. Devletin politikaları; küresel şirketler, halkın karnını doyursun şeklinde. Nasıl olacak peki? Serbest piyasa ‘sihirli değneği’ ile. Ama serbest piyasanın ana aktörleri küresel şirketler, piyasa fiyatlarını belirleyenler de yine onlar. Yani ‘kuzu kurda teslim’, ama kurt mutlu, kuzu can derdinde! Çünkü toplumsal sorumluluğu olan kamu-devlet piyasayı regüle etmede yok, çekilmiş, tek amacı kâr olan şirketlere terk etmiş. Bizden söylemesi; şirketlerin, halkın karnını doyurma konusunda çabaları yok, kasalarını şişirme konusunda gayretleri çok. Yani şirketlere havale edilen “halkın karnını doyurma işi”ni şirketler yapmıyor. Onlar, kendi obez banka hesaplarını beslemekle meşguller. Kısacası; serbest piyasa şirketlere yarıyor, üretici ve tüketiciye yaramıyor.
Küçük bir örnek
Üretici, kota sistemi nedeniyle Toprak Mahsulleri Ofisi’nden (TMO) faydalanamıyor. Regülasyon uygulamasından sanayi kuruluşları ve büyük ölçekli firmalar yararlanıyor. Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Murat Kapıkıran, “Büyükbaş hayvanda 5, küçükbaş hayvanda 1 kilogram ve bir aylık olmak kaydıyla arpa satışı yapıyor. Toptancıya yüzde 1 KDV, az alımlara da yüzde 8 KDV uygulaması yapıyor. Kota, KDV ve nakliye, küçük ölçekli çiftçinin belini büküyor” diyor.
Üretim planlaması
Hükümetin üretimi desteklememe politikaları üzerinden ithalat ihracat şirketleri kazanç ve kâr planlamalarını çok rahat yapıyor.
Kapıkıran; “Dünya buğday üretiminde 11. sırada yer alan Türkiye, son 18 yılda 56 milyon ton buğday ithal etti. 2019’da 9,8 milyon ton, 2020 yılında 2,3 milyon dolar ödemeyle 9.7 milyon ton buğday ithalatı yapıldı. 2021 yılının ilk dört ayında da yaklaşık 3 milyon ton ithalat yapıldığını” belirtiyor. Görüldüğü üzere küresel şirket tercihli yaklaşımların ‘istikrarlı’ hale dönüştürdüğü üretimsizlik politikaları, şirketlerin plan yapmalarına yarıyor sadece. Yukarıda yazılanlar gibi tarıma ilişkin gümrükleri sıfırlama, ithalat işleri vs hükümetlerin değil, devletlerin politikası. Hükümet belirlenmiş olan bu politikaları uygulama görevini yerine getiriyor. Başka bir deyişle, küresel şirketler için oluşturulmuş olan Dünya Ticaret Örgütü-DTÖ, serbest piyasa çizgisinden sapan ülkeleri, şirketlerin şikayeti üzerine ülke hükümetleri aracılığıyla yeniden çizgi içine çekmek oluyor. Hükümetler küresel şirketler için yolları her daim açık tutmakla görevli. Şimdi gelelim neden ‘hükümet politikası’ değil de, ‘devlet politikası’ dediğime. DTÖ’ye üye olurken imza atan hükümet. Ancak bu imza hükümet adına değil devlet adına atılmıştı ve bağlayıcıyılığı var. Bu nedenle mevcut hükümet ve gelecek hükümetler atılan bu imzanın gereği olarak devlet politikalarını uygulamak durumunda. Hükümetlerin keyfiyetine bağlı değil, kendi başlarına değiştiremezler. Yoksa yaptırımı var. Yani hükümetlerin uygulamakla yükümlü olduğu devlet politikalarıdır DTÖ normları. DTÖ de pek çok anlaşmadan oluşmuştur. Ancak ülkeler uygulamak istemedikleri anlaşmalardan önce imzalarını çekebilir, sonra uygulamayabilir. Dolayısıyla uygulanan politikalar, hükümetlerin iktidarları dönemlerinde belirleyip uyguladıkları politikalar değil, hükümetlerin uygulamakla yükümlü oldukları küresel şirket politikalarıdır. Bu Türkiye’ye mahsus bir durum da değil. DTÖ’ye üye olan tüm ülkeler için geçerli. Küreselleşme ve neoliberal politikalar denilen şey de tam böyle bir şey. O zaman, şöyle diyebiliriz sanırım. Piyasayı düzenleme işine devlet yeniden dönmeli. Bunun gereği olan AoA Tarım ve Gıda Anlaşması’ndan imzasını geri çekmeli. Böylece küresel şirket yanlı olan yanlışından vazgeçmiş, toplumsal görevini yerine getirmeye dönmüş olur. Yoksa ne gıda krizi biter ne kıtlık endişesi!