Sığınmacılar Platformu Meclis Üyesi Elgazi, mültecilere saldırıların artmasının nedeninin siyasi liderlerin nefret söylemleri olduğunu söyledi
Mültecilere dönük son dönemde artan saldırıları Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e değerlendiren Sığınmacılar Platformu Meclis Üyesi Taha Elgazi, söz konusu saldırıların birçok kaynağının olduğunu ancak en büyük nedenlerden birinin, siyasi liderlerin nefret ve kin söylemleri olduğunu belirtti. Kendisi de Suriyeli olan Elgazi, bu söylemlerin toplumda sözlü ve fiziksel saldırı şeklinde karşılık bulduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Siyasi parti liderleri aylardır, hatta yıllardır mültecileri hedef alıyor. Ceza Kanunu’nun 122 ve 216’ncı maddeleri kin ve nefret söylemi kullanan kişilere ceza öngörüyor. Bazı siyasetçiler her gün sosyal medya hesaplarından mültecileri hedef alıyorlar. Ama bunlar herhangi bir ceza almıyor. Bu durum da mültecilere yönelik saldırıların artmasına da sebebiyet veriyor” dedi. Irkçı saldırılara ilişkin medyanın rolüne değinen Elgazi, medyada kullanılan dilin saldırıların artmasındaki nedenlerden biri olduğunu belirterek, “Türkiye medyasında, mülteciyi var olan sorunların kaynağı gibi gösteriyorlar. Aslında mülteci bir sorun kaynağı değil, mağdurudur. Ama Türkiye’de ülkenin bütün sorunları mültecilere bağlanıyor. Sorun mülteciler değil, asıl sorun mülteciliği doğuran siyaset ve politikalardır” diye konuştu.
Saldırıların çoğu İstanbul’da
Elgazi, mültecilere yönelik en fazla saldırının ise İstanbul’da yaşandığını ifade etti. Bunun nüfus yoğunluğundan kaynaklandığını belirten Elgazi, “Mesela bazı yerlerde mülteci olduğu için ev dahi vermiyorlar. Burada sadece Suriyeli mülteciler sorunlar yaşamıyor. Türkiye’de 1980-90’larda Kürt toplumu da aynı sorunlarla karşılaştı, şimdi de karşılaşıyor. Maalesef son dönemlerde bu saldırılar sözden çıkıp fiziksel saldırı noktasına geldi. Bu çok korkunç bir durum. Seçimler yaklaştıkça bu saldırılar da artıyor. Bu da sığınmacılar içerisinde bir korku yaratıyor. Birçok aile evden işe, işten eve gidip gelerek yaşamak zorunda kalıyor. Çünkü kendini güvende hissetmiyor. Sosyal ve güvenlik ortamı kaybolduğu zaman insanın huzuru, insanın umudu da kayboluyor” dedi.
‘Çocuklar okula devam edemiyor’
Son dönemlerde okullarda Suriyeli mülteci çocukların sözlü saldırı, ayrımcılık, nefret ve kin söylemlerine sıklıkla maruz bırakıldığını dile getiren Elgazi, bu konuya dair ise şunları söyledi: “Bazı aileler bundan dolayı çocuklarını okullardan çıkarmak zorunda kaldı. Çünkü çocuklar artık okula devam edemeyecek duruma geliyor. Çocuklar kendilerini sınıfta yalnız hissediyor. Bazı okullarda rehber öğretmenleri üzerlerine düşen görevi yerine getirmiyorlar. İlkokuldaki çocuklarımız, lise çağına ulaştığı zaman yüzde 40’ı okulu bırakıyor” dedi.
Nefret suçlarının son bulması için hem iktidar hem de muhalefet partilerine çağrıda bulunan Elgazi, “Sığınmacıları korumak herkesin görevidir. Siyasi parti liderleri bu ayrımcı dilinden vazgeçmesi gerekiyor. Madem bu kadar insan ayrımcılığa, ırkçılığa uğruyor, neden gerekeni yerine getirmiyorsunuz? Niye onlar cezalandırılmıyor? Herkes bu konuda sorumludur ve suçludur” diye belirtti. İktidarın artık yasaya ve Anayasa’ya uyması gerektiği yönünde çağrı yapan Elgazi, “Bizler birçok siyasi parti lideriyle görüşmeler gerçekleştirdik. Mülteciler konusunda partilerin bir araya gelerek bir anlaşma imzalamaları gerekir. Yani mültecileri ve mülteci dosyasını herhangi bir seçime alet yapmamak gerekir. Bizler de mülteci olmak istemiyoruz” şeklinde konuştu.
Karakolda da ayrımcılık
Elgazi, sorunlarla karşılaşan mülteciler için hukuki ve idari mekanizmaların ise çoğu zaman işlemediğini kaydederek, “Hatta bazen mülteciler polis merkezlerine müracaat ederken, bazı polis memurları tarafından ayrımcılığa uğruyor. Örneğin bir Suriyeli mültecinin evine hırsız girdiği için karakola gidip şikayette bulunuyor. Karakoldaki memur ‘Vatanınızı bıraktınız, buraya gelip şikayet mi edeceksiniz. Hadi buradan defolun’ diyor. Ya da ‘Yarın gel, iki gün sonra gel. Şu an müsait değiliz’ diyorlar. Bazı üniversitelerde akademisyenler dahi mültecileri hedef alıyor. Yani ırkçılık sadece toplumda değil, her yer de var. Irkçılık ve nefret suçu bir hastalıktır. Bu hastalığı tedavi etmezseniz bugün Suriyelileri hedef alır, yarın başka kişileri. Mültecilerin durumu ülkenin sosyal güvenliğidir. Mültecileri ne kadar savunursak kendi sosyal güvenliğimizi de o kadar savunuruz” diye konuştu.
‘İşveren değil mülteci suçlanıyor’
Siyasetçilerin ve medyanın söylemlerinden dolayı toplumda da “Suriyeliler geldi, elimizden işimizi aldı” gibi yanlış bir algının hakim olduğunu belirten Elgazi, şöyle konuştu: “Bir mülteci ülkesini bırakıp başka bir yere gittiği zaman sadece hayata tutunmak, hayatta kalmak için çalışır. Ben bir mülteci olarak Suriye’de yüksek lisansımı bitirme noktasına geldim. Ama savaş olduğu için canımı kurtarmak için her şeyi bırakıp geldim. Orada bir üniversite hocası sayılırdım. Ama buraya gelirken ben sıfırla geldim, sadece birkaç parça elbisem vardı. Günlük olarak bana ne verilse kabul etmek durumunda kaldım. Aslında mülteci düşük fiyata, sigortasız çalıştığı zaman, buradaki insanların işini elinden almıyor. Sorun burada mülteci değil, o mülteciyi kullanan işverendir. Toplumun bu konuyu bilmesi gerekiyor. Hatta biliyor ama buna rağmen işverenleri bu konuda suçlamıyor. Mülteciyi zayıf bulduğu için suçluyor.”
İSTANBUL