Bir cezaevi, kırk yıl arayla iki tünel ve bitmez tükenmez özgürlük aşkı… Tarihin böyle küçük oyunları var işte, kuşakları bir araya getiriyor ve herkesin dudaklarına gururlu bir gülümseme yerleştiriyor
Arif Mostarlı
1971 yılının Eylül ayında, Punta Carretas cezaevinin 40 metre ötesinde, bir Tupamaros gerillası, aylardır kazdıkları tünelin duvarına kaşıkla şunları yazdı: “Burada iki nesil, iki ideoloji ve aynı kader kesişiyor: Özgürlük!”
Bu muhteşem kesişme, başka nasıl tarif edilirdi, bilmek zor. Doğrusu bu, kelimelerle anlatılabilecek bir şey de değil. Gerçekten de o gün, iki nesil ve iki ideoloji, yerin metrelerce altında öyle bir buluştu ki, tarih bile şaşırdı kaldı!
Kömürcü dükkânından dibe doğru
Tadını çıkararak ilerleyelim isterseniz. Önce ilk nesil…
18 Mart 1931 günü… Öğleden sonra saat 14.20’de Punta Carretas hapishanesinin avlusunda her şey normal gidiyordu. Tutuklu anarşistlerden bazıları diğer mahkûmlarla futbol oynarken, diğerleri satranç masasının çevresindeydi. Bu arada, banyonun tabanında açılmış delik artık hazır durumdaydı.
Buenos Aires Mahkûmlar Komitesi’nden Miguel Arcangel Roscigna, Gino Gati, Fernando Malvicini, Manuel Paz ve Andres Vazquez, gerçekleştirdikleri bir kamulaştırmadan elde ettikleri parayla, hapishanenin yanında bir arazi satın alıp üstüne de bir kömür işleme merkezi açtılar. Geri kalan her şey, bir mühendislik harikasıydı. Çalışma, Mart 1931’e kadar sabırla ve titizlikle yürütüldü. Binadan her gün, araba ile ‘kömür’ çuvalları çıkıyor ve her şey yolunda gidiyordu. Hatta işletme ‘patronu’ Gati, Mart ayında artık dükkânı kapatıp gideceğini söylediğinde komşular pek üzülmüşlerdi.
18 Mart günü o komşuların Gati sevgisi işi biraz bozdu ama. İşletmeden çıkan bazı kişileri ‘hırsız’ sandıkları için yaygara çıkardılar ve tüneldeki son iki anarşist yakalandı. Kömür işletmesine girdiğinde ise polisin ağzı açık kaldı: Mükemmel aydınlatılmış derin bir kuyu ve sonra payandalarla, havalandırma borularıyla donatılmış 50 metre uzunluğunda bir tünel! Bu arada, işletmenin yanında bekleyen üç araba çoktan uzaklaşmış ve yedi anarşist ve dört adli mahkûm, kayıplara karışmıştı. Tünelin girişinde ise şu cümle yazılıydı: “Anarşistler arasındaki dayanışma sadece yazılı bir kelime değildir!”
Kırk yıl sonra aynı yer
6 Eylül 1971 pazartesi günü erken saatlerde, Punta Carretas cezaevinde tutulan 111 gerilla, sabırla inşa edilmiş yaklaşık 45 metrelik bir tünelden kaçmayı başardı. Bu kadar devrimcinin bir anda kaçışı o güne dek dünyada görülmüş şey değildi.
60’lı yılların sonunda hükümet Punta Carretas’ı güvenilir buluyor, Tupamaros liderlerini oraya topluyordu. Ama böylece cezaevine “aşırı zeka yüklemesi” de yapmış oluyordu! Ehn, geriye tünel kalmıştı artık!
İşin başında sonradan Cumhurbaşkanı olacak olan Jose Mujica ve geleceğin Savunma Bakanı Fernández Huidobro vardı. Önce cezaevinin tüm hücrelerini birbirine bağlayan bir delikler ağı oluşturulmuş, zemin kattaki son hücreden de karşı kaldırımdaki bir eve doğru tünel başlatılmıştı. Delikleri kapatmak için posterler kullandılar: futbol takımları, aktrisler ve modeller hücrelerin duvarlarını doldurmaya başladı.
Sürekli sürgünler olduğu için bir ay içinde her şeyi yapmak zorunda kaldılar. 11 Ağustos 1971’de başlayan tünel teknik olarak Mühendis Manera Lluberas’ın sorumluluğundaydı ve o bazı eski mahkûmlardan cezaevi planlarını da ele geçirerek milimetrik hesaplarla tam o evin altına ulaşılmasına çalışıyordu. Hatta Lluberas, çizgiyi düz tutmak ve metreleri hesaplamak için bir ölçüm aleti bile icat etmişti. Ancak, tünel ilerledikçe, ciddi bir zorlukla karşılaştılar: Hava eksikliği. Bu yüzden ekip vardiyalarını azaltmak zorunda kalıyorlardı.
Tarihten gelen oksijen
İşte tam bu noktada, Lluberas, birden oksijenin arttığını hissetti. Bir mağaradan korktu, ancak kısa süre sonra 1931 tünelini keşfettiklerini fark etti. “Tarihi bir buluş yapmıştık. Bir müzedeydik. Ve bunu dünyaya anlatamazdık. O sıcacık tünelden kumu temizlediğimizde, tonozlarında ve duvarlarında, onların kullandığı aletlerin izlerini görebiliyorduk. Bizimle konuşuyor gibiydiler… Ebedi özgürlük mücadelesinde mazlumların inatçı ve cesur diliyle. 1931’in yoldaşları, kömürcü dükkânından geldiler. Biz, ’71’liler, hücrelerden geldik. Ve onların yolu bizimkiyle kesişti.”
İşte o anda Tupamaros gerillaları, bir teşekkür olarak tünelin duvarına “Burada iki nesil, iki ideoloji ve aynı kader kesişiyor: özgürlük” ibaresini kazıdı.
5 Eylül gecesi, hedeflenen evler gerilla tarafından ele geçirilerek çıkacaklar için hazırlıklar yapılırken, aynı anda Tupamaros milisleri şehrin öte yanındaki Cerro ve La Teja mahallelerinde molotoflarla, korsan gösterilerle ortalığı birbirine katıyor, Montevideo polisinin bütün devriyelerini üstüne çekiyordu. Böylece 6 Eylül sabaha karşı, 106’sı Tupamaros, 5’i diğer gerilla örgütlerinden 111 gerilla birer birer evden çıkıp arabalara ve kamyonlara binerek uzaklaşırken, cezaevi yönetimi olan biteni ancak sayımda öğrenebilecekti. Hükümet ise berbat durumdaydı. Tam da Lucia Topolansky’nin organize ettiği 38 kadın gerillanın kaçışından doğan kriz sürerken!
***
İki nesil, iki ideoloji ve iki kader… Tarih böyle öğretiyor işte; bir zincir gibi kuşaktan kuşağa uzanarak… Kim demişti onu, Che mi? Başkası mı? Fark etmez. O kadar doğru ki: Dayanışma, ezilenlerin inceliğidir!