“Türkiye müesses nizamı”, Cumhuriyet’in kapitalist sistemi benimsediğinin ilan edildiği İzmir İktisat Kongresi’nde kararlaştırılan milli burjuvaziyi (sermaye sınıfını) yaratmak ve onunla kalkınmak prensibine dayanır. İttihat ve Terakki’nin mirası olan ve ulus devletleşme sürecinin gereği olarak görülen; kapitalizmin dönüşüm dinamiklerine bağlı olarak kimi değişimlere uğrasa da özü itibariyle günümüze kadar sadık kalınan bu prensibin “milli” karakteri Sünni-Türklüğü içerir. 20. yy başlarından itibaren Ermeniler, Rumlar, Kürtler ve ilerleyen yıllarda Aleviler bu prensip bağlamında inkâr edilmiş ve hatta imha edilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla Sünni-Türk’ler dışında kalan ırk, din ve mezheplere yönelik ayrımcılığa dayanan milliyetçilik; müesses nizamının en temel ilkelerinden biridir. Diğer önemli ilke ise yaratılmak istenen milli burjuvazinin “burjuva” karekterinin gereğidir ki bu da işçi sınıfının inkârını içerir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde sıkça tekrarlanan “sınıfsız ve zümresiz bir toplum” ya da güncel haliyle “aynı gemide” olunduğu masalı bunun ifadesidir.
99 yıllık Cumhuriyet’te hükümet etsin etmesin parlamentoda kendisine yer bulabilen siyasi oluşumların hemen tümü müesses nizamın bu temel ilkelerini benimsemiştir. Bunun istisnası olarak; 1960’lı yıllarda TİP ve 1990’lardan sonra HEP, DEP, HADEP, BDP ve nihayet HDP, müesses nizamı reddetmelerine rağmen, tüm engellemeleri aşarak parlamentoda temsil edilmiştir. Bunlardan davası halen süren HDP dışındakiler kapatılmış; bu partilerde siyaset yapanlar yargılanmış, tutsak edilmiştir.
AKP etnik, mezhepsel ve sınıfsal ayrımcılığa dayanan müesses nizamı hiçbir zaman reddetmediği gibi konjonktüre uygun olarak Türklüğü de Sünniliği de iktidarını tahkim etmenin aracı olarak kullanmıştır. Bunu yaparken işçi sınıfı ve tüm toplumsal muhalefet üzerine kurduğu baskıyla emeğin yanı sıra doğayı da sermayenin sömürüsüne açmış, hayata dair tüm alanları tahakküm altına alarak milliyetçi muhafazakar yaşam tarzını dayatmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında inşa edilen otoriter rejimle bu baskılar daha da artarken, devlet aracılığıyla toplumun yaşam/geçim kaynakları burjuvaziyi ihya etmek için kullanılmış, halk yoksullaşmıştır.
2001 krizinin ardından neoliberal yapısal uyum programını uygulayacak irade olarak iktidara ge(tiri)len ve 20 yıllık iktidarı boyunca kapitalizmin uluslararası kurumlarının belirlediği politikalara sadık kalan AKP, bu politikaların ortaya çıkardığı toplumsal sorunlar iktidarını sarsmaya başlayınca müesses nizamın etnik, mezhepsel ve sınıfsal ayrımcılığına daha sıkı sarılmıştır. Ancak gerek neoliberal politikalar gerekse müesses nizamın gerektirdiği otoriter düzen ekonomide çöküşü hızlandırıp toplumsal sorunlar, içinden çıkamaz bir hal alınca AKP ve onunla birlikte hareket eden MHP toplumsal desteğini yitirmeye başlamıştır.
AKP ve MHP’nin temsil ettiği otokratik düzene karşı ortaya muhalif iki kanat çıkmıştır. CHP ve İYİ Parti’yle birlikte diğer bazı milliyetçi-muhafazakar partilerin içinde yer aldığı Millet İttifakı bunlardan biridir. Bu ittifak, AKP’nin son dört yılda kurduğu ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak anılan düzene karşı, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”i savunur. Millet İttifakı’nın AKP’ye yönelik eleştirileri daha çok “kapitalizmin dönemsel koşullarına (sermaye birikim rejimine) uyum sağlamakta başarısız olduğu” üzerinedir. Dolayısıyla müesses nizamın etnik, mezhepsel ve sınıfsal ayrımcılığına karşı hiçbir itirazı olmadığı gibi; AKP’nin 20 yıldır uyguladığı politikaları daha iyi yürütmeyi vaat etmek dışında bir alternatif de ortaya koyamamaktadır.
Muhalefetin diğer kanadı ise müesses nizamı reddettiği için kapatılma davası süren HDP ile HDP’nin çağrısıyla ortak bir mücadele için bir araya gelen sol, sosyalist parti ve örgütlerden oluşan “Demokrasi İttifakı”dır. Halkları birbirine düşmanlaştıran; emeği, doğayı sermayenin sınırsız sömürüsüne teslim eden ve milliyetçi-muhafazakar bir yaşam biçimini dayatan müesses nizama karşı olmak, başlı başına önemli bir adımdır ve desteklenmeyi hak eder. Ancak yoksullaştırılan, güvencesizleştirilen, açlıkla karşı karşıya bırakılan; yaşam kaynağı olan ormanı, deresi, denizi yok edilen; uğradığı ayrımcılık nedeniyle her alanda hakları gaspedilen geniş toplum kesimlerinin sorunlarına çözüm olacak “somut çözüm yolları”nın da bir an önce ortaya koyulması gerekir.
Sözün özü: Halkları düşmanlaştırmak, emekçileri yok saymak üzerinden inşa edilen müesses nizamın sınırları içinden çıkmadığı sürece Millet İttifakı’ndan ne demokrasiyi, barışı, adaleti sağlaması ne de açlığa, yoksulluğa, işsizliğe çözüm olması beklenebilir. Buna karşılık müesses nizamı reddedenlerin oluşturduğu Demokrasi İttifakı sadece bir seçim birlikteliği olarak değil, seçim sonrasında bir mücadele zemini oluşturması bakımından da umut vericidir.