Beyza Üstün
Sermayenin girdabında yaşamı, yaşanmakta olan faciaları; İnşaat işçileri, 14 Eylül 2018’de eylemleri ile duyurdu. Sayıları 20 bini geçkin inşaat işçisi tıpkı bugün virüs salgını ve güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkum edilmelerine, emeklerinin sömürülmesine karşı şirketlerin önünde, şantiyelerde iş bırakarak direndikleri gibi o gün İstanbul’un kuzeyinde iş bıraktı. Siyasi iktidarın öldüresiye sürdürdüğü havalimanı projesinin ne şartlarda yapıldığını, işçilerin her gün ölümle burun buruna ve sefalet içinde, emekleri sömürülerek sürdürdükleri bu projenin yaşamları nasıl yok ettiğini, etmekte olduğunu haykırdılar. Devlet siyasi iktidarın önderliğinde, İGA şirketler grubunun devlet kimliğinde yönetimi ile şantiyeyi bir gecede kışlaya çevirdi. Jandarma ve şirket elemanları işçilere gözaltı yaparak direnişi kırmaya çalıştı. İnşaat İşçileri Sendikası, Devrimci Yapı, Yol ve İnşaat İşçileri Sendikası’na bağlı işçiler hızla işten atıldı, sendika yöneticileri ve üyeleri tutuklandı. 29 Ekim 2018’de AKP başkanının hızlı açılış töreni ile henüz bitmemiş, o güne değin tespit edilebilen en az 56 işçinin canına mal olmuş, yüzlercesini iş göremez hale getiren havalimanı yapımına daha da hız verildi.
Meslek ve emek örgütleri, bilim insanları, ekoloji ve kent mücadelesi yürüten oluşumlar, örgütler, yurttaşlar, siyasi partiler 8 Ekim 2018’de adaletsizliğe ve zulme karşı dayanışmayı büyütmek için İnşaat İşçileri Köle Değildir şiarıyla yan yana geldi, 3. Havalimanı ile Dayanışma Platformu’nu oluşturup inşaat işçilerin açığa çıkardığı gerçekleri İstanbul, Marmara başta olmak üzere Türkiye halklarına aktarmaya çalıştı. İşçilerin başlattığı mücadelenin yanında yer almaya, yaşamı sömüren bu müdahaleye karşı dayanışmayı büyütmeye çalıştı. Ayrıntı Yayınları yaşanan ve yaşanacak olan gerçekleri toplumsallaştırmak için mücadelenin ve dayanışmanın sürecini, bu sürecin nedenlerini, olası sonuçlarını 2020’de yayına dönüştürdü: “3. Havalimanı İşçileri Mistik Tülü Kaldırdı” kitabı tarihe not düşürerek kitapçılarda, evlerde yerini aldı.
3. Havalimanı projesi, 2013 yılında töreni atılarak aynı süreçle tamamlanmış 3. Köprü inşaatı ile beraber siyasi iktidarın mega -hırs projesi olan Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Yapılanması’nın bir parçası. Siyasi iktidar İstanbul’un kuzeyinin ormanlarını, tarım alanların, sulak alanlarını yapılaşmaya çeviren, ortasında su yolu olan yeni şehir mega projesini parçalar halinde ve öldüresiye sürdürülen projelerle hayata geçirmeyi planladı. O yüzden her bir proje (3. Köprü, 3. Havalimanı, kanal, yeni- “nitelikli” kent yapılanmaları) yaşamı katlede katlede yapılmaya ve işletilmeye çalışıldı, çalışılmakta.
Bizler inşaat işçilerinin direnişi ile açığa çıkan gerçekleri o gün bugün anlatmaya, bu katliam projelerini durdurmak için mücadele etmeye, dayanışmaya devam ediyoruz. Olanları biliyorduk, söyledik, yazdık, direndik. Direniyoruz. İnşaat işçileri havalimanı yapılırken tüm gerçekleri açığa çıkardı, canları ile bedel ödedi seslerini duymayanlar çoğunluktaydı. Hala umursamayanlarınız vardır eminim. Gerçekler tüm çıplaklığı ile ortada ama yaşamadan sanırım anlamak zor bazıları için.
Bizler, bu katliam projelerine karşı mücadele verenler, yanılmayı isterdik ama gerçekler ortada gün gibi açık yaşanırken ne görmezden gelmek mümkün, ne mücadele etmemek bu katliam projeleri ile. Ne de yanılmamız mümkün henüz olmamış ama her an yaşanacak olanlar hakkında.
Yolu bugünlerde 3. Havalimanı’na düşenler artık biliyordur günlerce betonların üstünde yatmanın ne olduğunu: Çöken hangarların çatılarını görenler, bırakın kar ve tipiyi kuvvetli rüzgarda bile uçakların havalanamayacağını gözleri ile görerek kavramışlardır. Havalimanında birkaç gece mahsur kalanlar bir simide 69 lira verirken ne hissettiler merak ediyorum, 69 liraları olmasına rağmen alacak simit bulamayınca ne yaptılar. En azından, işçilerin yemek zorunda kaldıkları kurtlu yemek yemek yerine aç kalmışlardır sanırım. Üşümek ne demek hiç olmazsa bunu yaşayanlar unutamayacak kadar iyi biliyordur sanırım, orada çalışırken soğukta, yağmurla- çamurla balçık hale gelen yatakta birkaç saat uyumak zorunda olan işçilerin yaşadıklarını.
Kayıtlarda yazdığı kadarı ile 76.500.000 m2 yaşam alanının (bunun en az 61.000.000 m2 sinin orman, 300.000 m2’sinin mera tarım alanı, yüze yakın sulak alanın) yok olarak bu yaşanan facia havalimanına dönüştü. Yok olan ekolojik sistemlerden bahsetsek, Durusu havzası, Küçükçekmece Lagün Havzası çöküyor, bölge halkları yerinden geçimliklerinden oluyor desek ne kadar uzak ve anlaşılmaz sözlerdir sermayeden ve iktidardan yana olanlar için.
Halklar sefaleti, yıkımı yaşarken şirketler sermaye biriktirmeye, siyasi iktidar var olmaya devam ediyor. Sadece yaşam alanlarını ve yaşamlarımızı vermiyoruz her birimiz düzenli ödeme de yapıyoruz. Yaşamı katleden bu sermaye- siyasi iktidar ortaklı projeleri anlamamız için yaşamamıza gerek yok sanırım. Bizler yılmıyoruz bu siyasi projeleri durdurmak için mücadeleye devam ediyoruz. Yaşamı yeniden örmeye kararlıyız. Gelin daha geç kalmadan birlikte özgürleşelim, özgürleştirelim.