Nedim Türfent – Ziya Ataman
Kelepçe takılan ‘Millet iradesi’ dizi haberimizin ikinci ayağında görevinden uzaklaştırılıp kayyum atandıktan sonra, 24 Mart 2017’de tutuklanan Van’ın Saray ilçesi Belediye Eşbaşkanı Abdulkadir Çalışkan’la söyleştik. Sandıkta yarıştığı diğer isimleri yüzde 66 gibi açık arayla geride bırakan DBP’li eşbaşkanın tutuklu yargılandığı bir sonraki duruşma, 5 Ekim 2018 günü görülecek. Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda aramızda 1 metre genişliğinde karanlık bir koridor bulunan eşbaşkanla demir parmaklıklar, pencereler vasıtasıyla gerçekleştirdiğimiz zindan tarzı söyleyişimizi paylaşıyoruz.
Tutuklanma ve yargınlanma süreci hakkında neler paylaşmak istersiniz?
Yerimize kayyum atayanlar nasıl ki hukuki gerekçeler aramadılar, tutuklama ve yargılama sürecinde de benzer bir durum yaşanıyor. Tamamen komplovari bir iddianame üzerinden yargılama yapılıyor. Dosyada gizli, daha doğrusu hayali bir tanığın aslı astarı olmayan iddiaları bulunmakta. Yine eşim, kızım, oğlum ve gelinimle beraber yöresel kıyafetlerle çektirdiğimiz fotoğrafımız “suç” delili olarak dosyaya konulmuş. Yöresel kıyafetleri “terörize” eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Kaldı ki bu elbiseler, daha Türkler 1071’de Anadolu’ya, bu topraklara gelmeden önce atalarımız ve analarımızın giymiş oldukları Kurdi giysilerdir. Duruşmalarda yakınlarımızdan çok istihbarat elemanları geliyor, bunu yapmalarının amacı, mahkeme heyeti üzerinde baskı oluşturmaktır, tıpkı FETÖ’nün yaptığını yapıyorlar.
Kayyum atanan DBP’li belediyeler olarak halkın rekor oylarıyla seçildiniz. Adım başı ‘millet iradesi’ne atıfta bulunanlar, halkı kayyumların insafına bırakırken, halkın irade beyan ettiği sizler hapsedildiniz. Bunu nasıl okumak gerekir?
Barış ve huzur ortamında girdiğimiz 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde, halkımız iradesini sandığa rekor oyla yansıttı. Baskılardan azade seçimlerde halk akın akın sandıklara geliyordu, fakat “güvenlik” endeksli politikaların devreye sokulmasıyla birlikte toplum üzerinde baskı oluşturuldu. Bizi yüzde 66 gibi rekor bir oyla seçen halkımızla birlikte belediyemizi yönettik. Sandıkla alamayacağı belediyelerimizi 15 Temmuz’u “lütuf” olarak görerek el koydular, işgal ettiler. Saray, 12 yıl boyunca AKP’nin elinde olan bir belediye idi. AKP’den kalan tüm borçları ödedik. Model sayılabilecek bir belediyecilik anlayışımız vardı. Bunu kendisine yediremeyen AKP, halk iradesini hiçe saydı, kayyum atadı. Bunu kısaca, hazımsızlık olarak niteleyebiliriz.
Meşruluğu tartışma konusu olsa da son seçimle birlikte ülkemizin rejimi değişti. Monokrasi, otokrasi, tek adamlık ve benzeri isimlerle nitelendirilen bu yeni rejimin yerel yönetimler ve Adem-i merkeziyete nasıl bir etkide bulunacağını öngörüyorsunuz? Etkiyi kırmak için neler yapabiliriz?
Meşruluğu tartışılan iktidarlar, kendilerini var etmek için her türlü baskıcı yöntemlere başvurur. Ülkemize reva görülen yeni rejimin, topluma olumlu bir getirisi olmayacaktır. Bunu seçimlerden bir buçuk ay sonra görmeye başladık. Bugün düştüğümüz ekonomik dar boğazın ana nedeni, tek adam sistemidir. AKP Genel Başkanı “Atı alan Üsküdar’ı geçti” dedi, bunu “Atı çalan Üsküdar’ı geçti” olarak okuyabiliriz. Mevcut rejim kendisini tekçilik ve ayrımcılık tohumlarıyla inşa ediyor. Özellikle HDP’li siyasetçilere uygulanan ayrımcı dil ve gösterilen “üvey evlat” muamelesi bunu gösteriyor. Tek adam rejimi meclisi işlevsizleştirdiği gibi yerel yönetimleri de işlevsiz hale getirecektir. Yerel yönetimler yasasını da yeniden düzenlemeyi ve merkeziyetçi bir yapıya evirmeyi planlıyor. Görünen o ki, muhalefetin belediyelerinin hizmetlerini engellemek, çalışamaz hale getirmek istiyorlar. Ademi merkeziyetçilikten daha da uzaklaşarak, “Adamın merkeziyetçiliğine” doğru yol alıyorlar. Her krizde bir fırsat doğar mantığıyla hareket edilirse, hakikate yelken açılırsa, bu otokratik yapı, rejim daha fazla tahribat yaratmadan durdurulabilir. Toplumun tüm dinamikleri güç birliği yaparsa bu mümkündür. Cesaretsizlik, başarısızlık getirir. Siyaset cesaret ister, sadece söylemle sonuç alınmaz, alınamaz. Mevcut krize ve baskıya rağmen güçlü bir birliktelikle bu yöntemsiz yöneticilerden kurtulma imkanı doğar.
Yolsuzlukların yanı sıra kayyumların, belediyelere ait gayrimenkulleri satmasındaki amacı ne olabilir? Kayyum seçim bölgenizde neler yapıyor, takip edebiliyor musunuz?
Kayyumların bu halka verdiği zararı herhalde hiç kimse vermemiştir. Bunu AKP’li il ve ilçe teşkilatlarıyla birlikte veriyorlar. Belediyelerimizin yapmış olduğu hizmetleri ve projelerimizi kendileri yapıyorlarmış gibi gösteriyorlar. Van Büyükşehir Belediyesi’nin binlerce dönümlük arazisini AKP’lilere çok ucuza peşkeş çektiler. Muradiye Şelalesi’nin de bir yandaşa peşkeş çekileceği duyumunu aldık. Belediyelerimizin malını, mülkünü, toprağını “savaş ganimeti” olarak görüyorlar. Halkımız tüm bunları görüyor ve hesabını da soracaktır. Kayyumların seçim bölgemizde en iyi yaptıkları şey halkı belediyelerden uzaklaştırmak ve araya duvarlar örmek oldu. Rant almış başını gidiyor. İnanın bağımsız bir yargı olursa bu dönem, dönen dolaplar cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yolsuzluk furyası olarak patlak verir. Kayyumlar, bölgede her türlü tiyatroyu çeviriyorlar, birkaçı yolsuzluktan görevden alındı. Kayyumlara da kayyum atandı. FETÖ Amerika’da olsa da ne yazıkki, ruhu bölgemizde sağsalim görevini icra etmektedir. Tamamen halktan uzaklar.
Halk belediyeciliğinden ne anlamalıyız?
Halk belediyeciliği, halkı yönetime katarak ve halkla bütünleşerek karar almak, bu kararları hayata geçirilmesini ve denetim sürecini halkla beraber kolektif ve ortak bir şekilde yapmayı esas alan belediyecilik anlayışıdır. Halkın olurunu ve desteğini almadan yapılan her çalışma sonuçsuz kalır. Yerelde ve yerinden yönetimde halkın aktif yer alması hem belediyelerin işlerini kolaylaştırır. Hem de halk nezdinde şeffaf bir belediyecilik anlayışı sağlamış olur. Belediyecilik sadece hizmetle sınırlı kalmamalı. Sağlık, eğitim, güvenlik gibi hizmetlerde de öncü rol almalı. Halkın barınmasından tutun; kültürel, sosyal, ekonomik her türlü alanda ihtiyaçlarına yanıt olmalı, imkanlar sağlamalıdır. Halkın içinde yer alamadığı sade, homojen, yapısal yönetimler asla başarı elde edemezler. Belediyeciliğin ‘yerel iktidar’ ilkesini tam manasıyla oturtabilmesi için Avrupa Yerel Yönetimler Şartnamesi’nin kabul edilmesi gerekir. Mevcut haliyle yasalar, yerele yeteri derecede fırsat sunmaya muktedir değildir. Dolayısıyla her alanda krize neden olur.
Asla umutsuzluk olmamalı
Topluma, size oy vermiş seçmenlerinize ne mesaj vermek istersiniz?
Demokrasinin işlemediği, hukukun rafa kaldırıldığı, güçlünün/zalimin her daim haklı sayıldığı bir diyarda,ülkede söylemler kifayetsiz kalır. Siyaset yapacaksın ama dilin lal olacak! Siyaset yapacaksın lakin konuşmayacaksın, ülke sorunlarını tartışmayacaksın! Aksi takdirde kendini kodeste bulursun. Ne olursa olsun halkımız asla umutsuzluk yaşamamalıdır. Karanlığı ve kaosu umuda çevirmek için hep birlikte hareket etmek gerekir. Bu birliktelik, ceberut iktidarın karizmasını yerle bir edecektir. Halkımız, doğru bildiği değerlerinden vazgeçmedi, vazgeçmeyecektir. Savaş çığırtkanlığı yapan Peker gibileriyle iş tutan iktidarın er geç bu topluma hesap vereceğinden kuşkum yok. Zulmün artsın ki çabuk zeval bulasın. Bu kadim bir Anadolu ilencidir. Bu sözün bütün dünya halklarınca bilindiği, bu ilencin her yerde kullanıldığı bir gerçektir
Yerel seçimler kurtuluş olabilir
Yerel seçimlerin arefesindeyiz. Sizce nasıl bir seçim kampanyası yürütülürse başarılı sonuçlar elde edilebilir? Ayrıca bölgede Kürdistani parti ve oluşumlarla olası bir ittifakın sonuçlara etkisi ne derece olur?
Yerel seçimlerde muhalefet çok şanslı görünüyor. Bu şansı fırsatlarla bütünleştirerek halka gidilirse, güç birliği yapılırsa, halka gerçekçi, reel söylemlerle gidilirse, inanan çok güçlü bir yerel yönetimler gücü elde edilebilir. Bu da tek adamın tahtını ve koltuk değnekçilerini sonunu getirebilir. AKP ne yaparsa yapsın, muhalefet doğru bir yol izlerse ve güç birliği sağlarsa sandıktan başarılı sonuçlar çıkaracaktır. Bilhassa, Kürdü öcü gören zihniyet, iflasa mahkumdur. AKP’nin halkın sırtına yüklediği zamlar, vergiler, ötekileştirici dil, kutuplaşma, savaş politikaları halka iyi anlatılırsa zafer kaçınılmazdır. Kürt parti ve oluşumlarla ‘ittifak kurmak’ elbette iyi olur. Fakat çok belirgin bir değişim sağlayamayacağı kanısındayım. Yerel seçimler ülkemizin kurtuluşu olabilir. Dere kumdu, taşıma suyla ya da somutlaştırırsak Katar’ın zekatıyla bu ülkenin borcu bitmez. AKP’nin suyu ısındı bu temelde harekete geçme zamanıdır.
Peki, içinde bulunduğunuz krizin bedelini kim ödeyecek?
Krizin faturasını şüphesiz halka ödetecekler. Günlerdir dış mihraklar denmesinin tek nedeni, içeriyi hizaya çekmektir. Kur oyunlarıyla yandaşlara sağlanan rantın üstünü örtmek, vergi dilimlerini çoğaltarak vergileri yükseltmektir. Yandaş medya aracılığıyla “Dünya bizi kıskanıyor” söylemleriyle bu krizin bedelini, yerele, yoksul ve emekçilere ödetecekler. Muhalefet doğru bir politika yürütmezse, AKP bu krizi demagojik ve hamasi söylemlerle kendi lehine çevirecektir. Öğretimden uzaklaştırılmış toplumun ekonomik olarak toparlanması çok güç olacaktır. Geçici tedbirlerle yama yapmakla bunu önlemek zor.
YARIN: Tutak Belediye Eşbaşkanı Fırat Öztürk: En büyük kampanya halkın vicdanına dokunmaktır