Bundan 21 yıl önce Tuğgeneral Levent Ersöz tarafından tehdit edilen HADEP’li Tanış ve Deniz, çağrıldıkları Şırnak Jandarma Karakolu’nda kaybedildiler. Tek bir fail yargılanmadan dosya takipsizlikle sonuçlanırken, AİHM Türkiye’yi mahkûm etti
İnan Kızılkaya / İstanbul
Süleyman Demirel vaktiyle, “Fırat’ın kıyısında bir kuzu kaybolsa, gelin bunun hesabını bana sorun” demişti. 2014 yılında dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ise, “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır” dedi. Türkiye yakın tarihinin iki önemli siyasi aktörünün ifadeleri suya yazılmış sözler gibi. İnsan Hakları Derneği’nin geçen yıl açıkladığı verilere göre son 40 yılda bin 388 kişinin devlet güçleri tarafından zorla kaybedildiği bilgisini paylaştı. 1990’larda gözaltında kaybedilme sistematik bir politikaydı. 2000 yıllarda ise Türkiye, Avrupa Birliği’ne aday olma zemininde ise liberal bir politika izlemeye çalıştı. Ve artık gözaltında kayıp olaylarının yaşanmayacağına dair algıda oluşturuldu. Fakat devletin Kürt illerindeki hukuk dışı yapılanması ise olduğu gibi sürdürüldü. Vaktiyle ilk serhildanın başladığı yer olan Şırnak ise devletin hafızasında hep kayıtlıydı.
‘Arkadaşları kaçırmış olabilir’
Bir kaç defa siyasi parti çalışmaları nedeniyle tehdit edilen HADEP’in Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz, 25 Ocak 2001 tarihinde ifade vermek için gittikleri Silopi İlçe Jandarma Karakolu’ndan bir daha kendilerinden haber alınamadı.
Çalışma yürütenler, “Benim bulunduğum bölgede HADEP açılamaz, buna asla izin vermem” diyen Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı General Levent Ersöz ve Silopi İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Süleyman Can’ın ağır tehdit ve baskısı ile karşılaştılar. Tüm baskılara rağmen 3 Ocak 2001 tarihinde HADEP ilçe teşkilatı açıldı ve Serdar Tanış İlçe Başkanı oldu. Sonrasında baskılar daha da ağırlaştı. Silopi Jandarma Komutanlığı 5 gün boyunca Tanış ve Deniz’i görmedikleri iddiasında bulundu. Kamuoyu baskısı üzerine Şırnak Valisi Hüseyin Başkaya, onların 25 Ocak’ta Silopi Jandarma Komutanlığına geldiklerini ama yarım saat kalıp, tutanak imzaladıktan sonra ayrıldıklarını açıkladı. Daha sonra Tanış ve Deniz’e ne olduğuna dair ısrarlı sorular karşısında Vali, “HADEP’lileri arkadaşları kaçırmış olabilir” cevabını verdi. Daha olay sıcakken Tanış’ın babası Şuayip Tanış ise kamuoyuna yaptığı açıklamada, “Oğlum parti çalışmaları için Diyarbakır’a gittiğinde, Ersöz beni telefonla aradı. ‘Oğlun Serdar, Şırnak topraklarına ayak basarsa yaşatmam’ dedi” dedi.
Soruşturmaya takipsizlik
26 Ocak 2001’de yapılan suç duyurusu üzerine Silopi Cumhuriyet Savcılığı, olayla ilgili görgü tanıkların ifadelerine başvurdu. Olayın basında yer alması üzerine Şırnak Valisi, 1 Şubat’ta, yazılı bir açıklama ile ilgililerin 25 Ocak’ta Jandarmaya gittikleri, yarım saat sonra da buradan ayrıldıklarını duyurdu. Bu günden beri, yakınları Tanış ve Deniz’den haber alamadılar. Kaybolan kişilerin Jandarmayı ziyaret ettiklerini kabul eden Hükümet ise, görüşecekleri kişi yerinde olmadığı için yarım saat sonra oradan ayrıldıklarının Jandarma birliğinin çıkışında atılan imzada sabit olduğunu savundu. Şırnak Jandarma Komutanı ve jandarmalara açılan soruşturma ise 9 Şubat 2004’te takipsizlikle sonuçlandı.
Ergenekon iddianamesi
AKP’nin devleti ele geçirmek için Fethullah Gülen Cemaatiyle ittifak yaptığı dönemde 2009’da hazırlanan Ergenekon davasının ikinci iddianamesinde Silopi kayıplarına da değinildi. Bir gizli tanık beyanına göre, “(…) cezaevinden çıktıktan sonra Levent Ersöz tarafından kendisinin Cizre ve Silopi bölgesine gönderildiğini, sorgulamalara katıldığını, bu arada 2 HADEP’linin kaybolması olayını gerçekleştirdiklerini söylediğini” anlatıyor. Ergenekon davasında 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Ersöz’ün Silopi dosyayla ilgili olarak ifadesi dahi alınmadı. Ersöz, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 11.03.2014 tarihinde tahliye edildi[. Hakkındaki kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi 21 Nisan 2016’da, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararı bozdu.
Takipsizlik kararı
2009’da basına yansıyan iddialara göre isminin açıklanmasını istemeyen bir asker, Tanış’ın 2001 yılında Dargeçit’e traktörle getirilerek gece yarısı askerler tarafından Mıcı Sefa Mezarlığı’na gömüldüğü, Deniz’in ise Çelik Jandarma Karakolu karşısındaki Çelik köyü yakınlarında gömüldüğünü iddia edilmişti. Tanış ve Deniz’in aileleri baskısıyla 2014 yılında kazı sonucu ortaya çıkarılan kemikler, İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. DNA sonucunda kemiklerin Deniz ve Tanış’a ait olmadığı ortaya çıktı. İnsan hakları örgütleri, aydınlar, BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Komisyonu Tanış ve Deniz’in akıbetinin araştırılması için devreye girdi. Ama tüm girişimler sonuçsuz bırakıldı. Dosya etkin bir soruşturma yürütülmeden 2015 yılında takipsizlik kararı ile kapatıldı. Takipsizlik kararına yapılan itiraz ise Cizre Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Bunun üzerine aileler 17 Ağustos 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, 18 Temmuz 2019 tarihinde başvuruyu süre aşımı gerekçesiyle reddetti.
Çocukları: Failler bulunsun
2 yıl önceki Cumartesi Anneleri eylemine katılan Tanış’ın oğlu Diyar Tanış da henüz bir yaşındayken babasının kaybedildiğini ifade ederek, babasıyla beraber çocukluğunun da kaybedildiğini söyledi. Babasız büyümenin ve bir mezara dahi sahip olamamanın kendilerinde büyük acılara neden olduğunu dile getiren Tanış, “Onları asla affetmeyeceğim. 100 yıl da geçse babamı unutmayacak ve aramaya devam edeceğim” diye konuştu. Babası Deniz kaybedildiğinde 5 yaşında olan kızı Ceylan Deniz ise gönderdiği mektupta, “Kaybının yokluğunda ve acısında yok oluyor insan. Artık hiçbir şey seni masum mutlu çocukluğuna döndüremiyor. Bizim artık babama dair tek umudumuz akıbetini öğrenip faillerin yargılanmasıdır” ifadelerini kullandı.
AİHM’den mahkumiyet
2001 yılında AİHM’e taşınan davada Mahkeme, “yerel mahkemeler tarafından ayrıntılı bir adli inceleme veya bağımsız bir soruşturma gerçekleştirilmemiş olmasını üzüntü ile karşılamaktayız” diyerek Tanış ve Deniz’in kaybedilmesinden devletin sorumlu olduğu sonucuna varmış ve Türkiye’yi oybirliği ile mahkûm etmişti. Toplam 150 bin Euro ödemeye mahkum ettiği Türkiye’nin yaşam hakkını güvence altına alan Sözleşme’nin 2. maddesinin Tanış ve Deniz’in kaybolmaları dolayısıyla, aynı maddenin kaybolma ile ilgili makamların yeterli araştırma yapmamaları gerekçesiyle bir kez daha ihlal edildiğine AİHM oybirliğiyle karar verdi.