Dilbilimci Sami Tan, Kürtçe seçmeli derslerin ‘küçük bir imkan’ olduğunu belirterek, ‘Bu ders Kürtçe eğitim dili olması için bir mücadelenin başlangıcı yapılabilir’ dedi
Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı ortaokullarda, 2022-2023 eğitim ve öğretim yılında seçmeli derslerin tercih süreci devam ediyor. Öğrencilerin seçmeli dersler arasında yer alan Yaşayan Diller ve Lehçeler (5, 6, 7 ve 8. sınıflar) dersi kapsamında, Kürtçe’nin Kurmancî ve Kirmançkî lehçelerini tercih etmesi için siyasi partilerin içinde olduğu birçok kesim tarafından çağrılar yapılıyor.
Güçlü sahip çıkmak gerekir
Dil Bilimci Sami Tan konuya ilişkin Mezopotamya ajansı’ndan (MA) Emrullah Acar’a konuştu. Kürtçe’nin sadece ortaokullarda seçmeli ders olarak okutulmasının yeterli olmadığını belirten Dil Bilimci Sami Tan, “‘Bu ders bizim için her şey’ demek doğru değil ancak bu bir imkan ve bu imkana güçlü sahip çıkmak gerekir. Sahip çıkmakla birlikte, Kürtçe’nin eğitim dili olmasının önünün açılması için mücadeleyi büyütmek gerek” dedi.
Anadilde eğitim ile hayat pekişir
Bir çocuğun anadilini ailesinden öğrenmeye başladığını belirten Tan, ailesinden öğrendiği bilgileri eğitim hayatına başladığında pekiştirmesinin önemli olduğunu vurguladı. Bir çocuğun ana dilinin onun eğitim dili olması gerektiğinin altını çizen Tan, “Bir dilin gelişmesi ve toplum içinde kök salması için hayatın her alanından kullanılması gerekir. Bunun gerçekleşmesi içinde çocukların eğitime kendi ana dillerine başlamaları gerekir. Bir çocuk anaokulu başladığında, üniversiteyi bitirene kadar kendi ana dilinde eğitim görmesi gerek. Ancak hala bu topraklarda milyonlarca Kürt çocuğu bu haktan yoksun bırakılmış. Sadece ortaokulda ve seçmeli olarak bu hak tanınıyor. Bu başlı başına bir problemdir. Çocukların ilkokuldan başlayarak dillerini öğrenmeleri gerekir. Doğduktan sonra ailesinden dile dair öğrendiği şeyleri 5-6 yaşından sonra da devam ettirmesi gerekir. 4 yıl ara verdikten sonra ortaokulda dil eğitimi verilmesi yeterli olmayacaktır, çocuk 4 yılda kendi diline yabancılaşır. Ortaokulda dil eğitimi alan bir çocuğun bunu devam ettirmesi gerek ancak liselerde de böyle bir imkan yok” diye konuştu.
Mücadelenin başlangıcı yapılabilir
MEB’e bağlı ortaokullarda seçmeli olarak verilen Kürtçe dersleri “küçük bir imkan” olarak tanımlayan Tan, uzun yıllardır Kürtçe’ye yönelik yok sayma politikalarının yürütüldüğünü belirtti. MEB’e bağlı okullarda Kürtçe konuşulmasının yasaklandığını hatırlatan Tan, “Kürtçe konuştuğu için birçok çocuk şiddet gördü, zulüm çekti. Bir ders olarak Kürtçenin okullara girmesi çocuklara dönük fiziki saldırıları biraz da olsa kıracak. Okul panolarında ‘Türkçe dışında bir dilde konuşmak yasak’ yazardı. Bu ders ile birlikte bu tekçi politika biraz da olsa kırılacak. Kürtler bu ‘verilen hakka’ sahip çıkarsa, bunu temel yaparak ilerleyen zamanlara Kürtçe’nin eğitim dili olması için kullanabilirler. Bu ders Kürtçe eğitim dili olması için bir mücadelenin başlangıcı yapılabilir” ifadelerini kullandı.
Kürtler bedel verdi
Bazı okullarda Kürtçe seçmeli derslerin seçilmesi noktasında engellemelerin olduğuna dikkat çeken Tan, “Tekçi zihniyetin kolay kolay dönüşmüyor. Bu noktada da kendini bir kez daha gösteriyor. Bu tekçi-şoven zihniyet ortadan kaldırılmalı. Birçok okulda yöneticiler çocukların yerin ders seçiminde bulunuyor. Seçtikleri derslere baktığımızda; Hz. Muhammed’in hayatı, Kur’an gibi dersler. Bunları seçip ‘ailenize imzalatın’ diyorlar. Birçok yerde de Kürtçe seçmeli dersler listelerden çıkarılmış. Buna karşı da bir mücadele örülmeli. Aileler bu noktada açıkgözlü olmalı ve kimsenin onlar adına tercih yapmasına fırsat tanımamalı. Aileler dersleri seçtikten sonra o dersin açılması için de takipte kalmalı. Bazı yerlerde ‘öğretmen yok’ denilerek ders açılmıyor. Bizim bu dersi seçmeyi mücadelenin bir parçası olarak görmemiz gerek. ‘Devlet bize iyilik yapıyor’ demeden, bunun Kürtlerin yürüttüğü bir mücadelenin ürü olduğu unutulmamalı. Bunun uğruna Kürtler bedeller verdi. Bu kazanılan hakkın kullanılması içinde mücadelenin büyütülmesi gerekiyor” diye belirtti.
Dil bir toplumun beşiğidir
Bir toplumun varlığının dili ile bağlantılı olduğunu vurgulayan Tan, şunları söyledi: “Bir dil insanın varlığıdır. Bir toplumun kültürü, sanatı dili ile bağlantılıdır. Dil bir toplumun beşiğidir. Dünyada binlerce dil var. Tekçi dil dayatmaları amacına ulaşmadı ve tarihin çöp sepetinde yerini aldı. Artık toplumlar çok dil, çok kültür üzerine varlıklarını inşa ediyor. Dünyada çok dillilik var. Artık Türkiye’de de çok dilli olması gerek. Bir kişi kendi anadilinde eğitim almak istediğinde bu hak ona tanınmalı. Sadece Kürtler için değil bu bütün halklar için tanınmalı. Kürtler uzun yıllardır dil için bir mücadele içinde. Konuşulmadığı için yok olmakla yüz yüze kalan diller var. Bu dillerin yok olmaması için halklar mücadele etmeli.”
Bu büyük bir ayıptır
Kürtlerin statüsü ile Kürtçe’nin birbiriyle bağlantılı olduğunu ifade eden Tan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biri olmadan diğeri anlamsız kalır. Hem Kürtlerin hem de Kürtçe’nin statüsü kabul edilmeli. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde Kürtçe’nin resmi dil olması gerek. Bizim ana talebimiz bu. Okullarda Kürtçe’nin seçmeli olarak verilmesi, ‘küçük bir imkan’ bu imkanı mücadelenin bir parçası yaparak büyütmemiz gerekiyor. Her yıl sadece birkaç Kürtçe öğretmenin ataması yapılıyor. Bu büyük bir ayıptır. Bu sayının binlere ulaşması gerekir. Ne kadar çok kişi dersi seçerse, atama yapma konusunda da mecbur kalınır. Bu noktada da mücadele etmek gerek. Aile, Kürt kurumları ve Kürtçe öğretmenler arasında bir ağ örülmeli.”
Kimsenin gücü Kürtçe’yi yok saymaya yetmez
Kürtçe’nin kaderini Kürtlerin mücadelesiyle belirleneceğini söyleyen Tan, “Kürtler ‘Kürtçe’yi hayatın her alanından yaşatacağız’ kararını verirlerse, hiçbir güç bunun karşında duramaz. Kimsenin gücü Kürtçe’yi yok saymaya yetmez. Bunun olması için Kürtlerin, benliklerini asimilasyon politikalarından arındırmaları gerekiyor. Özellikle imanları olduğu ölçüde herkes Kürtçe yaşamalı, çocuklarını Kürtçe yaşatmalı. Bugün bir kişinin Kürtçe öğrenmesi için imkanlar var. İnternetten online veya yüz yüze eğitim veren kurumlar var. Devletin verdiği imkanların dışında da imkanlar var. Herkesin kendi Kürtçe eğitim veren kurumlara sahip çıkması gerekir. Sadece devletin verdiği imkanlar ile yetinmemek gerekir. En büyük eğitim aileden alınan eğitimdir. ‘Okullarda verilen dersi seçtim bu iş tamam’ demek yanlış, bunu bir mücadele alanına çevirmek gerek. Kürtçenin kaderi bizim elimizde. Başka birinden bizim dilimizi yaşatmasını beklersek sadece kendimizi kandırmış oluruz. Dilimizi sadece biz yaşatabiliriz” dedi.
HABER MERKEZİ