HDP’nin çağrısıyla ortak bir mücadele için sekiz sol, sosyalist parti ve örgütün bir araya gelmesi; faşizmin girdabından kurtulup demokratik bir ülkeyi yeniden kurabilmek için önemli bir fırsattır
İktidara geldiğinden bu yana AKP’nin izlediği neoliberal politikalar Türkiye’de gelir eşitsizliğini arttırdı, yoksulluğu derinleştirdi. Bu politikaların küresel düzeyde uygulatıcısı olan kurumlardan Dünya Bankası, ülkelere neoliberal politikaların yanı sıra bu politikaların kaçınılmaz sonucu olacak yoksulluğa karşı da “yoksullukla mücadele programları” öneriyordu. AKP iktidarı süresince kapitalizmin küresel kurumlarının önerdiği tüm politikalar gibi bu programı da “başarı”yla uyguladı.
Yoksullukla mücadele programları, özü itibariyle sosyal devletin tasfiyesiyle sosyal güvence mekanizmalarından ve haklardan mahrum kalan ve yoksullaşan halk kesimlerinin bu durumunun sürdürülebilir hale getirilmesini amaçlar. Bunun anlamı, yoksulluğu ortadan kaldırmadan kontrol altında tutularak yönetilebilmesidir. Zira neoliberal politikalar uygulandığı sürece yoksullaşma kaçınılmaz olduğu gibi, gereklidir de.
Yoksulluk sadece karınları aç bırakmaz. Aç kalma korkusu insanların iradelerini de teslim alır. Bu da hem patronlara hem de siyasi iktidara biat etmelerini sağlar. Böylece patronlar, emekçileri en kötü koşullarda çalışmaya razı ederken; zamanla sosyal hak yerine geçen devletin sosyal yardımlarına muhtaç hale getirilenler, “özgür yurttaş” olma iradelerini kaybederek adeta “tebâ” haline gelen “uysal yurttaş”lara dönüşür.
AKP, iktidarı boyunca yoksullukla mücadele programını “dincileştirme” amacı da güderek uyguladı. Bu bağlamda bir taraftan sosyal yardımlar cemaatler üzerinden yapılırken diğer taraftan piyasalaşan ve paralı hale gelen kamu hizmetlerine ulaşamayanlar cemaat okullarına, yurtlarına mecbur bırakıldı. Böylece yaptığı hiçbir şeyi sual etmeyen, siyaseten kendisine koşulsuz biat eden bir kitle yarattı. Bugün AKP’nin kemikleşmiş tabanını, büyük ölçüde bu kesim oluşturur. Ayrıca hemen her gün intihar, taciz, tecavüz olaylarıyla anılan cemaatlerin dokunulmazlıklarının esbabı mucibesini de burada aramak gerekir!
AKP hükümeti yapıp ettikleriyle, halkı yoksullaştırma konusunda neoliberalizmin de ötesine geçti. Tek adam rejiminin hemen her alanda çıkmaza girdiği ve toplumsal desteğini yitirdiği bir dönemde ekonomide alınan irrasyonel kararlar, zaten kırılgan olan ekonomiyi çöküşe sürükledi ve artan bir yoksullaşmayı beraberinde getirdi. Bu süreçte AKP’yi 20 yıldır iktidarda tutan “yoksullaştır, sadaka ver, biat ettir, iktidarını sürdür” anlayışını göz ardı edenler AKP’nin toplumsal desteğini daha fazla kaybedeceği beklentisi içine girdi. Hatta muhalefetin bir kesimi (özellikle CHP) -ortada henüz sandık bile yokken- seçimi garantilemiş havasına büründü.
Oysa iktidar cephesinden gelen mesajlar ve Erdoğan’ın son Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamalar; yılbaşında fiyatı bir, bir buçuk kat artan elektrik, doğalgaz, kömür gibi enerji kaynaklarına ulaşamayan halka destek sağlayacak bir sosyal yardım programının uygulanacağını gösteriyor. Örneğin 4 milyon haneye doğalgaz, 20 bin aileye elektrik desteğinin verileceğini, geçmiş yıllarda da uygulanan kömür yardımının süreceğini yine Erdoğan’ın açıklamasından öğreniyoruz.
AKP’nin ekonomiyi çöküşe götüren politikaları sermayeyi ve yandaşlarını ihya ederken halkı açlığa, yoksulluğa itmiştir. Ancak bir zamanlar Dünya Bankası’nın da önerdiği “yoksulluğun yönetimi ve yoksulluk üzerinden iktidarını tahkim etme” konusunda son derece başarılıdır. Bu nedenle toplumun karşısına daha iyi bir alternatif konul(a)madığı sürece, yoksullaşan halkın AKP’ye sandıkta ders vermesini beklemek de gerçeklikten uzaktır.
“AKP’nin 20 yıldır uyguladığı neoliberal politikalar çerçevesinde oluşan ekonomi anlayışı”nı savunarak topluma güven verecek bir alternatif ortaya konulamaz. Bu noktada, pek çok önemli soruya ikna edilir cevaplar verilmek zorundadır. Örneğin iktidara talip olan partilerin yoksullukla mücadele politikası, yoksulluğun nedenlerini ortadan kaldırmak mı yoksa yoksulluğu daha iyi yönetmek mi olacaktır? Emekçilerin ve sermaye dışındaki diğer kesimlerin “özgür yurttaş” olmalarını sağlayacak ekonomik ve demokratik haklarının önündeki engeller kaldırılacak mıdır?… Bu sorulara toplumu tatmin edecek yanıtlar verebilmek için sınıfsal tercihlerin, AKP’den farklı olması gerekir. Millet İttifakı dahlindeki partilerin böyle bir perspektifi olmadığı aşikârdır.
HDP’nin çağrısıyla ortak bir mücadele için sekiz sol, sosyalist parti ve örgütün bir araya gelmesi; faşizmin girdabından kurtulup demokratik bir ülkeyi yeniden kurabilmek için önemli bir fırsattır. Bu oluşum aynı zamanda benimseyeceği sınıf perspektifiyle topluma umut verecek bir alternatifin oluşması için de son derece kıymetidir. Umarım bu fırsat iyi değerlendirilir.