Öykü yazarı Belma Fırat’ın ‘Sözleşme’ isimli ilk romanı NotaBene Yayınları’ndan çıktı. Fırat bu romanda okurun ezberini bozarken, konforlu alanların dışına çıkmaya davet ediyor
Diyaveddin Turhan*
Öykü kitaplarıyla tanınan Belma Fırat, son olarak “Sözleşme” isimli romanıyla çıktı okurlarının karşısına. Fırat, NotaBene Yayınlar’ndan çıkan bu ilk romanında öykülerindeki izleği sürdürüyor. Okuru ezberini bozmaya, konforlu alanların dışına çıkmaya, görmeye, düşünmeye ve tartışmaya davet ediyor.
Roman ilk okumada deneysel bir ağıt gibi duruyor. Özgürlük, adalet ve eşitlik gibi kadım arayışlarımıza, ideallerimize ve ütopyalarımıza yakılmış bir ağıt. Öyle ya, cihan, hayat ve özgürlük elimizden kayıp giderken, ciddi, ön alıcı bir eylemde bulunamıyoruz. Kapatıldığımız kompartmanlarımızda huzursuzca debelenmekten öteye bir şey yaptığımız yok. Bu halimize bir isim de bulmuşuz: öğretilmiş çaresizlik. Fırat, görünüşte bu eylemsizliğin yol açtığı hayal kırıklığına bir ağıt yakmış. Fakat ozanvari değil, felsefi bir ağıt. Ağlayan, ağlatan değil; soran, sorgulayan, sorgulatan ve tartıştıran bir ağıt. Adeta eleştiri ve özeleştiriye çağırıyor bizi. Evet, biz, hepimiz, insanlık, insanlığımız… nerede? Nerede duruyor, ne yapıyoruz? Nereye gidiyoruz? Daralan zamanın farkında mıyız? Ah, hayat… diye dizlerimizi dövmeye ne kaldı şunun şurasında.
İktidar yapılarının ortaya çıkışı ve inşasıyla, özgürlük, adalet ve eşitlik sorunları, kurtuluş arayışları ve mücadele at başı gider. Özgürlük talebi ve isyan tarihin her dönemine damga vurmuştur. Mitolojide gökteki tanrıların savaşında, dinlerini tebliğ eden peygamberlerin sözlerinde, halk söylencelerinde, filozofların varlık ve anlam tartışmalarında, müzikle, edebiyatta, siyasette bu isyanın izlerini görürüz biz. Hepsinde uç veren talep özgürlüğü, adalet ve eşitliği güvenceye alacak ilkeler manzumesi arayışıdır. Buna en genel anlamıyla toplumsal ahlak diyebiliriz. Sorunun da çözümün de temelinde ahlak vardır. Sorun aklın, bilginin ve bilimin nasıl, nerede, kimler için ve kimler tarafından kullanılacağı sorunudur. Akıl, toplumsal iyi ve ortak yarar için di, yoksa belirli çıkar gruplarının istismar aracı mı olacak? Hem kurtuluşun hem de felaketin yolu bu sorunun yanıtından geçiyor.
Sorun edebiyata ütopik-distopik izlekler biçiminde yansımıştır. Aklın toplumsal iyinin hizmetinde olacağını öngören yazarlar ütopik, aklın istismarını öngörenler ise distopik eserler vermiştir. Bunu iyimserlik-kötümserlik gibi ikilemlerle açıklamak aşırı kolaycılık olur. Birine öneri, diğerini uyarı demek daha doğrudur. Kimi distopik eserler olası tehlikeler için çarpıcı ve sarsıcı uyarılardır. Umutlu oldukları, tehlikenin önüne geçilebileceğini düşündükleri için uyarırlar.
“Sözleşme”nin girişinde yaşanan bir nükleer felaketin gezegenimizdeki hayatı yok ettiğini anlıyoruz. Başka gezegenden gelenler bu felaketi araştırmaktadırlar. Buldukları ve raporlarına ekledikleri bir materyel de “Sözleşme” isimli tamamlanmamış bir roman dosyasıdır. Roman, katıldıkları toplumsal sözleşme konulu bir sosyal deneyde tanışan dört karakterin ilişki, çelişki ve çatışmalarını anlatıyor. Başka bir gezegenden gelen de raporuna şu notu düşemeden edemiyor: İnsan türünün nasıl olup da düşün alanında ulaştığı bu yetkinliği tarihinin sonunu getirecek bir nükleer savaşa engel olamıyor?”
Asıl mesele de bu zaten. Aklı tekeline alan iktidar yapıları gezegenimizi adım adım felakete götürüyor. Bunu engelleyemez miyiz? Toplumsal iyi, ortak yarar, adalet özgürlük ve eşitlik paydasında aklımızı yoğunlaştıramaz mıyız? Düşünce, inanç, ırk, etnik ve cinsel farklılıkların bir arada yaşamasını güvenceye alacak bir kökensel sözleşmeye ulaşamaz mıyız?
Fırat, bu ve benzer sorular etrafında felsefeyle edebiyatı buluşturan deneysel bir kurgu geliştiriyor. Edebiyattan eksiltmeden felsefe yapıyor. Okuru sorgulamak ve tartışmak için kışkırtıyor. Sadece okumaya değil, aklımızı başımıza almaya davet ediyor. Dörtnala kalkmış mahşer atlılarının nefesini ensemizde hissederken ilgisiz kalınmaması gereken bir davettir bu.
* Şakran 1 No’lu T Tipi Cezaevi